Yerel târih çalışmaları Türkiye’de pek fazla yapılmıyor. Özellikle kültür alanında mahallî çalışmalar çok önemlidir. Araştırmalar sırasında önce müracaat edeceğimiz kaynakları saptamamız gerekir. İlk yapılacak iş, bugüne kadar yayımlanan kitap, dergi, tez gibi kaynaklara ulaşmaktır.
Araştırmaları bilimsel temele oturtmak için bazı kurumlara ihtiyaç var. Bunlar dernek, vakıf veya enstitüler olabilir. Bazı yerlerde bu tür kuruluşlar görülüyor. Söz gelimi Safranbolu’da bir Vakıf araştırmalar yapıyor, bunları yayımlıyor.
Kastamonu’da yerel araştırmalarla ilgili bir kuruluş maalesef yok. Gönül ister ki Kastamonu Araştırmaları Enstitüsü kurulsun, araştırmalar yaptırsın; kitap, dergi gibi yayınlar hazırlasın. Her ilde olduğu gibi, bizde de bağımsız çalışan, yerel kaynaklardan finanse edilen bir enstitü veya vakfa ihtiyaç var.
Şehrimizin aydınları yüz yıl önce bu ihtiyacı hissetmişler; Kastamonu İlim Derneği’ni kurmuşlar, tüzüğünü yayınlamışlar. Sonraki yıllarda bunun devamı gelmemiş olsa bile başlangıç fikri önemlidir. Dernek şehrimizle ilgili tarih, coğrafya, ekonomi ve sosyoloji gibi alanlarda araştırma yapmayı amaç edinmiş. Vali Refet Bey’in, kuruluşuna öncülük ettiği dernekte, bizim lisenin Tarih öğretmeni İsmail Hakkı Uzunçarşılı da kurucu üyeler arasında. Yüz yıl önce temelleri atılan bu güzel düşüncenin bugün yeniden canlanmasına ihtiyaç var. Şehirle ilgili bilimsel araştırmalar nasıl yapılacak, finansmanı nereden sağlanacak? Bu çalışmaların organize edilmesi gerekiyor.
Bu konuda fazla söze gerek yok. Yüz yıl önce İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın, Açıksöz gazetesinde çıkan Kastamonu İlim Derneği başlıklı yazısını okumakta fayda var.
“Memleketimizi bilmek, tanımak hususunda ez ziyâde ihmalkâr olan milletlerden birisi de bizim olduğumuza şüphe yoktur. Şimdiye kadar duyduğumuz, bellediğimiz, kısmen yanlış malûmatta iktifa ederek muhitten sarf-ı nazar içinde oturduğumuz şehir, kasabayı bile tetkikte bulunmamışız. Her ne kadar son zamanlarda bu tetkik merakının tedrici surette ta’mim ettiği şükranla görülüyor ise de şahsî ve münferit teşebbüslerle kalıyor. Halbuki bazen pek ziyâde masrafla fedakârlık ihtiyarını ihtiyaç olan ve hafriyat yapılması lazım gelen mahallerdeki malumat pek sathî kalıyor.
Târihlerimiz bizi bu hususta asla tenvir edemez. Târihlerimizin veyahut buraya, Anadolu’ya ait yazılan malumat hemen yarı yarıya noksan ve yanlıştır. Hususuyla son zamanlarda, on iki, on üç sene evvel teşekkül eden Târih-i Osmanî Encümeni’nin neşriyatı şayan-ı takdir olmakla beraber yine pek noksandır. Zira oturulduğu yerde yazılmış veyahut etraftan gelen malumat, ekseriya bir müdekkik gözüyle görülemeyerek gelişi güzel, emir yerini bulsun, mütalaasıyla yazılıp gönderilmiştir.
Yine memleketimize ait coğrafî malumatımız hep ecnebi eserlerinden alınmış ve tercüme tarikiyle mütercimine mal olmuştur. Halbuki bir vilâyeti tetkik etmiş olan bir sahib-i merak coğrafya kitabında oraya ait malumatı okuyacak olursa, ekseriya hatalar karşısında kızarır. Ekseriya coğrafya yazanlarımız hiç olmazsa noksan olmakla beraber vilâyet salnamelerine müracaat etmek suretiyle eserlerini bir dereceye kadar tashih bile etmemişlerdir.
