1995 İzmir doğumlu Mert Bakır, ilk piyano derslerine 2004 yılında Eskisehir Anadolu Üniversitesinde Dr. Öğr. Üyesi Cemile Bengi Çınar ile başladı. 2006 yılında Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı ortaokuluna kabul edilen Bakir, bu okulda 2016 yılına kadar ortaokul, lise ve lisans eğitimlerini sürdürdü. Eskişehir’de eğitimine devam ederken yurt içi ve yurt dışında; İdil Biret, Yury Martinov, Hülya Tarcan, Gülnara Aziz, Ufuk Dördüncü, Yunus Kaya, Roberta Bambace, Nikolai demidenko, Oytun Eren, Özgür Ünaldı, Seçil Akdil gibi isimlerin ustalık sınıflarına katıldı. 2015 yılında şef Faris Akarsu’nun yönetimindeki Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğrenci Senfoni Orkestrası ile L. v. Beethoven Mi Bemol Major Piyano Konçertosu’nu solist olarak seslendirdi.
2016 yılında Avusturya Vorarlberger Landeskonservatorium’a (Vorarlberg Devlet Konservatuvarı) Erasmus ögrencisi olarak kabul edilen Bakır, 2017 yılında Vorarlberger Landeskonservatorium’un giriş sınavlarını başarıyla tamamlayarak eğitim hayatına Prof. Anna Adamik’in Piyano sınıfında lisans ögrencisi olarak devam etti.
Avusturya’daki lisans eğitimi süresince Benjamin Engeli, Gerhard Vielhaber, Mathias Johannsen, Allen Smith gibi isimlerin Oda müziği sınıflarında yer aldı, 2018 yılında S. Rachmaninoff’un 1. Piyanolu Trio’sunu, oda müziği grubu ile birlikte Avusturya Devlet Radyosu’nda (ORF) canlı olarak seslendirdi. Avusturya ve Almanya’da; Aleksandra Mikulska, Tamas ́ Ungar, Carmen Piazzini, Karl-Andreas Kolly, „Hammerklavier“ ile Yukie Tokashi’nin ustalık sınıfına katılmış ve Almanya, Avusturya ve İsviçre’de konserler verdi.
2020 yılından bu yana Avusturya Vorarlberg eyaletinde Großes Walsertal Musikschule’de Piyano öğretmenliği ve Korrepetitörlük yapan Bakır, 2021 yılında Vorarlberger Landeskonservatorium’da lisans eğitimini başarıyla tamamlamış ve Salzburg Mozarteum Üniversitesi’nde Prof. Gereon Kleiner’in piyano sınıfına yüksek lisans ögrencisi olarak kabul edildi.
Yurtdışındaki “gizli hazinelerimizden” birini daha size tanıtmak isterim. Buyrun Mert Bey, sahne yine sizin:
– Merhaba Mert Bey. Henüz dokuz yaşındayken ilk piyano derslerine başladınız. Peki müziğe, piyanoya olan yatkınlığınız nasıl anlaşılmıştı?
8yaşında evdeki ‘’keyboard’’a olan ilgim fark edildikten sonra piyano dersleri almaya başladım, ders aldığım piyano hocam müziğe olan yeteneğimi fark etti ve beni konservatuvara yönlendirdi. Ardından Anadolu Üniversitesi’nin yarı zamanlı kurs programına kabul edildim ve 2004’te konservatuvar maceram başlamış oldu.
Eskişehir’den Avusturya’ya uzanan çok başarılı ve gayretli bir kariyer süreciniz olmuş. Günümüze dek nasıl bir eğitim sürecinden geçtiniz? Kısaca anlatır mısınız?
