Tarih bilincinden, milli duyarlılıktan yoksunsanız, ulus devlet üniter yapı temelinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin anti tezi bir gelenekten beslenmişseniz, yaşanan felaket zaten umurunuzda değildir.
Türkiye’nin felaketi ile sonuçlanacak bir sürecin taşlarını, “Şam’da Cuma Namazı” cinnetiyle döşeyenlerin, bu gün hiçbir şey yaşanmamışçasına pişkinlik içinde piyasa yapmalarını tarih hiç kuşkusuz gerektiği şekilde not edecektir.
Türkiye, Suriyeliler ve Afganlar başta olmak üzere, farklı ülkelerden, farklı etnisitelerden gelen milyonlar tarafından demografik istilaya uğramanın felaketini yaşamaktadır.
Ülkemizi ulus devlet olmaktan çıkarmaya,, çökertip parçalamaya yönelik bu kurgulu göçün sonraki adımları ne mi olacaktır? Hemen yanıtlayalım. Kurgulu göçün mimarları, Türkiye’nin ara istasyon değil, son istasyon olmasını istemektedirler.
Yakın geçmişte Türkiye’ye serbest dolaşım maması ve Avro cinsinden bahşişle imzalatılan “Geri Kabul Anlaşması” ile bu projenin hukuki altyapısı da zaten hazırlanmış durumdadır.
Demografik işgalin gündelik yaşamımızda bireysel ve toplumsal açıdan yarattığı sorunlar şimdiden çekilemez ve katlanılamaz aşamaya gelmiş durumdadır. Türk Milletinin, ülkenin demografik istilasının doğuracağı felakete karşı ciddi tepkiler vermeye başlaması üzerine iki koldan psikolojik harekat yürütülmeye başlandığını görüyoruz:
1- Mütedeyyin, muhafazakar kitleye yönelik, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın talimatıyla verilen Cuma hutbelerindeki Ensar/Muhacir söylemi.
2- Çağdaş, demokrat kitlelere karşı, insan hakları ve hukuk temelinde geliştirilen söylem.
Bilinmelidir ki, iki kanaldan yürütülen çalışmanın arka planında, 10 milyona yakın yasadışı göç unsurunun AB ülkelerine geçirilmeyip, Türkiye’de kalıcılaştırılması düşüncesi vardır.
AB, ülkelerine yönelik düzensiz göçle huzurunun, sosyal ve kültürel dokusunun bozulmasını istememektedir. Bu nedenle, Asya ve Afrika’dan kopup gelen milyonları, sınırlarına dayanmadan, uzakta durdurmaya yönelik projeler geliştirmektedir. Türkiye’nin, AB tarafından, yasadışı göç unsurlarının toplanma merkezi olarak belirlenmesi, yukarıda kısaca değindiğimiz uzakta tutma projesinin gereğidir.
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, gelinen aşamada var olmakla, demografik selde boğulup yok olmak arasında kesin bir tercih yapmak zorundadırlar.
Türkiye’nin yapacağı stratejik tercih, ya ulus devlet olarak yoluna devam etmek ya da demografik istilaya razı olarak intiharı seçme şeklinde olacaktır!
Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti için üçüncü bir seçenek bulunmamaktadır!
HÜSEYİN ÖZBEK