Avrupa’nın en karanlık dönemi ne zamandır diye sorsam sanırım herkes Ortaçağ der. Peki Ortaçağ’ın en karanlık tarafı nedir desem?
Sizler ne cevap verirsiniz bilemiyorum ama ben Cadı Avcılığıdır derim. İlk kez Ortaçağ’da ortaya çıkan bu sapkın akım, 300 yıl sürmüş. 3 koca yüzyılın sonunda da kimi kaynaklara göre 100 bin, kimi kaynaklara göre ise 1 milyon “cadı” öldürülmüş.
Ne tesadüf ki, katledilen yüzbinlerce cadının neredeyse ¾’ü kadınmış. Yaşlı kadınlar, ebe kadınlar, şifacı kadınlar…
Elleriyle şifa dağıtan, hayatı avuçlarında karşılayan, yılların verdiği bilgeliği yüzlerinde taşıyan kadınlar en büyük tehlike olarak görülmüş Ortaçağ Avrupa’sında.
Öyle ki nerde bir kıtlık olsa bu kadınlardan sorulur olmuş hesabı. Kış sert migeçmiş, hayvanlar ölü mü doğmuş, büyük açlıklar, büyük felaketler mi yaşanmış hemen bir cadı avlanıverirmiş. Böylece yeryüzü bir uğursuzdan daha temizlenirmiş.
Önce bir ihbarcı çıkarmış ortaya, dermiş ki “bu kadın cadıdır”. Çok güzel olması da cadılık delaletiymiş, çirkin olması da. Uğursuzu bir kez bulunca, bahane uydurması da kolaymış. Sonra “cadılar” bin türlü işkenceyle sorguya alınırmış. Mesela ellerini ayaklarını bağlayıp suya atarlarmış, eğer batmazsa kesin cadıdır deyip katlederlermiş. Şayet batarsa da masumiyeti ispatlanmış bir ölü oluverirmiş.
En ilginç deneylerinden biri de gözyaşı deneyiymiş. Kadınların ağlaması istenirmiş. Zira cadıların gözyaşları olmazmış ve ne zamanki kadın ağlar suçsuzluğu ancak öyle ispatlanırmış.
Sonra da işte zavallı cadının geriye kalan mal varlığını ihbarcılar ile feodal hükümdarlar kendi aralarında bölüşürlermiş. Ne tuhaf!
Böyle böyle yüzlerce yıl erkekler kimi zaman kadınların maharetlerinden kimi zaman da güzelliklerinden korkarak binlerce kadına önce işkence etmiş ardından da onları katletmişler. Yolunda gitmeyen her işin hesabını kadınlardan sormuşlar. Yargılamamışlar bile, yakmışlar.
İyi de Ortaçağ’ın bağnaz karanlığını bizim gibi 2022’nin insanlarına niye anlattın, ne alakası var şimdi Cadı Avlarının bu Yakınçağ ile diye soracak olursanız da…
Bilmem, içimden geldi!
Av. Eda BÜYÜKDEMİRCİ