12 yaşımda Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda ortaokul ve lise eğitimimi Bengi Baraz’ın piyano sınıfında tamamladıktan sonra lisans eğitimime de burada devam ettim. 2016 yılında Erasmus programı ile Avusturya’ya gitmeye karar verdim. Vorarlberg Konservatuvarı Prof. Anna Adamik’in sınıfında Erasmus öğrencisi olarak geldiğim yılda hocamın tavsiyesi üzerine lisans programının giriş sınavlarına girdim ve başarılı oldum. 2017/18 eğitim yılı itibariyle Vorarlberg Konservatuvarı’nın lisans öğrencisi oldum. 2020/21 döneminde Vorarlberg Konservatuvarı’ndan başarılı bir şekilde mezun olduktan sonra Mozarteum Üniversitesi Salzburg’da Prof. Gereon Kleiner’in piyano sınıfında yüksek lisans programına kabul edildim ve eğitimime burada devam ediyorum.
Yurtiçi ve yurtdışında çok seçkin isimlerin ustalık sınıflarına katıldınız. Bunlar şu anda sahip olduğunuz piyanodaki “Mert Bakır” imzasına nasıl bir katkı sağladı?
Ustalık sınıflarından çok şey öğrendim. Ustalık sınıfları bir müzisyene farklı bakış açıları kazandırır, sonuçta biz uzun yıllar boyunca aynı hocayla çalışıyoruz ve ustalık sınıfları farklı hocaların bakış açılarını da görmemizi sağlıyor. Bu yüzden her ustalık sınıfındaki hocadan ben de kendime farklı dersler çıkartarak ufkumu genişletmeye çalışıyorum. Bazen büyük bir piyanistin tek bir cümlesi bile size ilham kaynağı olabiliyor.
Sahneye çıktığınız ilk günü ve konseri anımsıyor musunuz? Ne çalmıştınız, neler hissetmiştiniz, stresinizi nasıl yönetmiştiniz?
Dürüst olmak gerekirse hatırlamıyorum, sanırım bunun sebebi ilk sahneye çıktığımda daha çocuk olduğum için işin ciddiyetinin tam farkında olmamam.
Yirmi yaşındayken şef Faris Akarsu’nun yönetimindeki Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Ögrenci Senfoni Orkestrası ile L. v. Beethoven Mi Bemol Major Piyano Konçertosu’nu solist olarak seslendirdiniz. Peki, seyirciler arasında Beethoven olsaydı, sizin o günkü performansınızı nasıl yorumlar, nasıl değerlendirirdi?
Çok zor bir soru. İcracılık 200 yıl önceki gibi değil. Önceden icraatçılar çok daha serbest çalarlarmış, hatta notalar üzerinde minik oynamalar bile yaparlarmış. Fakat şimdi; biz müzisyenlere sadece notada ne yazıyorsa onu çalmamız gerektiği öğretiliyor, bunun dışına çıktığımız zaman tepki çekilebiliyor. Yani günümüzde bu serbest çalma kültürü yok olmuş durumda. O yüzden çok beğeneceğini düşünemiyorum.
Yirmi bir yaşında yolunuz Avusturya’ya düştü. Müzik eğitiminiz için hedeflediğiniz bir ülke miydi burası? Sizi hangi özellikleri cezbetmişti?
Açıkçası Avrupa’da eğitim almak hep planımın bir parçası oldu. Geldiğim ülkenin Avusturya olmasının en büyük sebebi buradaki hem en yakın arkadaşım hem de lisans eğitimimdeki didaktik öğretmenim Yunus Kaya’dır. Vorarlberg eyaletinin ismini ilk Yunus Kaya’nın ustalık sınıfına katıldığımda duydum. Ardından Vorarlberg’de piyano öğretmenim olan Anna Adamik’in de burada ders veriyor olması büyük bir etkendi.
Peki, Avusturya’da şu ana kadar konser verdiğiniz veya konser izlediğiniz en unutulmaz mekan hangisi oldu?
Beni en çok etkileyen salonlar Viyana Opera salonu ve Wiener Musikverein’ın Altın salon olarak da bilinen salonu. Avusturya’da dinlediğim en güzel konser ise Imre Rohmann ve eşi Tünde Kurucz’un verdiği 4 el piyano konseriydi, iki kişilerdi fakat piyanoyu tek bir kişi çalıyor gibiydi. O kadar etkileyici bir konserdi ki düşündükçe hala tüylerim diken diken oluyor.
