İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde Siirt’te şiir okuduğu için denilmedik söz bırakılmamıştı.
Bu bir anlamda Fazilet Partisi’nin kapatılma sürecinin de ilk adımıydı.
Mahkemeler de boş durmadı, “Bölücülük propagandası” yaptığı gerekçesiyle Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi 1997’de davayı açtı. O dönem DGM’de hakkında dava açılması, talep edilen cezadan aşağı kalmadan sonuçlanacağı anlamına gelirdi.
Az rastlanırdı DGM’nin açtığı davadan beraat veya az ceza alarak kurtulana. Türk Ceza Kanunu’nun bugün uygulanan maddeleri o gün de yürürlükteydi; üstelik 28 Şubat sürecinin ağırlığını en çok hissettirdiği günlerdi.
DÖNEMİN İÇİŞLERİ BAKANI
Dönemin İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu, DGM tarafından Recep Tayyip Erdoğan hakkında şiir okuduğu için soruşturma başlatılınca sıklıkla şu soruya muhatap oldu:
“Hakkında soruşturma başlatılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan’ı kanunun verdiği yetkinizi kullanıp, görevden el çektirecek misiniz?”
ANAP içinde milliyetçi kanadın en etkin isimlerinden olan Başesgioğlu’nun verdiği yanıt dikkat çekiciydi:
“Göreve geldiğimden beri, siyasi amaçlarla hiçbir belediye başkanını görevden almayı arzu etmedim. Bu bana verilmiş bir yetki olabilir ama kullanma hakkı da bana aittir. Yargı sürecini bekleyeceğim.”
Diyarbakır DGM’deki dava başladığında, beklenildiği gibi ilerledi.<br>“Bölücülük propagandası” üzerinden açılan soruşturma, “halkı kin ve nefrete tahrik” suçuna dönüşüp iddianameye yansıdı.
DGM’de davanın bu şekle dönüşmesi, 28 Şubat döneminde sonucun da ilanı gibiydi.
Başesgioğlu bu kez de “DGM davayı açtı, görevden almayacak mısınız?” sorularına muhatap olmaya başladı.
Her zamanki sakin, çelebi ve bir o kadar da kararlı duruşuyla her sorulduğunda verdiği yanıt değişmedi:
“Yargı süreci henüz bitmedi, bekleyeceğim…”
BELEDİYE MECLİSİNE BIRAKTI
Erdoğan’ın DGM’deki yargılaması “10 ay hapis cezası” ile sonuçlandı ve ardından Yargıtay süreci geldi.
Yargıtay, Erdoğan hakkındaki cezayı 1998’in Eylül ayında onadı.
Belediye Başkanlığı da bu nedenle düştü.
Başesgioğlu da ilk günkü duruşundan hiç taviz vermedi.
Seçilmiş bir belediye başkanının, yargı kararı olmadan veya suçüstü hali bulunmadan Bakan tarafından görevden alınmasını doğru bulmadığını her adımda kayda geçirdi.
Hatta bu noktada da kalmadı, Erdoğan’ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı düştükten sonra da yetkisini kullanıp yerine kayyım atamadı, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi içinden seçim yapılmasını tercih etti.
Belediye Meclisi’nin de Fazilet Partili Ali Müfit Gürtuna’yı Belediye Başkanı olarak seçmesine itiraz etmedi; “Devletin kendi güvenliği için aykırı bulduğu bir partiden başka birinin gelmesini doğru bulmam” demedi.
AK PARTİ VE MHP’DEN VEKİLLİK
Başesgioğlu sonraki dönemde ANAP’tan ayrıldı, 2002 yılında AK Parti’den milletvekili seçildi; Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı görevini üstlendi.
Parti politikalarına sonrasında karşı duruş gösterdi ve 2010’da AK Parti’den ayrılıp MHP’ye geçti. Memleketi Kastamonu’dan 2011’de MHP’den tekrar Meclis’e girdi, 2015 Haziran seçiminde yine MHP’den bu kez İstanbul’dan seçildi. Ancak 2015 Kasım seçimi sonrası bu kez milletvekili olmadan MHP’de politika yapmayı sürdürdü.
