Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir nevi Nutuk’un “zihniyet devrimi” cüzü niteliğindeki Kastamonu söylevlerini anlayamadığımız için, 23 Ağustos’ta başlayıp 31 Ağustos’ta biten Kastamonu ziyaretinin 97’nci yıldönümünü, önceki yıllarda olduğu gibi yine aynı “anlayışsızlık” içinde kutluyoruz…
Mevzunun “şapka” olmadığını idrak edemedik gitti.
İster istemez yeniden yeniden yazmak farz oluyor…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Kastamonu’da gerçekleştirdiği “inkılap”, “şapka ve kıyafet” ile sınırlı değil, zarftan gözümüzü alamadığımız için içindeki mektubu bir türlü okuyamadık senelerdir.
Çok yazdık…
Aslı “zihniyet devrimi” idi.
Savaşlardan sıtkı sıyrılmış bir milletin “cumhuriyet” ve “bağımsızlık” ile taçlandırdığı uluslaşma sürecinde medeniyet çıtasını, hayatı tümüyle kapsayan “ekonomi, sosyal ve kültür” alanlarında, kadını ve erkeği ile, atölyecisi ve işçisi ile, kentlisi ve köylüsü ile hep yukarı taşımaya yönelik bir çağrıydı 23-31 Ağustos 1925…
“Şapka ve kıyafet” zarftı, “zihniyet” mektuptu.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 9 gün boyunca yaptığı konuşmaların tamamı, “ekonomik, sosyal, kültür” alanlarına ilişkin yol haritasıydı, görevleri ve sorumlulukları bir bir paylaştırmıştı…
“Dersti”.
Ömrünü cephe cephe savaşlarda geçirmiş bir askerden beklenmeyecek oranda çeşitli ve derindi söyledikleri…
Ekonomi programıydı.
Kültür manifestosuydu…
Sosyal gelişme rotasıydı.
“Şapka ve kıyafet” buzdağının sadece su üstündeki parçasıydı…
“Bütün”, su altındaydı.
Sittin senedir göremedik…
Anlayamadık.
Medeniyetin resmini çizmişti Kastamonu’da, traktör egzozundan çıkan duman ile kundura atölyelerinin duvarlarını maviye boyamıştı, kadınların çizdiği yelkenleri taktığı gemileri içinde yerli üretim ürünler ile Avrupa limanlarına göndermişti…
Savaş zamanı cephede “ölmek”, barış zamanı köyde “maraba” görevi biçilen Türk halkına ihtiyaç duyduğu “kıymeti” ve “özgüveni” vermişti, Kastamonu Kışlası’nda yaptığı konuşmada “Bir Türk dünyaya bedeldir” diyerek.
Her yıl bu zamanlarda aynı satırları, yakınmayı, çağrıyı tekrarlayıp duruyoruz…
Fayda yok.
•
Not:
Bu yılki kutlama programı da, önceki yılların kopyası, ne fazla ne eksik…
“Otomatik”.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü “yine” bir gün önce ilimizden uğurluyoruz, 31 Ağustos günü bitmesi gereken program takvimi, 30 Ağustos’ta sona eriyor…
Senelerdir düzelmeyen bu tarihleme bile gösteriyor aslında “yorgunluğu”.
Evvel zamanlarda akşamları en azından konser vesaire olurdu…
Yerel sanatçı çıkarmak da mı zor sahneye?
Kaldırın gitsin iyisi mi?…
Keyfe keder.