Avusturya’daki klasik müzik dinleyicisini nasıl tanımlarsınız? Klasik müzik bu ülkede toplumsal dokuda, kültürel bellekte nasıl bir yere, konuma sahip?
Burada müziğe erişim çok daha kolay. Konserler ve etkinlikler sürekli var. Diğer yandan müzik derslerine erişim de çok daha basit. Devletin açtığı müzik okulları sayesinde daha çocuklar okula başlamadan önce enstrüman dersine başlayabiliyorlar. Ücretleri ise halkın her kesimi için erişilebilir düzeyde. Bu durum toplumda sanata olan değeri ve saygıyı arttırıyor. Avusturya klasik müziğin öncülerini ülkesinde barındırmış bir ülke olduğu için kültürel olarak da klasik müzik çok farklı konumlandırılıyor, bu yüzden insanların klasik müziğe olan ilgisi de azımsanamayacak düzeyde.
2017 yılında Avusturya’da önemli bir konservatuarın giriş sınavlarını geçerek piyano sınıfında lisans eğitimi aldınız. Buradaki eğitimin Türkiye veya diğer ülkelerden farkı nedir? Size nasıl erdemler, artılar, beceriler kazandırdı?
Avusturya’daki konservatuvarlarda piyanistler için birçok farklı eğitim programı var. Bunlardan bazıları solistlik, enstrüman pedagojisi, oda müziği ve eşlikçilik. Ben enstrüman pedagojisi bölümünden mezun oldum. Bu programda solistlik müfredatının üzerine pedagoji dersleri de alıyorsunuz. Bir yandan solist olarak yetişirken diğer yandan nasıl iyi bir öğretmen olunur onu öğreniyorsunuz. Türkiye’de maalesef sadece solistlik bölümleri mevcut. Enstrüman eğitimine çok küçük yaşlarda başlanıyor. Bu yüzden öğretmenin pedagojik eğitim almış olması çocukla iletişim kurulabilmesi açısından çok önemli. Türkiye’de bunun eksikliği küçük yaşta enstrüman derslerine başlayan çocukların müzikten soğumasına sebep olabiliyor.
Oda müziği gruplarıyla performanslarınız olduğunu duymuştum. Biraz onlardan da söz eder misiniz?
Başka müzisyenlerle müzik yapmaktan çok keyif alıyorum. Yaylı Trio’muz ile birçok konser verdik. Bunlardan bir tanesi Avusturya Radyosunda canlı yayınlandı. Bunun yanı sıra yaklaşık bir buçuk yıldır piyanist arkadaşım Judith Wiedemann ile bir piyano-duo’muz var. Birlikte iki piyano ve 4 el konserler veriyoruz. Umarım yakın zamanda Türkiye’de de bir piyano-duo konseri verebiliriz.
Piyanonun yanına en çok yakıştırdığınız eşlikçi enstrüman hangisi?
Piyanonun yanına en çok yakıştırdığım enstrümanlardan biri çello. Bunda çello repertuvarının da çok büyük etkisi var. Şöyle ki; Beethoven’in piyano ve çello için yazdığı sonatlar piyanoyu sadece bir eşlik enstrümanı olarak değil, müziğin çok önemli bir parçası olarak konumlandırmıştır, bu da bir piyanist için bu eserleri çalmasını çok daha keyifli bir hale getiriyor. Ayrıca şan repertuvarını da piyanoya çok yakıştırıyorum. ‘’Lied’’ eşliği yapmak benim için çok büyük bir keyif.
Yarışmalar konusundaki tavrınız nedir Mert Bey? Müzik dünyası halen bu konuda ikiye ayrılmış durumda ve müzisyenler yarıştırılacak bir at mı değil mi tartışmasında henüz bir sonuca varılmış gibi görünmüyor. Yarışmalar tamamen reddedilmesi gereken olgular mı, yoksa bir şekilde müzisyenlere bir şeyler katar mı? Siz örneğin ne sıklıkla katılırsınız yarışmalara?
