Vaktiyle iki iğde ağacı dikildi Olukbaşı’nın bağrına, o nasıl bir güzel koku, mest etti etrafından gelip geçeni, meyvesi ayrı kıymet dalı yaprağı ayrı…
İğdeyi kim akıl etmiş şaşılacak iş.
Gün geldi alan düzenlemesine kurban gitti iki iğde ağacı…
Kökünden gitti hem de.
“Altı üstü iki ağaç”…
Kastamonu’da ağaçtan bol ne var?
Mahalleli, dönemin belediye başkanı Turhan Topçuoğlu’na durumu anlattı, Başkan üzülmüş olsa gerek, “altı üstü iki ağaç” dememiş olsa ki kesilen iki iğde ağacının yerine derhal iki iğde ağacı fidanını diktirdi, mahalleli mutlu mesut…
Yeter ki fidan dik, yıllar sonra bile yad ediliyor bu jest, sarı sayfalarda geleceğe miras kalıyor.
İğde ağaçları “fidan” olduğundan mütevellit zaman gerek illa önceki iki ağacın yerini ikamet etmeleri için, bakımının muntazam olması lazım, budama vesaire…
Üstüne titrense, pamuklara sarılsa, göz gibi bakılsa yeri.
Mahalleliye göre tam verim alınamadı bakım işçiliğinde, fidanların boy atması istenen düzeyde olmadı, o hasret oldukları koku bir türlü burunlarına çalınıp da ciğerlerini bulmadı…
Hasret kaldılar.
Yılmadılar ama…
Bırakmadılar iğde sevdasının peşini.
Olsun varsın, mahalleli beklemeye razıydı, iki iğde ağacının dal budak sarmasını gün gün izlemeye talipti, iki iğde ağacı ile birlikte ömürden gün düşürmeye gönüllüydü…
İki iğde ağacı bir gün yok oldu.
Haydaa…
Yine bir alan düzenlemesi iyi mi?
İğde ağaçları yine kurban…
Yerlerine çimento kokulu beton.
Kesildikleri gibi götürüldüler…
Kim bilir belki başka bir alana dikildiler?
“Altı üstü iki iğde ağacı”…
Olukbaşılılar istiyor.
Topçuoğlu başkanın vaktiyle gösterdiği duyarlılığı, Vidinlioğlu başkanın da bugün göstereceğinden şüphe etmiyorlar…
Olukbaşı iğde koksun.
Not: Olukbaşı, şehrimizin eski yerleşimlerinin başında geliyor ve yaşam alanlarına “aidiyet” duygusu hala kaybolup gitmedi…
İki ağacı “mesele” yapacak kadar mahalle kültürüne sahipler.
Boy atmamış iki fidanın bile kaybolması gözlerinin önünden…
Gönüllerinde büyük yara açıyor.
İki ağaç yerine göre orman büyüklüğünde boşluk bırakabilir gören gözlerde ve gönüllerde…
Olukbaşı işte böyle bir muhit.
Bakmayın devasa apartmanların çevrelemesine…
İki ağaç yeri geldiğinde hepsinin önüne geçiyor.
Bir koku yetiyor güzelliğin bağırtısına…
Bir göz, bir gönül.
MUSTAFA AFACAN