Yıldırım ile ne yüz yüze ne de telefon ile görüşeli epey sene oldu, en son ki hasbıhalimizde pandemi bile gelmemişti henüz, varın siz düşünün gerisini…
Özlemişim yalan yok.
Kambur köprünün Kuyudibi tarafındaki ayağında rastlaştık, daha “Merhaba” demeden “Niye görüşemiyoruz?” oldu ilk sözüm, dargın mıyız bilemediğimden, ona göre pozisyon alacağım çünkü…
“Ben camiye gidiyorum” diyerek cevap verdi, “Sen oralara gelmiyorsun” demeye getirdi besbelli, oralı olmadım.
Başka camiye gidiyorum belki…
Seküler bir tartışmaya girmek istemedim.
Yanımdaki genç iş arkadaşıma “Tanıyor musun?” diye işaret ettim Yıldırım’ı…
“Unutulmuş mu bakalım genç nesilde?” diye bir nevi anket işte.
Daha bizimkinin ağzından “Tanıyorum” kelimesinin yarısı çıkmıştı ki, muhabbete kulak kabartan bir delikanlı araya girdi, “O bir efsane, efsane, ne demek tanımamak?” dedi…
Yıldırım gururlandı, duygulandı hatta belli belirsiz, delikanlının hal hatırını sordu.
Nasıl da punduna geldi…
Öğretse bu kadar olmaz.
O sıra ne siyaseten ne de iş hayatından hiç ilişkisi olmadığını iyi bildiğim bir vatandaş durdu yanımızda, hal hatır sordu Yıldırım’a, öylesine bir selamlamanın ötesinde “candandı”…
“Şehirli teklifi” değildi.
Yoldan geçen taşıtlardan korna çalan oldu, kimi şoför el etti, pencereden laf atanlar caba…
Yıldırım çoğunu fark etmedi; benden kaçmadı ama.
Aktif siyaseti bırakalı yıllar oldu, döneceği de yok, az bir ihtimal olsa zaten bu yazının öznesi olamazdı…
Sade vatandaş.
Halkta karşılığı var ama…
Oy olarak değil; ahde vefa olarak.
Selam olarak…
Kadirbilirlik olarak.
Siyaset ister istemez ayrıştırır…
Yıldırım’ın her kafadan insanı birleştirdiğine şahidim.
Ömrü uzun ve sağlıklı olsun…
Efsane o; net.
(“Yıldırım” şeklinde isimlendirmem aramızdaki samimiyetten kaynaklı değil…
“Mehmet Yıldırım” olarak yazsam belki tanınırlığı az olacak; halk onu “Yıldırım” olarak biliyor, çocuğu da yaşlısı da.)
Not: 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı şehrimizde coşku ile kutlandı…
Protokol şemsiye altında koltuklarını, halk yol boyu kaldırımı doldurdu.
Lütfedilip az sayıda “halk” sandalyesi konulmuş “karşı geçeye”, erken gelip yer kapanlar şanslıydı, ayakta kalan vatandaşlar el kadar meydanda olup biten gösterileri izlemeyebilmek için birbirini “ezdi”, hadi yaşı kemale erenlerden geçti de, çocukların seyredebilmek için çektikleri çileyi, töreni organize edenlerin görmesini isterdim…
Her bayram töreninde sonra aynı yazıları yazarız; değişen bir şey yok.
Kutlama tertip komitesine davet edilen bir kişi bile törenin, hadi stadyumdan eli yüzü yıkadık, en azından spor salonunda yapılmasını teklif etmez mi?…
Etmez.
MUSTAFA AFACAN