Mustafa Kemal’in hayatı cesaret ve kahramanlıklarla doludur. Askerken hükümdara baş kaldırdı, ordular düzenlendi, istila ordusuna karşı koydu. Yeni bir devlet kurup başına geçti. Fakat Mustafa Kemal’in hayatındaki en cüretli hareket “Hem de bir inkılap anlamı olan şapkayı milli serpuş olarak kabul ettirmekteki karar ve cesaretidir.” (Şevket Süreyya Aydemir. “Tek Adam”)
Mustafa Kemal bu inkılabı yapmak için neden Kastamonu’yu seçmiştir?
O zaman parti genel sekreteri Saffet Arıkan anlatıyor, Falih Rıfkı Atay“Çankaya” adlı kitabında teyit ediyor.
Saffet Arıkan diyor ki: “1925’ten sonra vilayetlerden heyetler geliyordu, çoğunu ben kabul ediyordum. Ağustos’un başlarında Kastamonu’dan bir heyet geldi. Gazi’ye haber verdim. Hemen ilgilendi. Bu heyeti ben kabul edeceğim dedi. Onları bir saat yanında tuttu.Uğurlarken ‘Davetinize teşekkür ederim, yakında Kastamonu’ya geleceğim, hemşerilerime selam söyleyiniz’ dedi ve onlar gittikten sonra neşeli bir şekilde bana dönerek dedi ki: ‘Kastamonu’ya gidiyorum. Şapkayı orada giyeceğim. Niçin Kastamonu’yu seçtiğimi bilemezsin. Dur anlatayım, bütün vilayetler beni tanırlar ve üniforma ile veya fesli, kalpaklı, sivil elbiseyle görmüşlerdir. Yalnız Kastamonu’ya gidemedim. İlk önce nasıl görürlerse öyle alışırlar, yadırgamazlar. Üstelik bu vilayet halkının hepsi asker ocağından geçmiş, itaatli ve munistir. Bunun için şapkayı orada giyeceğim.’”
O zamana kadar Mustafa Kemal’e yakınları ve hatta şehrin bazı temsilcileri Kastamonu’nun fazla mutaassıp bir çevre olduğunu, şapka devriminin buradan başlanmasının ihtiyatsız bir hareket olacağını söylüyorlardı.
- Fakat o biliyordu ki;Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcında Mustafa Kemal ve arkadaşlarının idamına dair Şeyhülislam Dürrizade’nin fetvasına mukabil, Anadolu müftü ve din adamlarının buna karşı çıkan fetvalarındaki imzaların çoğu Kastamonulu din adamlarına aitti.
- O biliyordu ki; Kurtuluş Savaşı’nda pek çok iç ayaklanmalar olduğu halde Kastamonu’da böyle bir hareket görülmediği gibi bilakis bu ayaklanmaların bir kısmı Kastamonu askerleriyle bastırılmıştır.
- O biliyordu ki; Kastamonu işgal görmediği halde, bütün gücüyle milli gayeye hizmet etmiş, işgal gören illerimizin yardımına koşmuştu. Bu yüzden İstiklal Madalyası’na hakkıyla layık görülmüş ikinci ilimizdi.
- O biliyordu ki; asker ocağındaki silah arkadaşları arasında; itaatkar, verilen emri harfiyen uygulayan, asla geri dönmeyen, düğüne gider gibi kurşunlara karşı koyan, sadece ve sadece alnından vurulan askerlerin başında Kastamonu askeri geliyordu ve biliyordu ki; mili mücadelenin tek yolu İnebolu-Ankara arasında kadın ve çocuğuyla orduya çıplak ayak, yarım çarıkla, kağnıyla cephane yetiştirenler Kastamonululardı. Tek yamalı yorganını, kağnısında taşıdığı cephane ise kundaktaki çocuğunun üzerine örtüp, kendisi elindeki üvendere ile Kışla önünde donan Şerife Bacı Kastamonulu idi.
- Kendisine alınan gelinliği giymeyip, onu sattırarak bedeli ile yaralı gazilere sargı bezi aldıran Hatice Hanım Kastamonulu idi. Muhittin Paşa’ya dilekçe vererek, bu kutsal görevde erkeklerle beraber çarpışmak istediğini arz eden Tosyalı Latife Hanım Kastamonulu idi.
- O biliyordu ki; Milli Şair Mehmet Akif Kastamonu’daki Nasrullah Camisi’nde cemaate hitaben “Milletler topla, tüfekle, zırhla, ordularla, uçaklarla yıkılmaz. Milletler ancak ararlarındaki ilişkiler çözülerek herkesi kendi başının derdine çıkar kavgasına düşerse yıkılır” diye haykırırken onun etrafında ağlayarak tek vücut olan halk Kastamonu halkı idi.
- Milli mücadeleyi ilk benimseyen Anadolu gazetelerinden birisi olan Açıksöz, Kastamonu’da çıkıyordu. İstiklal Marşı’nı ilk yayımlayan günlük gazete Açıksöz idi.
- O biliyordu ki; Fransızların Urfa, Antep, Maraş’ı işgali üzerine 10 Aralık 1919’da Kastamonu Kız Öğretmen Okulu bahçesinde toplanarak Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’daki ilk kadın mitingini yapan, mücevherlerini Kızılay’a bağışlayan kadınlar Kastamonululardı.
İşte Mustafa Kemal onun için tereddütsüz şapka inkılâbını Kastamonu’da yapmaya karar vermiştir. Bu karar aynı zamanda Kastamonululara bir vefa borcu, bir armağandı. Atatürk Kastamonu’ya geldikten sonra bu seçiminde isabet ettiğini çok daha iyi anladı.
Nitekim İnebolu nutkunda, “Açık söylemek isterim, bunun adına şapka denir. Buna caiz değil diyenler cahillerdir. Onlara sorarım; Yunan serpuşu olan fesi giymek caiz olur da şapkayı giymek niçin caiz olmaz, korkmayınız bu gidiş zaruridir. Medeniyetin coşkun seli karşısında direniş beyhudedir” dediği zaman bütün Kastamonu büyük kurtarıcıyı bağrına basmış ve onunla kaynaşmıştı. Hemen evlerde makineler işlemeye başlamış, gelinler, kızlar, analar gece sabaha kadar uyumayarak kaput bezinden şapkalar dikmişler ve İnebolu dönüşü Gazi’yi Kastamonu’da bir beyaz şapkalılar ordusu karşılamıştı.
Artık Kastamonu şimdiye kadar yaşayamadığı bir bayram havası yaşamaktadır. Bir hafta kimsenin gözüne sabahlara kadar uyku girmemiştir. Sazlar, oyunlar sabahlara kadar sürmektedir. Atatürk bazen oyun oynayan halkın arasına girip saatlerce seyrediyordu. Heyecanlanarak silahını, bıçağını çekmek isteyen oyunculara müdahale etmek isteyen polislere “Bırakın öyle oynasın, Sepetçioğlu gibi oyunu olan memlekette bana zarar gelmez” diyordu.
İneboluların gür sesleri ile İnebolu semalarını çınlattıkları “Heyamola Yel Essa” şarkı ve oyununu zevkle seyrediyor, onlarla beraber coşuyordu.
Artık Gazi Kastamonu, Kastamonu Gazi olmuştu. Geziden memnun ve mutlu olduğu için Kastamonu nutku “Gördüklerimin içinde en kıymetli kısmı bu güzel bölgenin samimi halkının çok aydın ve çok geniş ve yüksek zihniyet sahibi olmalarıdır” sözleriyle başlar..
Yavuz BALLIK