Bir yılı daha geride bırakıyoruz. Bazen sevindik, bazen üzüldük. Hayat denilen yolculukta insan için her şey var.
Son iki yıl, hepimiz için sıkıntılı geçti. İnsanlık yüz yıl önce İspanyol gribi denen büyük bir salgınla boğuşmuş. Bugün de yeni bir salgın yaşanıyor tüm dünyada. Virüs devamlı karakter değiştiriyor, varyantın biri bitmeden diğeri geliyor. Aşılar olmasa insanları kırıp geçirecek bu salgın.
Dünya çaresiz, her ülke kendini kurtarmaya çalışıyor. Sağlık, ekonomiyi de etkiledi büyük ölçüde. İş yerleri kapandı, binlerce insan işsiz kaldı, geçim zorlaştı. Gelişmiş ülkeler, vatandaşlarına yardım etti ama diğerleri bunu yapamadı. Milyonlarca insana destek olmak kolay değil.
Salgından biz de nasibimizi aldık. Özellikle hizmet sektöründe çalışan binlerce insanişinden uzak kaldı. Günlük kazancı ile evine ekmek götürmek zorunda olanlar adeta kâbus yaşadı. Henüz sıkıntılar bitmiş değil.
Diğer yanda ekonomimiz bocalayıp duruyor. İki aydır ağır sorunlar yaşıyoruz. Piyasanın ateşi sönmüyor; dövizin istikrar bulmayışı kaygı veriyor.Alınan önlemlere rağmen bankalardaki dövize dayalı mevduatın artması dikkat çekiyor. Her şeyden önce güven konusunu çözmeliyiz.
Asgarî ücret arttı ama çalışanlar kaygılı. Çünkü son iki ayda ürünlerin fiyatıçok yükseldi. Maaş artışları bugünkü piyasayı karşılayacak durumda değil. Kaldı ki Ocak ayından itibaren piyasa yine zamlanacak.İçerdeki ekonomik sıkıntıya dışarısı da katkı verecek. Ziradünyada fiyatlar artıyor, biz de bundan etkileniyoruz. İşimiz zor, dar gelirli ailelerin işi çok daha zor. Temel ihtiyaç maddeleri yanında elektrik, doğalgaz, kira fiyatları pahalı. Şimdi bunlara ulaşım da eklendi.
Genellikle kentlerde yaşayan insanların sorunları gündeme geliyor, kırsal kesim gözden uzak kalıyor. Hâlbuki üretimin asıl kaynağı köylerimiz, yani tarımla uğraşan insanlar. Toprağı ekiyor, üretiyor, ayrıca hayvan besliyor. Çoğunun yaşadığı ortamlar hayat şartlarına uygun değil. Buna rağmen üretmek için çaba sarf ediyorlar. Çiftçiler için gübre, mazot, tarım ilacı, yem çok önemli. Çiftçimiz ürettiğimalın karşılığını alamıyor. Verilen bazı destekler yetersiz kalıyor. Görüyoruz, tarım alanında üretim her yıl azalıyor. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi mutlaka destek sağlanmalı. Türkiye dışarıdan tarım ürünleri ithal edecek kadar zengin bir ülke değil.
Salgının en büyük zararı eğitim alanında oldu. Son üç dönem okullar kapalı kaldı. İlk, orta ve yüksek öğrenimde 25 milyona yakın öğrenci var. Uzaktan eğitimle sorun çözülmez. Biraz dikkat etseydik okulları açık tutabilirdik. Milyonlarca öğrencinin kaybını telâfi emek hiçbir şekilde mümkün olmayacaktır. Bizim toplum, bugüne kadar eğitimin öneminibir türlü kavrayamadı. Nitelikli eğitim yapılmadığı sürece ülkemizin sorunları çözülmez.
Salgın konusunda günlerce söz edildi televizyonlarda ama toplumun bilinçlenmesine pek faydası olmadı. Maske takmayı bile sağlayamadık,denetimler düzgün yapılmadı. Henüz aşı olmayan binlerce insan var. Her gün rakamlar yayınlanıyor, ölümler devam ediyor. Buna rağmen aşı karşıtlığını anlamak mümkün değil.
