Nasıl Kastamonu’nun sonbaharı Türkiye’nin en romantik sonbaharı ise ilkbaharı da en renkli en canlı ilkbaharıdır… Kademe kademe toprağa düşen canlılığın, kışın kasvetinden kurtuluşun, topraktan başvererek isyan eden renk renk çiçeklerin baharıdır Kastamonu ilkbaharı. Kıyıdan, denizin mavisinden başlayarak dağ doruklarına kadar ulaşana kadar birkaç ay sürecek bir şenliktir bahar.
***
Kastamonu’nun baharını anlatmak için yine yola klasik mitoloji ile çıkalım. Nasıl kışın gelmesi kızını kaybetmiş, yer altında ölüler dünyasına kaptırmış bereket tanrıçası Demeter’in hüznü ise bahar da aynı tanrıçanın kızı Persephone’ye kavuşmasının sevincidir. Demeter’in kızı Persephone yer altının ve ölülerin tanrısı Hades tarafından kaçırılıp ölüler ülkesinde tutulmaya başlanınca dünya topraklarında yeis’in soğuk rüzgarlarından dolayı kış ayları başlar. Bu bir geçici ölümdür. Bu ölüm insanları açlığa mahkum eden, ekmeksiz bırakan bir süreçtir. O nedenle insanlar gerçek ölümle tanışmamak için Persephone’nin yeraltından kurtarılması için diğer tanrılara yalvarırlar. Baş tanrı Zeus her ikisi de kardeşi olan Demeter ve Hades arasında bir antlaşma yapar ve tanrıça Persephone’nin yılın 3’te 1’lik döneminde ölüler ülkesinde diğer kısmının ise yeryüzünde geçmesi gerektiğine karar verir. İşte yeraltında geçen süre kışın yaşandığı dönemin temsili diğer zamanlar ise bahar ve yaz aylarının temsili olur. İlkbahar da tanrıça Persephone’nin yer altında yeryüzüne çıkışının ilk adımlarının sesleri, donmuş, geçici bir ölümü yaşayan toprağın uyanışının-canlanışının göstergisidir.
Bu hikayenin başında ölülerin tanrısı Hades, Zeus’un da yardımıyla Persephone’yi kaçırmak için nasıl nergis çiçeğini kullanmış ise yine genç tanrıça yeryüzüne çıkarken onu karşılayan ilk çiçeğin de nergis olması oldukça ilginçtir. Belki nergisler büyük bir hataya, büyük bir üzüntüye istemeden de olsa yol açtıkları için bir özür niteliğinde baharı yani tanrıça Persephone’yitüm güzellikleriyle karşılayan çiçeklerden biridir. Çünkü biliyoruz ki baharın ilk müjdecileri nergisler ile kardelenlerdir…
***
Kardelen herhalde insanoğlunu büyüleyen çiçeklerin başında gelir. O kadar yabanıl, o kadar güçlü olmasına karşın nasılda güzel, narin ve masumdur. Dağ yamaçlarında, kaya doruklarında, el değmemiş topraklarda açacak kadar yabanıl, halen daha dondurucu rüzgarların kucağında karlı zeminlerin içinde açacak kadar da güçlü olmasına karşı bu hayatla-ölüm arasında gidip gelen mücadelenin içinde güzelliği ve narin zarafeti ile varolması oldukça hayret uyandırıcıdır.
Tabii ki kardelenlere karşın nergisler ise denize daha yatkın, ılıman havaya daha çok ihtiyaç duyan bir tür. O nedenle yabanıl güzelliği ve narinliğine karşın kardelenler gibi yükseklerde görmek pek mümkün olmaz.
İşte bu iki güzel bahar müjdecisinibir arada görebileceğiniz bir yer ise Kastamonu’da ilkbaharın başlangıç noktası olarak da düşündüğüm İnebolu-Özlüce arası olan güzergahtır. Bir yanda denize olanca heybetiyle inen dik dağların soğuk yüzü diğer yanda ise Karadeniz’in koyu mavisiyle gelen bahar esintileri. İşte bu iki farklı havanın çatışmasında kardelenler ile nergisler koyun koyuna baharın muştusunu veriyorlar. Neredeyse bu renk, koku ve görsel şölen yılbaşı gibi başlayıp Şubat sonuna kadar devam ediyor. İşte o dönemde İnebolu’nun yerel pazarları bile nergis, İneboluların isimlendirmesiyle zellangadif demetlerinin güzelliğiyle hareketleniyor.
Tabii ki sadece bu iki tür değil baharı muştulayan. Çan çiçekeleri, menekşe ve çiğdem türleri kendilerine has renk ve biçimleriyle İnebolu-Özlüce arasındaki mesafeyi baharın en güzel botanik bahçesine çeviriyor. Ötesinde yüksek yerlerdeki kar erimeleri ile oluşan küçük şelaleleler, su yolları taze çimenlerin yeşili derken doğanın taklit edilemez büyülü bir peyzajı karşılıyor sizi.
***
İlginçtir ki kardelen gibi çok özel bir çiçeğe dair klasik mitolojide bir hikaye yer almaz. Ancak daha geç döneme ilişkin bazı söylencelerde ise yine bir aşk hikayesinin trajik kahramanıdır bu çiçek. Kardelene karşın ise nergis ismi mitolojideki Narkissos isimli bir karakterden gelir.
Narkissos oldukça yakışıklı bir delikanlı imiş. Günlerden bir gün Ekho adında bir su perisi,Narkissos’aaşık olmuş. Ancak Ekho daha önceden tanrıça Hera tarafından başkalarının sadece son sözlerini yinelemek gibi bir cezaya çaptırılmış. İşte Ekho, Narkissos’a rastlandığı anda, genç delikanlı onu göremese de onun varlığı sezmiş ve “Orada kim var?” diye seslenmiş. Ekho yalnızca “var” diyebilmiş. Sonra delikanlı “çık ortaya” demiş, Ekho ise “ortaya” diyebilmiş ve bu sonuçsuz konuşma bir süre devam ettikten sonra zaten kendini çok önemseyen ve kimseyi beğenmeyen Narkissos (Narsizm kavramı da bu hikayeden gelir) Ekho’nun ölümsüz sayılacak aşkına da cevap vermeden oradan uzaklaşmış. Bu duruma çok içerleyen Ekho tanrılara yalvarmış; yalvarmış ki Narkissos’da hiç kavuşamayacağı bir aşka düşsün ve ceza çeksin diye. İşte bunu duyan tanrılar o anda Narkissos’un kaderini belirlemişler. Narkissos bir gün durgun bir pınara eğilip su içmek isterken kendi yansımasını görmüş suda. O kadar güzel ve yakışıklı olan yansımaya aşık olmuş… Ona kavuşmak isterken her daldırdığında elini suya elleri boş dönmüş. Ne söylese ne yapsa kâr etmemiş. Günler günler geçmiş; yorgunluktan bitap düşen Narkissos o pınarın başından kalkamamış ve orada ulaşamadığı sevgisi, kendi yansıması karşısında ölüp gitmiş. Öldüğü o yerde de daha sonra birdenbire nergis çiçeği boy vermiş.
***
Kastamonu’nun Karadeniz’e kıyı veren tüm yollarında olduğu gibi baharın başlangıcı İnebolu-Özlüce arasında da karanın denize, denizin karaya girdiği alan çoktur. İşte o nedenle bir karanın denize baş veren ucunda açar nergisler, kardelenler; işte denizin karalara geçtiğindendir ki baharın başlangıç noktasıdır bu güzergah. Ve bu güzergahı ister doğudan-batıya ister güneyden-kuzeye geçin baharın çiçeklerle boy verdiği tüm bu güzergahta baharın tüm yolları denize çıkar…
MURAT KARASALİHOĞLU