Ben, sen, o… Biz, siz, onlar… Hepimiz, mevcut “Siyasi Partiler Yasası”ndan ve de “Seçim Yasası”ndan şikayetçi miyiz? Görüyorum ve de duyuyorum, hepimiz “-Evet!..” diye yanıt veriyoruz.
Kamuoyu olarak, bireysel olarak bu iki yasanın içerdiği hükümlerden “Antidemokratik” oluşları nedeniyle şikâyetçiyiz.
Yani, değiştirilmesini zorunlu görüyoruz.
Sadece bizler değil. Tüm siyasal kadrolar da bu iki yasanın demokratikleşmesi görüşünde idiler. Hatta bu konuda tüm siyasi kadrolar seçmen yurttaşlara söz bile verdiler.
Ama ne oldu? Siyasetçiler söylediklerini unuttular… Bizler ise bu konudaki şikayetimizi her ortamda yineleyip duruyoruz.
Dert yan… Söylen, sızlan… Sonuç, siyasetçilerin “paşa gönlü” ne kalmış bu iki yasanın değiştirilmesi… İsteseler hemen, en acil yoldan değişikliği yaparlar.
İstemiyorlar mı dersiniz?
Söylemleriyle demokrasi sevdalısı…
Eylemleriyle “nisyan ile malül” kimi beyinler…
•••
Dün “Siyasi Partiler Yasası” ve “Seçim Yasası”ından “antidemokratik” oluşları nedeniyle şikayetçi olan ben, sen, o, biz, siz ve onlar…
Bugün de şikayetçiyiz…
Peki, Vekillerimiz?.. Partileri “tek seçici” rolüyle yönetenler?
Onlar sağ kulaklarının üzerine mi yatmışlar da kamuoyunun sesini duymuyorlar?
Oysa, öylesine önemli ve de zorunlu olarak duyulması gereken bir feryat ki bu çağrı… Ben, sen, o, biz, siz, onlar bunda hemfikiriz. Fikir/görüş birliğindeyiz.
Ama siyasi kadrolar?
•••
Türk Demokrasisinin berraklaşması, gelişip meyveye dönüşmesi, çağdaşlaşması sözünü ettiğimiz iki yasanın acilen demokratikleşmesine bağlı bir dönemi yaşıyoruz. Eğer bu çağdaşlaşma hemen/acilen yapılmazsa… Kendi-kendimizi kandırma anlamında kısır bir döngüye kapılmış olmayacak mıyız?
Hemen itiraz sesi yükselmesin, izin veriniz açıklayayım:
Mevcut iki yasayı demokratik bulmuyor, eleştiriyoruz, öyle mi? Evet eleştiriyoruz. Peki, bu iki yasa hükümlerine göre siyaset yapıyor, vekiller seçiyoruz. O zaman bu eylemlerimizin de demokrasi ile bağdaşır yan ve yönlerini niçin düşünmüyoruz?
Bir de böyle bir durumda da Anayasa yapacağız, öylesi?..
•••
Demokrasiyi kendi kafalarımızın içindeki “çıkar labirentleri”ne hapsettiğimizi inkar mı edelim şimdi?