Önemli konularda toplumsal birliği sağlayamadık. Geçmişte ilerici gerici, sağcı solcu, laik anti laikgibi bölünmeler yaşadık. Bu ayrışmanın etnik ve inanç boyutuna kadar varan yanları da oldu. Bugün de toplum ikiye bölünmüş vaziyette; iktidarda olanlar ve onların karşısında duranlar. Bunun adına ister ittifaklar deyin, ister başka bir ifade kullanın. Siyaset dili sert, kırıcı ve incitici. Toplum da bunu kanıksamış, adeta tasvip ediyor. Herkes kendine göre bir “karşı taraf” yaratmış. İnsanlar eleştiriye tahammülsüz, en ufak bir şeyde kızıp bağırıyor, hatta silah kullanıyor. Kadınlara ve çocuklara yönelik suçlar artmış.
Demokrasi, herkesin fikrini rahatça ifade edebildiği bir yönetim şeklidir. Şiddet kullanmamak şartıyla insanlar düşüncelerini açıkça söyleyebilmeli. Bugün karşı fikre asla tahammül göstermiyoruz. İşin ilginci, her durumda kendimizi haklı görüyoruz. İslâmî terimlere sık sık vurgu yapıyoruz ama dinimizin hoşgörü anlayışından çok uzaklarda yaşıyoruz. Birey olarak barışı önce kendi içimizde, gönlümüzde sağlamalıyız. Bizler, yetmiş iki millete aynı gözle bakmayı öğütleyen yüce insanların soyundan geliyoruz. Yaratandan dolayı yaratılanı sevmek bizim kültürümüzün, inancımızın temelini oluşturur.
Bu yıl için üzerinde durulacak en önemli konulardan biri de medyamızın hazin durumudur. Birkaç televizyon kanalı hariç maalesef taraflı ve sığ yayın yapılıyor. İcazetli konuşmacılar akşamlarıtelevizyonlarısırayla dolaşıyor. Güvenlikten dış politikaya, ekonomiden siyasete varıncaya kadar konuşuyorlar. Bunların içinde bazı bilim insanlarını da görüyor, üzülüyorum.Yunus Emre diyor ki, “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır.”
Akademi câmiasına da birkaç söz etmek istiyorum. Ülke hepimizin; iktidar da, muhalefet de bizim. Tarafsız bir şekilde eleştiri yapılacak, fikirlersöylenecek. Ülke sorunları karşısında üniversiteler sessiz kalmayı yeğliyor, acaba neden?
Medya kanallarında tartışılan konular hep aynı. Bir zamanlar çözüm süreciyle yatıp kalkıyorduk. Son aylarda cumhurbaşkanlığı seçimi gündeme geldi. Bu konulara böylesine odaklanmanın bir anlamı yok ki. Zamanı gelince adaylar da, seçim tarihi de nasıl olsa belli olacak. Eğitim, hukuk, işsizlik konularını gündeme almalıyız.
Son on yılda bölge ülkeleriyle ilişkilerimiz bozuldu. Buna Avrupa Birliği ve Amerika da eklendi. Dış politika, karşılıklı menfaat ilişkisine dayanır; devamlı dostluk, düşmanlık olmaz. Bu yıl, çevre ülkeleriyle ilişkilerimizi düzeltmek için bazı hayırlı adımların atıldığı görülüyor. Söz gelimi İsrail, Mısır, Körfez ülkeleri ve Ermenistan ile ilişkilerin geliştirilmesi her tarafa kazanç sağlayacaktır. Bu zincire Suriye de mutlaka dâhil edilmelidir. Bölge barışı ve ekonomik açıdan bu gelişmeler çok hayırlıdır. Türkiye, çevresinde ve dünyada daima barışı düşünen bir ülke olmalıdır.
Son iki yıl, bizim kadar dünya için de pek hayırlı geçmedi. Her şeye rağmen, bu yılın ikinci yarısında okulların açık tutulması en önemli kazançtır. İnşaallah, ders yılı sonuna kadar aksi bir durumla karşılaşmayız. Bozulan ekonomiler mutlaka düzelir, dünyada başka örnekler de var. Ancak eğitim için aynı şeyler söylenemez.
Yıllar çabuk geçiyor.Büyüklerimiz; geçen ömür için“sabah çiği gibi” ifadesini kullanırlardı. Hep birlikte bir yılı daha geride bıraktık. 2022 yılı milletimize ve bütün insanlığa sağlık, huzur, mutluluk ve barış getirsin. Yeni yılınız kutlu olsun.
MUSTAFA ESKİ