Cumhuriyet Alanı’ndaki törende konuşan Garnizon Komutanı ve Asker Alma Bölge Başkan V. Pers. Alb. Deniz Dönmez, “30 Ağustos’un gerçek anlamını ve önemini, büyük zaferin ikinci yıldönümünde, Dumlupınar’ın Çal Tepesi’nde yapılan törende, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk Devleti’nin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları, bu semada uçan şehit ruhları, devlet ve cumhuriyetimizin ebedi muhafızlarıdır’ şeklindeki açıklamasında görürüz.Milli egemenlik, milli şuur ve tam bağımsızlık esasına dayanan Atatürk ilkeleri, bugüne kadar olduğu gibi gelecekte de Türk Silahlı Kuvvetlerimize rehber olmaya devam edecektir” dedi.
30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 98. yıldönümü, pandeminedeniyle sınırlandırılmış bir törenle kutlandı.
Cumhuriyet Meydanı’nda gerçekleşen tören, Valilik, Garnizon ve Belediye Başkanlığı çelenklerinin Atatürk ve Şehit Şerife Bacı Anıtı’na konulmasıyla başladı.
Asal Kısım Amiri Per. Teğm. Yusuf Arıkan ve Kastamonu Valiliği AB Proje ve Koordinasyon Merkezi görevlisi Yasemin Çıldır sunumunda gerçekleşen ve saygı duruşunda bulunulup İstiklal Marşı’nın okunması ile devam eden törende Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kutlama mesajı okundu. Günün anlamını belirten konuşmayı iseGarnizon Komutanı ve Asker Alma Bölge Başkan V.Pers. Alb. Deniz Dönmez yaptı.
V.Pers. Alb. Dönmez şunları söyledi:
“Bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına temel teşkil eden, 30 Ağustos 1922’de kazandığımız büyük zaferin 98’inci yılını ulusça kutlamanın, haklı gurur ve heyecanını yaşıyoruz.
Asil Türk Milleti, kahraman Türk ordusuyla birlikte, varlığına ve vatanına kastedenlere karşı, 98 yıl önce bugün, kahramanlık ve şeref dolu tarihinden aldığı kudretiyle, yeniden dirilerek, topyekûn bir varoluş mücadelesi sonucunda, eşine tarihte az rastlanır bir zafer kazanmıştır. Aziz yurduna ve bağımsızlığına kasteden işgal kuvvetleri karşısında, Türk ordusunun ortaya koyduğu eşsiz bir eser olan bu zaferin her safhası, tek tek düşünülmüş, hazırlanmış ve yönetilmiştir.
1900’lü yılların başlarında meydana gelen, büyük devletler arasındaki çıkar çatışmaları, dünyada gelişen fikir akımları, sanayileşme gibi gelişmeler sonucunda, Birinci Dünya Savaşı sonunda müttefiklerin aldığı ağır yenilgiler sonucu, Mondros mütarekesi imzalanmış, imzalanan anlaşma ile bin yıldır üzerinde kan dökerek, can vererek yurt edindiğimiz Anadolu toprakları, o dönemin büyük devlet ve onların maşaları tarafından işgal edilmiş, ayrıca tarihimize kara bir leke olarak geçen Sevr Antlaşması da, ulusumuza dayatılmıştır.
İşgal güçleri girdikleri her yerde, adeta tarihi kinlerini kusarcasına, kadınımıza, yaşlımıza, çocuklarımıza, dünyada eşine az rastlanır işkence, zulüm ve hakaretlerde bulunmuşlardır. İşte böylesine umutsuz görünen, üzerimizde kara bulutların dolaştığı bir ortamda, Mustafa Kemal Paşa ve onun dava arkadaşları bağımsızlık meşalesini yakarak ‘Ya İstiklal, ya ölüm’ parolasıyla aydınlığa giden yolu aralamışlardır.