Haritalarımız da yine ecnebi eserlerinden alınarak büyütülmüş veya küçültülmüşlerdir. Harb-i Umumi esnasında Dâhiliye Nezareti tarafından bastırılarak vilâyet ve liva merkezlerine gönderilen Anadolu haritasının yanlışları yüzümüzü kızartacak derecededir.
Memleketimizin içtimaiyatına gelince, maalesef bu bizim için bütün bütün meçhul bir haldedir.
İşte bu gibi nevâkısı nazar-ı dikkate alan muhterem vâlimiz Refet beyefendi zaten evvelden beri tasavvur ettikleri bu mühim noksanları mümkün mertebe ikmal ederek üzerinde oturduğumuz vilâyet ve muhitini tanıtmak için Kastamonu’nun tarihî, coğrafî, içtimaî ahvâlinin müdekkikine ve vesaike müstenit bir surette tespitini arzu etmişler ve işe de başlamışlardır. Girişilen bu iş hattızatında pek mühim olduğu için münferit teşebbüslerle mükemmelen vücûda gelmesi müteassir bulunmasına mebni ihtisas şubelerine ayrılmış müteaddit kısımlarla muntazaman çalışılması nazar-ı dikkate alınarak mahalli bir cemiyet-i ilmiye şeklinde malumatın cem’i telfiki kabul edilmiş ve bu cemiyete (Kastamonu İlim Derneği) ismi verilmiştir.
İnşallah derneğin faaliyetini tezyit ettiği ve malumatın toplanarak tasnif edildiği zaman şimdiye kadar bellediğimiz târihî, coğrafî malumatın ne kadar yanlış ve ne kadar hata alut olduğu meydana çıkacaktır. Muharrir-i acizin bazı tetkikatım bu zannımı te’yid etmiş ve şimdiye kadar târihe geçen silsilenameleri ve vekayi zir ü zeber etmiştir.
İlim Derneği bu mühim işi, hususuyla târihî mahalleri mutlaka azalarına gezdirmelidir. İş, kazadaki vazifesi başından aşan zevata bırakılırsa târih encümeninin oturduğu yerde getirttiği malumattan ziyâde bir şeyi elde edemez. Coğrafî malumat için de mutlaka ihtisası olan zevat gezmelidir. Arazinin edvarı hakkındaki tetkikatı bu hususta malumatı olmayan kimseler yazamaz.
İçtimaiyata ait malumat mütehassıslarla beraber kaza ve nâhiye merkezlerindeki meraklı ve çalışmaya heveskâr gençlere bırakılmalıdır. Bilhassa esatiri malumat dikkatle kayd edilmelidir. Yukarıdan beri yazdığımızdan anlaşılacağı üzere İlim Derneği’nin vezaifi mutlaka bu hususta çalışacak zevata tevdi edilmelidir. İhmalkârane tutulacak bir işten çıkan netice eski salnamelerin topladıkları malumattan ileri geçemez.
Kastamonu İlim Derneği’nde en ziyâde çalışacak olan şüphe yok ki muallimlerdir. Her ne kadar bazı vilâyet ve sancaklarda salname hey’etleri var ise de bunların toplayacakları malumat bellidir. İlim Derneği işi ciddi tutar ve tam bir faaliyetle çalışırsa uzun sürmeyecek olan bir zamanda Kastamonu’yu herkese iyi bir surette tanıtacaktır.
Diğer vilâyet ve sancaklarda da böyle iyi neticeler verecek ve şimdiye kadar yabancısı kaldığımız memleketimiz hakkında cemiyetler teşkiliyle mevsuk malumat toplanacak olursa bizim eslâfı tahtıe ettiğimiz gibi ahlâf da bizi muâheze etmeyecek ve esaslı bir Anadolu târihi vücûda gelecektir.”
—————————————–
Müdekkik: inceleyen. Nevakıs: noksan. Müteasir: güçleşen. Telfik: birleştirme. Hata alut: bulaşma. Tahtıe: yanlışını çıkarma.
MUSTAFA ESKİ