Sevdiğim bir Afrika atasözü var: “Aslanlar kendi hikayelerini yazmadıkca avcıların kahramanlık hikayelerini bizler dinlemek zorundayız.”
Bende bu sevdiğim sözden yola çıkarak, ilimizin en renkli avcılarından ve 40 yıldır da av müfetişiliği yapan, 76 yaşındaki Ahmet Cindioğlu ile Avcılar ve Atıcılar Derneğin buluşup gönül dağında unutmadığı avcılık yıllarıyla ilgili keyifli mi keyifli bir söyleşi yaptım.
Avcılar ve Atıcılar Derneğinde buluşup konuştuğumuz avcıların abisi Ahmet Cindioğlu’nu tanıyarak başlayalım sohbetimize..
– Ahmet Ağabey, kim olduğunu av merakı sende nasıl başladığını bize nasıl anlatırsın?
A.C:Ben 1942 doğumluyum. Babam Recep Cindioğlu da iyi avcıydı. Avdan eli boş dönmezdi.. Babamı Recep olarak hiç kimse bilmez. Sabacı Deli Hüseyin olarak maruftur. E tabii benimde ava olan merakım babamdan geliyor. Babam da çok iyi avcıydı. 1955 yılında 01 numarayla Avcılar Derneğininde ilk üyesiyim. Milli Parklar’da da resmi olarak 40 yıldır da av müfettişiliği yapıyorum. Kenan Evren’in ihtilal yaptığı zamanda bile av müfettişiliği yapmaya devam ettim.
ESKİ AVCILAR
– Av hikayelerine geçmeden önce eski avcılardan kimleri anmak istersin?
A.C: Belediye Caddesinde diş çeken ‘Süt Mısır” lakaplı İsmail Tümkor, Hisarardı Mahallesinden Berber İbrahim bey, Recep Albayrak, Bakırcılar Çarşısından Hömbülağa, Aşağımaretten Çıkış Ağa, Ziraat’ten emekli Varı ve Gelive, Gövdereden Hamal Şavkı, Hamal Yakıcı, mübadelede memleketimize gelen göçmen Haşim. Haşim’le ilgili bir hikaye var anlatayım. Evde karısının cenazesini bırakıp ava giden bir adam bu adam…
A.C: Avcı Haşimin hanımı sabaha karşı ölmüş. Bir gün önceden de ava gitmek için avcı arkadaşlarıyla anlaşmışlar. Sabaha karşı ava gitmek için avcı arkadaşları kapıya gelmişler. ‘Hadi hazırmısın Haşim, gidiyoruz” deyince, Haşim gayet sakin bir şekilde “Ya benim hanımda akşamdan ölmüş. Biz avdan gelene kadar biraz daha yatakoysun” deyip ava gitmiş. Belki kimse inanmayaca,k ama bu söylediğim gerçek ve yaşanmış bir hikaye…
– O zaman devam edelim av hikayelerine…
A.C: Turhan Korkmaz hoca, Ahmet Karahasan, Necip Evirgen, Köy Hizmetlerinden Mehmet Topcu ile birlikte Boyabat’a ava gittik. Mehmet Topcu tavşan avcısı, biz geri kalanlar 4 kişi keklik avcısıyız. Mehmet Topcu ben şu karşıdaki doruğa çıkıyorum, orada tavşana bakacağım, sizde buralarda kekliğe bakın dedi. “Mehmet Ağa bir dakika sana bir şey söyleyeceğim, öbürleri duymasın” dedim. “Söyle” dedi. “Bak, Mehmet Ağa keklik görürsen sakın bağırma, öbürleride duymasın, sen bana şapkayı salla” dedim. Tamam dedi. Mehmet keklikleri görünce başındaki şapkayı bana salladı. Bende hemen öbür arkadaşların yanından sıvıştım. Mehmet Topcu, “Sen şu boğaza otur, keklikler orada” dedi. “O zaman sende bana şurada bulunan kayayı boğaza doğru yuvarla” dedim. Mehmet kayayı yuvarlayınca 30 keklik birden “pır” diye havaya kalktı. Keklikler havaya kalkar kalkmaz bende tık tık tık otomatik tüfeğimle 5 tane fişek attım. Bir şeyler yere düştü. “Mehmet Ağa düştüler, sen oraya yakınsın keklikleri toplada gel” dedim. O da keklikleri toplamaya gitti. Buralarda düşen keklik yok. Senin attığın fişekler çam dallarıyla, kozalaklarını düşürmüş dedi. Bende hemen köpeğimi saldım. 30 keklikten sadece köpeğin yakaladığı ve sadece yaralı bir keklik alabildim o avdan…
– Ava gidip avlandığın da oldu mu hiç?
A.C:Yaban ördeği diye değirmenicinin ördeklerini vurdum.
– Anlatır mısın?