Bu bağımsızlık ve aydınlık mücadelesinin ilk hedefi son neferine kadar düşmanı, güzel ve kutsal vatanımızdan atmak şeklinde belirlenmiştir.
Özellikle Sakarya Meydan Muharebesi’nde, hedefimize ulaşmaya muktedir olduğumuz, milletimizin, istiklali uğruna kanının son damlasına kadar mücadeleye devam edeceğini ispatlamıştır. Artık dünyanın en kahraman, en savaşçı milletine düşen görev, düşmana son darbeyi vurmak olmuştur.
Mustafa kemal Paşa’nın Başkomutanlığı altında, Türk kuvvetleri, düşmana beklemediği bir yerden taarruza geçerek, stratejik sahada düşmanı aldatmayı başardı. Avrupalıların 5-6 ayda geçilmez dediği Afyon mevzilerini 3 günde geçerek, 30 Ağustos’a gelindiğinde düşman kuvvetlerinin önemli bir bölümünü imha etti. Bu büyük zafer ile düşmana son darbe de vuruldu. Ardından icra edilen takip harekâtıyla da 9 Eylül’de düşman İzmir’de denize döküldü.
Dünya tarihçileri Büyük Taarruz için şu ifadeyi’ kullanmışlardır: ‘Türkler, Mohaç Meydan Muharebesi’nden yüzyıllar sonra, yine parlak bir imha muharebesi kazandılar’, bu muharebelerde Türk ordusu, çok kısa bir sürede, kendisinden üstün düşman kuvvetinin büyük bölümünü, imha ve esir etmiştir. Askeri açıdan bir diğer önemli husus da, günün şartlarında bir ordunun, 10 günde, 500 kilometrelik mesafeyi yaya olarak ve savaşarak kat etmesidir.
30 Ağustos’un gerçek anlamını ve önemini, büyük zaferin ikinci yıldönümünde, Dumlupınar’ın Çal Tepesi’nde yapılan törende, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk Devleti’nin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları, bu semada uçan şehit ruhları, devlet ve cumhuriyetimizin ebedi muhafızlarıdır’ şeklindeki açıklamasında görürüz.
Milli egemenlik, milli şuur ve tam bağımsızlık esasına dayanan Atatürk ilkeleri, bugüne kadar olduğu gibi gelecekte de Türk Silahlı Kuvvetlerimize rehber olmaya devam edecektir. Bu kutsal ve tarihi gün vesilesiyle, ulusça başta Ulu Önder Atatürk olmak üzere, dava arkadaşları ve aziz şehitlerimizi rahmetle anıyor, hatıraları önünde bir kez daha saygıyla eğiliyor şükranlarımızı sunuyoruz, ruhları şad olsun.”
Çelenk sunma törenine Vali Avni Çakır, AK Parti Kastamonu Milletvekili Metin Çelik, CHP Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı, Garnizon Komutanı ve Asker Alma Bölge Başkan V.Pers. Alb. Deniz Dönmez, Belediye Başkanı Opr. Dr. Rahmi Galip Vidinlioğlu, Kastamonu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hamdi Topal, Baro Başkanı Av. Özgür Demir, İl Emniyet Müdürü Necati Denizci, İGM Başkanı Güray Parçal, AK Parti İl Başkanı Doğan Ünlü, CHP İl Başkanı Hikmet Erbilgin, Kastamonu MHP eski Milletvekili ve MHP İl Başkanı Emin Çınar, Komutanlar, Emniyet Mensupları, Türkiye Muharip Gaziler Derneği Kastamonu Şube başka Yardımcısı Hüseyin Mahmutoğlu ve Yönetimi,Kurum Amirleri, Siyasiler, STK Başkan ve Yöneticileri, siyasiler ile sınırlı sayıda vatandaş katıldı.
Çelenk töreni sonrasında Şehitler Anıtı’nda şehitlerin ve aramızdan ayrılan gazilerin ruhlarına ithafen Kur’an-ı Kerim okunup dua edildi.Cengiz MUHZİROĞLU