TBMM’nin en uzun süreli milletvekilliği yapan politikacıları arasında yer aldı.
“BUGÜN DE AYNI DÜŞÜNCEDEYİM”
Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediye başkanlarının görevden el çektirilmesi sonrası entelektüel hafızasına hayran olduğum bir büyüğüm sohbetimiz sırasında Başesgioğlu’nun 21 yıl önce yukarıda sıraladığım davranışını anımsattı.
Kastamonu’da dağ, tepe demeden yine dolaştığını, milletle bütünlüğünü bir gün olsun kaybetmediğini biliyor, haberlerini de alıyordum.
Sabah saatlerinde arayıp hal hatır sordum ve geçmişteki davranışını anımsattım.
Murat Başesgioğlu o dönemi çok iyi hatırladığını belirtti, hatta ben sormadan bugüne de kendisi atıf yaptı.
“Hukuki anlamda Yargıtay onamalı; bu benim hukuk anlayışım. Bugün de aynı düşüncedeyim” dedi.
Geçmişteki cümlesine sadık kalarak, “Sandıktan çıkmış birinin, sandıktan çıkan bir başkasını görevden almasını doğru bulmadığı” görüşünü yineledi.
Son dönem görevden alınan 3 büyükşehir belediye başkanının siyasi kimliğine bakmadan, sadece usul ve yöntem konusunda meseleye yaklaştı.
“YARGI KARARI OLMADAN DOĞRU BULMUYORUM…”
Ardından şunları söyledi:
“Bugün yaşanan son görevden almalar konusunda da görüşüm değişmedi. Kesinleşmiş hukuki yargı süreçleri tamamlanmadan ben görevden almaları doğru bulmuyorum. Çünkü hukuktur öncelikli olan.Hukukta da bu açık bir konu, hukuk içinde denetlenmeli. Ben bugün de aynı görüşteyim, yargı kararı olmadan seçilmişlerin görevden alınması doğru değil…”
Tekrar geçmişe döndü, o dönem hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılan belediye başkanının sadece Recep Tayyip Erdoğan olmadığını anımsatıp ekledi:
“Fazilet Partili birçok belediye başkanı hakkında vardı soruşturma ve kovuşturma. Sadece Sayın Erdoğan değil, Melih Gökçek’in de arasında bulunduğu çok sayıda FP’li belediye başkanı hakkında da soruşturma ve kovuşturmalar vardı. Onlarla ilgili de tavrım aynıydı, bugün de aynı…”
Milliyetçi kökten gelen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun önceki gün Diyarbakır, Mardin, Batman’a gerçekleştirdiği gezilerde görevden alınan büyükşehir belediye başkanları ile de buluşması dikkate alındığında, hepsinin de idari değil, yargı kararına atıf yapması önemli.
VİCDANINI SİYASETİN ÖNÜNE KOYANLAR…
Şunu belirteyim ki meseleye bu şekilde yaklaşan geçmişte ANAP kadrolarında da yer almış milliyetçi liberaller değil, milli görüş kökeninden gelen muhafazakar kesimde de benzer yaklaşım var.
Hatta AK Parti’ye teveccühünü eksik etmemiş muhafazakar Kürt seçmende daha yüksek.
Şunu baştan belirteyim ki hepsi de konunun yöntemine odaklı…
Diğer konuları tartışmıyor, hatta daha ileri cümleler kuruyor.
Ama bunun da hukuk içinde yargı kararı ile olması gerektiğine işaret ediyor.
Unutulmamalı ki milliyetçi- muhafazakar kesim, İstanbul seçimlerinin iptali sürecinde de benzer davranış sergilemişti.
Uzun süredir vicdanını, siyasetinin önüne koymaktan kaçınmıyor
Muharrem SARIKAYA / HaberTürk