Ben yarışmaları çok stresli bulduğum için katılmamayı tercih ediyorum, ancak yarışmaları yok saymak imkansız. Örneğin Chopin yarışmasını çok büyük bir keyifle takip ettim. Yarışmaya katılan her piyanist inanılmaz bir müzisyen bence.
Peki zor bir soru ama bir piyanist olarak solo icra mı yoksa oda müziği mi veya senfoni orkestrasında mı yer almak sizi daha çok heyecanlandırır?
Sahneye çıkmak benim için her zaman çok keyifli ve heyecan verici olmuştur. Her konserin heyecanı bambaşka fakat oda müziği konserlerinde, sahnede tek başına olmama keyfi ve rahatlığını daha çok seviyorum diyebilirim.
Arkadaşınız Yunus Kaya’nın repertuarı son dönemde Brahms ağırlıklı. Peki sizin repertuarınız ağırlıklı olarak hangi kompozitörü önceliklendiriyor? Veya müzik hayatınızda hangi kompozitörün yeri sizin için ayrı ve niçin?
Hala eğitim hayatıma devam ettiğim için piyano öğretmenim Gereon Kleiner’den olabildiğince çok şey öğrenmeye çalışıyorum. Bu yüzden bir besteci üzerine odaklanmaktansa her dönemi kapsayan bir repertuvar öğreniyorum. Fakat benim de çalmaktan daha çok keyif aldığım besteciler var tabi ki mesela Mozart ve Bach’ın eserleri. Çünkü: Mozart’ın çocuksu müziği ve Bach’ın polifonik müziği her zaman hoşuma gitmiştir.
Avusturya’da konservatuarlarda piyanoya erişim, çalışma imkanları Türkiye ile kıyaslanamayacak kadar iyi ve gelişmiş. Bize biraz o imkanlardan örnekler verebilir misiniz?
Sanırım dışarıdan görüldüğü kadar da iyi değil. En azından benim okuduğum okullarda öyle… Örneğin; Vorarlberg konservatuvarında sadece 15 tane çalışma odamız vardı. Yaklaşık 100 öğrencisi olan bir okul için bu sayı maalesef çok az. Hafta içi saatlerce oda beklediğim günleri dün gibi hatırlıyorum. Salzburg’da ise bu sayı çok daha fazla ancak orada da öğrenci sayısı çok fazla olduğu için oda bulabilmek çok zor. Salzburg’da çalışma odalarını online rezerve ediyorsunuz ve eğer ki rezervasyonu yapmakta gecikirseniz o gün için oda bulmak imkansız hale geliyor. Türkiye’deki durumun şu an nasıl olduğunu bilmiyorum ancak benim Avusturya’da okuduğum okullarda durum bu şekilde.
Peki bu maliyetli eğitim sürecinde herhangi bir burstan, kurumsal destekten yararlandınız mı?
Bir burstan yararlanmadım. Eğitimimi ailem finanse etti. Türkiye’de burs bulmak maalesef çok zor. Birçok kez burs başvurusunda bulundum ancak herkes çok soğukkanlı bir şekilde reddetti. Tabi ki bunda ülkemizin ekonomik durumu da büyük bir etken.
“İyi ki” piyanist olmuşum diyor musunuz? Bu meslekte “keşkeleriniz” var mı?
Piyanist olmaktan çok mutluyum. En kötü günümde bile keşke demedim. Fakat piyanist olmasaydım pilot olmak isterdim. Çocukluğumdan beri havacılığa çok büyük bir ilgim var.
Eğitiminizi tamamladıktan sonra nasıl bir gelecek hayali kuruyorsunuz? Çalışmalarınızı Avrupa’da mı sürdüreceksiniz?
Yüksek Lisans eğitimime daha yeni başladım ve Avusturya’da 2 Musikschule’de piyano dersleri veriyorum. Yani yakın gelecek planlarım içerisinde Türkiye’ye dönmek yok. Fakat uzun vadede planlarım ne yöne evrilir şimdiden düşünmek zor.
Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler Mert Bey.
meneksetokyay.com