A.C:Yine balık avcılarından Mehmet Çubukcu ile Seydiler tarafında olan bir gölete ava gittik. “Ben balık tutarım. Sende gölete inen ördeklerden avlarsın” dedi. Bende “tamam” dedim. Avlandığımız göletin yanında bir değirmen var. Değirmenin yanından gölete gelen 10’a yakın ördeğin suda yüzdüklerini görünce hemen atışı yaptım.Üç tanesi suyun içinde kaldı. Diğerleri de havalanmayınca vurduğum ördeklerin yaban ördeği olmadığını anladım. Silahın sesini duyan değirmenci koşarak yanıma geldi. “Benim ördeklerimi niye vurdun” dedi. “Yaban ördeği zannetim. Vurduğum ördeklerin parasını vereceğim” diyerek kendisini sakinleştirmeye çalıştım.“Kaç para diyorsun” soruma “Tanesi iki buçuk lira” diye cevap verdi.O zaman için iyi para ve değerinin üstünde… Değirmenciye üç ördek parası olarak yedi buçuk lira verdim. Ördekler bana av değil, ben değirmenciye av oldum. Bu anımı da hiç unutmam…
Avcılar köpeklerine av sırasında nasıl komut veriyorlar?
A.C: Her yörenin avcısı değişik sözlerle köpeklerini ava salar. Mesela Trakya avcısı “aydah, aydah” diye, bizim buraların avcısı da “hadi kızım, hadi oğlum”, diye ava salar.
– Avcılık tehlikeli bir spor değil mi?
A.C:Olmaz mı? Dünyanın en tehlikeli sporu avcılıktır. En az kazası olanda avcılıktır. Avcılıkta kazayla ya arkadaşını vurursun, ya kendini. Patladı mı gittin. Avcılığın hiç şakası yoktur.
– Peki tavşan avcısıyla kuş avcısının arasında nasıl bir fark vardır?
A.C:-Bu ikisinin arasında çok fark vardır. Tavşan avcısı kaba olur. Köpekleri de kabadır. Konuşmalarıda çok kabadır. Uzata uzata, bağıra bağıra konuşurlar. Kuş avcıları çok kibardır. Köpekleri de kibardır. Köpeklerine otur diyince söz dinleyip hemen otururlar.
– Kibar dediğin kuş avcıları kimlerdi?
A.C: Camcı Fikret Gürsu, Mehmet Çubukcu, Satıgillerden Ümran Bey, Belediye’nin muhasebecisi fötr şapkasız gezmeyen Sabri Bahçeci en kibar kuş avcılarıydı. Ne avcılar gelip geçti bu dünyadan ah benim Turgut Beyim.
– Peki bir avcı, ava gitmeye nasıl hazırlanır?
A.C: Çok iştahlı hazırlanır. Dağlardaki bütün avları hepsini kendi vuracakmış gibi keyifle ava gider. Avlanırsın, yada avlanamazsın avdan dönerken çok yorulursun. Ben haftaya ava gelmem dersin ama yine Cuma günden başlar seni dürtmeye. Bir de kendini üşütmeden av yapacaksın…
– Avcıların sofrası nasıl olur?
A.C: Soğanlar, sarımsaklar, av etleri, ateşler yanar, keklikler bıldırcınlar kızarır. Neşe sohbet gırla gider. Avcıların sofrası kralla çobanı bir arada birleştiren sofradır. Bu sofrada insan ayrımı yapılmaz…
– Şimdiki avcılık geçmiş yıllara göre nasıl?
A.C: Kastamonu avcıları artık memleketimizin dağlarında avlanamıyorlar. Sebebi de dağlarda kurtlardan geçilmiyor. Av köpeklerini parçalıyorlar. Bu yüzden memleketteki avcılar Çorum, Amasya, Kırıkkale, Çankırı, illerine gidip av yapıyorlar.
– Bu son sorumla sohbetimizi bitirelim. Avcılık dışında iş hayatında neler yaptın?
A.C: Benim ilk mesleğim bakırcılık. 1954 yılında ilkokulu bitirince, bakırcı ustalarından İhsan Kaşgil’in yanında çıraklığa girdim. Bakırcılık çok bereketli bir meslekti. İhsan Kaşgil’in yanında iki sene çalıştım. Daha sonra ayrılıp bakırcı Hasan Gezer’le çalıştım. Bakırcı ustası oldum. 1963 yılında askere gittim. 1965 yılında askerden geldim.Askerden dönüğümde memlekette bakırcılık işinin bittiğini gördüm. Talat Mümtaz Yaman’ın yedek parça dükkanında işe başladım. Yedek parçacılığı öğrendim. Vasıf Şavlı’yla çalıştım. Daha sonra bakırcılıktan ustam olan İhsan Kaşgil, beni çağırdı. Bir yedek parçacı dükkanı açacağını beni de ortak etmek istediğini söyledi. Oğlu Ali Kaşgil ile birlikte Sanayi’de ortak yedek parçacı dükanı açtık. Uzun yıllar hiç bir sıkıntı olmadan ortaklık yaptığım kendi işimden emekli oldum. Emekli olduktan sonrada dükkanı Kaşgil’e devrettim. Milli Parkların fahri av müfettişliğini resmi olarak yapmaya devam ediyorum. Çok şükür sağlığım sıhattim yerinde. Ömrüm olursa Kenya av savanasında bir av turuna çıkmayı düşünüyorum.
Kastamonuspor’un tribündeki gür sesi Cihan Cindoğlu’nun babası olan Ahmet Cindoğlu’na sağlıklı uzun ömürler dileyerek ayrılıyorum yanından. Umarım bu yazımızdaki hikayeler sizin keyfiniz olmuştur Mutlu kalın…
TURGUT YILMAZ