Sorma geç hâlim efendim içerim gam dolu,
Geçti gençlik, geçti eyvah sarpa sardırdık yolu,
İntisabım râh-ı Hak’tır, mesleğim pirî kolu,
Hakkı adım, Türk ecdâdım, meskenim Kastamonu.
“Bu dörtlük rind bir insanın kimliğini ne de güzel ifade ediyor. Adını, ecdâdını, meskenini söylüyor ve Hak yolundayım diyor, şâir.”
Bundan on yıl önce yine bu sütünlarda yazdığımız yazının giriş bölümünden alındı yukardaki satırlar. Yıllar çabuk geçiyor; sadece yıllar değil, ömür de öyle; tıpkı bir sabah çiği gibi. Âşık Yorgansız, Kastamonu’nun yetiştirdiği halk ozanlarının sonuncusu.
Asıl adı Hakkı Bayraktar; halk arasındaki lakabı Hakkı Çavuş; ozanlar arasında Yorgansız. 1895’de Kastamonu’da doğmuş. 17 Şubat 1964 günü aramızdan ayrıldı. Şöyle, böyle yetmiş yıllık zor bir hayat. Kimseye mihnet etmeden kendi gücüyle yaşamak, evinin geçimini sağlamak.
İlk sanat ruhunu annesi Cemile hanımdan aldığını biliyoruz. Ancak onun yaşadığı dönemde Kastamonu şiir kültürü bakımından zengin. Kemalî, Meydanî gibi ustalar var.
Âşıklık geleneğinde gurbete çıkmak, atışmalar yapmak, bir büyük ozanın çırağı olmak şart. Gurbette gezmek o yıllarda sanıldığı kadar kolay değil. İşin ekonomik boyutu bir yana ulaşım da zor. Sadece gurbette saz çalarak kazanılan birkaç kuruş parayla ev geçindirmek de kolay değil. O bakımdan Yorgansız’ın gurbet hayatı diğer halk ozanlarına göre kısadır.
Ilgazlı Nâili ile tanışır, ondan âşıklık geleneklerini öğrenir. Zaman zaman Ankara ve İstanbul’a gider, oralarda çalıp söyler, atışmalara katılır. Özellikle İstanbul’da Şemsi Yastıman’ın misafiri olur.
Âşıklık, hazırlanmadan şiir söylemeyi, karşılıklı atışma yapmayı hatta dudak(leb) değmeden şiir söylemeyi gerektirir. Kolay değil bunlar; kafiye, vezin yani ölçüyü tutturmak. Zira sahnede rakibiniz sizi beklemez, anında karşılık vereceksiniz.
Yorgansız’ın yaşadığı dönemde bugünkü gibi ses kayıt cihazları yoktu; söylenenler tespit edilemiyordu. Ancak akılda kalanları sonradan yazıya geçirilmiş. Yorgansız da öyle yapmış, sarı yapraklı defterine yazmış. O defterde usta malı şiirler de vardı. Bunları vaktıyla Ozanoğlu’na okutmuştum. Lise yıllarında, Ekrem Gürenli bazı şiirleri kaydetmiş, kendisine de göstermiş. Keşke daha çok şiir kayıt altına alınabilseydi. Yine de eldekiler onun hakkında bir fikir veriyor.
Halk şairleri hazırlanmadan, saz eşliğinde şiir söyler. Daha çok yedi, sekiz ve onbirli hece veznini tercih ederler. Bazan 15’li hece vezniyle ve divan tarzında şiir söyledikleri de görülür.
Yorgansız halk edebiyatı nazım şekillerinden hepsiyle de şiir söylemiş. Lirik bir üslubu var. Vatan, millet, bayrak, Türklük sevgisini ana tema olarak işlemiş. Atışma yaparken rakibine karşı son derece nazik davrandığı bilinir. Ananevi Kastamonu mızrabını en iyi kullanan ustalarından biri olduğunu söylemişti Ozanoğlu. Ve ilave etmişti, “saz çalmada Hakkı Çavuş benden daha üstündür.” Bu vesileyle ifade edelim; rahmetli İhsan Ozanoğlu da bizim için önemli bir şahsiyettir.
Dürüst, onurlu, vakur bir insan olan Yorgansız kimseye mihnet etmeden göçüp gitti. Haktan, doğruluktan asla ayrılmadı. Belli dönemlerde keçi ve koyunların yünlerini kırkarak geçimini sağladı. Buna halk arasında “kırkıcılık” diyorlar.
Hepimiz için bir gerçek olan ölüm, 52 yıl önce bu gün, Yorgansızı da aldı, götürdü. Rahmetle anıyoruz. Yazıyı hayata bakışını anlatan bir şiirini yazarak bitirelim:
Namusa, şerefe milyonlar değer
Değersiz pazarda satan değilim.
İmanım hükümdar, dinim serasker,
Öz Türk’üm, hain-i vatan değilim.
Müsrifim, meyhurum, saza düşkünüm,
Hazmım da kabildir, çünkü pişkinim,
Ne kofur, ne mağrur, ne de şişkinim
Cinsini inciten, iten değilim.
Tiftik işçisiyim, günlük dört lira,
Altay çalışırım altay âvâre,
Var ise essela borcum on para,
Kandıran, aldatan, üten değilim.
Ne mattır, ne methtir. Yorgansız kastım,
Nelere şahidim, altmışa bastım
Kazancım alnımın teridir dostum
Haramı helâle katan değilim.