Merhaba; mutlu hafta olsun hepimize. Ne gönlümüzün ne yurdumuzun ne de bize emanet dünyamızın yangın yerine dönmediği günlerimiz olsun.
Aslında bugün için bir başka yazı yazmıştım ama geçen Cuma gayet ilginç bir gün yaşadık Akça’yla. Sizinle de paylaşmak istedim. Bu yeni konunun başrolü Akça. Aslında baş rolde tasmasına taktığım nazar boncuğu var. Evet, ne olmuş ki? Nazarı ciddiye alıyorum.😊
Home Office hallerimden sıkılınca Akça’yı da alıp canımızın çektiği ormanlık bir yerlere gidip orada çalışırım. Akça da keyfine göre dolanır ormanda. Bir de Akça ıslanmayı ve suya girmeyi aşırı sever. Hem de yaz kış ayırmadan. Bu yüzden de haftada iki üç Korgun’un az ilerisindeki “Alpsarı Göleti ve Mesire Alanına” gideriz. Her zamankimasamıza yerleştikten sonra, ikimizde kendi işimize başladık. Ben yazmaya, benim adam da yüzmeye…Akça belli aralıklarla yüzmesine ya da gezmesine ara verip hem kendini gösterir bana hem de beni kontrole gelir. Bakar ki yerimdeyim, kendini sevdirip işine devam eder.O gün de öyle oldu.On beş yirmi dakika dolanıp, yüzdükten sonra yine yanıma geldi. Biraz oyalandıktan sonra tam gidecek baktım tasmasındaki nazar boncuğu yok.😯Sağlam bir şaşkınlık nidasıyla“Allah, Allah?” dedim. Çünkü nazar boncuğunu düşürümesin diye küçük bir karabinaya sabitleyip takmıştım tasmasına. Dedim ya nazar işi ciddi bir hadise benim için.Nazar boncuğu ve karabinanın özellikle gevşetilip açılmadığı sürece düşmesi imkânsız. Ve evet, sadece nazar boncuğu değil karabinanın da yerinde yeller esiyor. Ve yine evet efendim doğru bildiniz oradaki piknikçilerden biri bilhassa çözüp almış bizim nazar boncuğu ile karabinayı. Kibarlığımdan çözmüşler diyorum, yoksa bildiğiniz çalmışlar. Bu arada Allah’tan boynundaki tasmayı ve sırt kemerini beğenmemişler. Sonrasında olayı evdekilere anlattığımda nazarlığı çocukların meraktan aldığını iddia ettiler. Bana göreyse çocuk işi olamaz, çünkü karabina çok sağlamdı. Kesinlikle uğraşıp çıkartılması gerekiyor. Tam bu noktada siz sormadan söyleyeyim; Akça,bir yabancı tasması ile uğraşırken ya da severken asla huysuzluk etmez. Çünkü lüzumsuzluk derecesinde sevgi kelebeğidir. Yani boynundan nazarlığı sökülürken öylece bekleyebilir. Sonuçta benim gözümde Akça bir birey ve onun tabiatına müdahale etmeden temel yaşam kurallarını öğretmeye çalışıyorum.
Nazarlığın buhar olmadurumunaaşırı sinirlendim. Bir yandan “Arkadaş ortalama bir karabina ile tasmaya takılı basit bir nazar boncuğunakadar düşmek nasıl bir zihniyet acaba?”diye söylenirken;bir yandan da zihnimde meclis oturumundaki kürsü didişmesi gibi;toplum olarak ne kadar bozulduğumuz, nelere tamah etmeye başladığımız fikirleri münakaşa halinde. Ben bu tuhaf haldeyken Akça doğal olarak sıkıldı ve yine yüzmeye gitti.Bu saçma durumu düşünmekten önümdeki işe de konsantre olamadığım için ben de Akça’yı seyretmeye başladım. Yarı beline kadar suya girmiş, balık tutan bir çifte eşlik ediyor; birlikte balıkların vurmasını bekliyorlar. Bu sırada oltalarına balık vurdu…Çektikleri iki balıktan birini kovasına attı. Diğerini suda yıkadı, içini temizledi ve Akça’ya verdi. Aha! Bugünün ilginçlikleri bildiğiniz seriye bağladı. Birileri tamahkar, birileri tok gözlü…Yaşam zaten hep bu ikilikleri ile gelmiyor mu? Bu ikiliklerden biri olmasa eksik kalmıyor mu yaşam? İşte o anda içimdeki Masalcı Köylü konuştu;
Masalcı Köylü- Evlat her şey zıttı ile gelir”.
Ben- Üstat tamam yaşamın dengesi için hep ak – kara ilişkisi gerekiyor ama daha ağız tadı ile oğlumun nazar boncuğunu araklayanlara uygun cümle serilerini kuramamıştım.”
Masalcı Köylü-Eğerikilikler olmasaydı yaşamın bir dengesi olmazdı. Güzelliğin değerini bilmen için çirkinlik var. Bakıp görmen gereken çirkinlik değil onun ardından gelecek olan güzelliktir.
Kafamın içinde düşüncelerden kırk tilki dolanırken bu sefer de Nasreddin Hoca gelmez mi? Benim kafa bugün bildiğiniz görüş yeri.
Ben- Buyur hocam?
Hoca lafı hiç dolandırmadan direkt söze girdi.
Hoca Nasreddin- Bir gün bana burnun nerede diye sordular, ben de ensemi gösterdim. Aman hocam burun hiç ensede olur mu dediler şaşkın şakın.O şaşkınlara dedim ki; BİR ŞEYİN TERSİNİ BİLMEZSEN KENDİNİ HİÇ BİLEMEZSİN”.
Hoca bunu anlattı ve beni düşünce tilkilerimle baş başa bırakıp gitti. Ben bu düalizm, diyalektik meselelerini Çarşamba’ya kadar düşüne dururken size deşimdilik sağlıcakla kalın deyip bu günlük de veda ediyorum. Kendinize çok iyi davranın. Siz size lazımsınız unutmayın.❤👋
Aklımdaki Söz :Yahu isteseydiniz verirdim ben nazarlığı? (Ben 😊 )
Okuduğum Kitap :Denemeler (yaz. Montaigne) 4 ciltlik tam çevirisi
Tavsiye Filmim :Sıkıysa Yakala (yön. Steven Spielberg)
Dinlediğim Müzik :Şaşkın (Erkin Koray) Bu duruma ancak bu yakışırdı.
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU