Bir ebeveynin çocuğu ne kadar yaramaz olursa olsun, ne kadar başkaları için çekilmez olursa olsun kendi çocuğu onun en değerli varlığıdır.
Ne demişler kirpi bile çocuğunu pamuğum diye severmiş.
Kastamonu, geçmişten bugüne devletine milletine bağlı insanların şehridir.
Eğer yaşadığı şehri seviyorsa çok kusur aramaz, dışarıya karşı daima allayıp pullayıp en iyisinin kendi yaşadığı şehir olduğunu kabul eder ve ettirmeye çalışır.
Artık sosyal medya öyle bir hale geldi ki bir şey hakkında olumsuz bir şey paylaşılıyorsa hemen altına yorumlar yapılıyor, beğeniler geliyor ve bu olumsuzlukları paylaşanlarda kendilerini tatmin etmiş oluyorlar.
Biraz açalım konuyu, bir restoranınız veya konaklama tesisiniz olduğunu düşünün diyebilir misiniz benim yemek yaptığım yer çok pis veya otele gelen müşterilerinize ben dün akşam kalan müşteriden sonra çarşafları değiştirmedim.Tabii ki diyemezsiniz bunları yapsanız bile alenen ortaya koyamazsınız.
Örneğin eski ahşap binaların yıkım kararı alındı aman Allah’ım sosyal medyada kıyamet kopuyor, neden yapılmadı neden yok edildi diye. Ev sahipleri ile nasıl yazışmalar oldu, neler konuşuldu ev hangi durumdaydı bir kere bile bu paylaşımları, yorumları yapanlar o evleri görmemiştir.
Hiç kimse evini kaybetmek istemez belki eskiden isteniyordu zira yerine çok katlı yapılar yapılıyordu artık bunlar da mümkün değil, yıkılan evin rölövesi çıkarılıyor restorasyon projesi ile birlikte aynısını yapmak zorundalar.
Yıkılmasa, zaten ayakta duracak hali kalmamış bu evlerin birinin altında birisi kalsa ve hayatını yitirse bu seferde neden yıkmadınız olacak.
Şimdi, zamanında neden bakımı yapılmıyor restorasyonu yapılmıyor denecek, ancak o evde yaşayanların maddi durumları nasıl, ev vereselerine geçmişse nasıl bir yol izleniyor nasıl anlaşma sağlanamıyor bunları bilmek gerekiyor.
Zaten çoğu satın alındı restorasyonları yapıldı, ahşap binalara verilen restorasyon bedelleri ise ancak projelerine yetiyor.
Kısaca ilimizi kötülemeyin lütfen dışarıdan gelenler hangi gözle bakıyor nasıl değerlendiriyor bu şehri bir dinleyin konuşun oturduğunuz yerden ahkam kesmeyin.
Zamanında bu şehrin kalbine Teleferik direkleri dikilirken hiç kimsenin sesi çıkmıyordu. Kimse şehrin siluetini bozan binalar yapılırken kafasını kumdan çıkarıp etrafına bakıp bir şeyler yazıp çizmiyordu.
“Turizm ve Biz” Programında Trabzonlu bir seyahat acentası sahibi olan Halil Güven’i konuk aldım öyle güzel anlatıyor ki Kastamonu’yu ve bizleri dinlemeye doyamazsınız. Yine aynı programda bir sonraki hafta Şehr-i Dilara Müzik Toplululukları kurucu üyesi Güray Soğancıkonuğum oldu, kendi Ankaralı ama gönlü Kastamonulu topluluğun ismini seçerken bile “Gönül Okşayan Şehir” anlamına gelen Şehr-i Dilara ismini koyduk diyor.
Bir zamanlar turist geliyormuş da şimdi gelmiyormuş demek bacağımıza sıkılan bir kurşun gibi. Eksikliklerimiz olabilir ama bunları ferman gibi sosyal medyada paylaşmak bize ne kazandıracak?
Şehre ait olumsuzlukları yazalım konuşalım belli edelim, ancak araştırmadan neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamadan bilmeden öğrenmeden körü körüne eleştirmek Kastamonu’ya yapılan en büyük haksızlık.
Hadi açılmayan açılamayan hastaneler, şehrin içinde yapılan yüksek binalar, tarihi hanlarımız, hamamlarımız, konaklarımız içinde açılan absürt (anlamsız) işyerleri için yürüyüşler yapalım, sesimizi duyuralım ama başka türlü başka akıllarlaşehrimizin turizmine engel olacak kötü algı yaratacak paylaşımları bir kenara bırakalım.
Reklamın iyisi olduğu kadar kötüsü de vardır, biz bu kötülüğü şehrimize yapmayalım. Olumsuzlukları isteklerimizi yazalım konuşalım yapılmayanları eleştirelim ama olumlu olanları yapılanları da görmemezlikten gelmeyelim.
Bu şehir hepimizin, geleceğimiz için bir ve birlikte olmak zorundayız, başka Kastamonu yok.
Seviyorum seni, gönül okşayan, sırlar ve nurlar şehri,kültür başkenti Kastamonu.
Bülend Çadırcıoğlu