Haftanın tam ortasından selamlar. Size göre dünyanın en akıllı hayvanı hangisidir? “Düşünen hayvan” klişesinden yola çıkıp insan demeyin, o kategori dışı. Bu minik ipucunun ardından kendime göre dünyanın en akıllı hayvanını keşfetmeme ve hikayesine geçelim.
İnsan yaşamını hiç bitmeyen bir göçe benzetirim. Bu göçümüzüniçindegöçümüzün içinde nefes almadan koşmaya gayret ederiz. Durmaksızın koşunca da doğal olarak tarifsiz bir yorgunluk başlar. Yorgunluktan kurtulmanın tek yolu da dinlenmek. Ama nasıl? Öncelikleher normal insan gibi “dinlenme”konseptini “durmak” olarak algılamıştım. Kendimi hırpalamayım, yormayım deyip durmaya kalktım ve hayat durmadı. Durmamakla kalmayıp beni de kendi akışı içinde önüne katıverdi.
Dağılmadan nasıl dinlenebilirim sorumu cevabını da tüm insanlığın gelişmesini borçlu olduğumuz doğada buldum.İşte böylece sohbetimizin başında sorduğum soruya ulaşmış olduk. Bana göre dünyanın en akıllı hayvanları “yaban kazlarıdır”.
Yaban kazları göçlerinde durmaksızın uçuyorlar. Muazzam mesafeleri aşıyorlar. Bu bitmeyen uçuşlarında en harika olanı ise sürekli kanat çırpmamaları hatta belli dönemlerde neredeyse süzülerek ilerlemeleriydi.
En öndeki kazın arkasında V formasyonunda sıralandıklarında bir önündeki kazın yarattığı hava boşluğu sayesinde daha çok daha az kanat çırparak, bir miktarda da süzülerek ilerliyorlar. En öndeki kaz kendi için havayı yaran hiçbir şey olmadığı için tüm gücünü ilerlemek için harcıyordu. Tam bu noktada da harikulade bir döngü başlatıyorlardı. En öndeki yorulduğunda yerini bir arkasındakine bırakıyor, sürünün yanında süzülerek sıranın en arkasına geçiyordu. Böylece yeniden en öne gelinceye kadar hem ilerliyor hem de dinlenmiş oluyordu. Yani dinlenirken bile hedefe doğru ilerlemeye devam ediyordu. O halde ben de kendi kişisel göç koşumun bazı evrelerinde sıranın sonuna geçip ilerlerken dinlenecektim.
Peki ben kendimi neden ve nasıl sıranın sonuna atıyorum? Neden, sorusunun cevabını zaten biliyorsunuz. İlerleyeyim, ama zaman zaman soluklanabileyim. Nasılına gelince bir yılı elli haftasını elli tane kazın oluşturduğu bir sürü olarak ele aldım. Yılın son dört haftasına girdiğimizde de kendimi yapmak zorunda olduğum işlerden oluşan metaforik sürümün sonuna atıyorum.
Yıl boyunca elimde biriken tüm işlerimi tekrar listeliyorum. Bu işler ister profesyonel hayata, isterse de kişisel yaşamıma dair olsun. İş iştir. Her iş zihinde bir yüktür ve yorgunluk yaratır düşüncesi ile lüzumlu lüzumsuz demeksiniz biriken ne varsa önüme koyuyorum. Ertesi yıla geçmesi gerekenleri öncelikle bir kenara alıyorum. Nasıl olsa onlara gelecek yıl bakabilirim. Zamanları gelmeden onlar için kendimi yormama gerek yok. Böylece elimde bir şekilde “bu yıl bitmesi gerekenler” veya “bir sonraki yıla geçmese iyi olur” dediklerim kalıyor. Bu elimde kalanlar içindekileri de şu şekilde sorguluyorum: “Bu işi hiç bitirmezsem ne olur?” Eğer cevabım “bir şey olmazsa” direkt o işleri çöp sepetine fırlatıveriyorum. Çünkü hayatın akışıiçinde bazen farkına varmadan sadece üstümüze ekstra yük olmaktan başkaca işe yaramayan bir yığın iş almış oluyoruz. Ve eğer bunları sorgulamazsak gereksiz yüklerimizin üstüne başka gereksiz yükler alarak yorgunluğumuzu katladıkça katlıyoruz.
İşte sürünün sonuna geçmek bu işime yarıyor. En önde kanat çırpmaktan nefessiz kaldığım için göremediğim ağırlıkları gözlemleme şansım oluyor. Hem de uçmaya devam ediyorum ve dahi dinleniyorum da… Bitirmezsem bir şey kaybetmem işlerimden kurtulduktan sonra elimde kalanlara bakıyorum. Bu noktada yine süzülerek ilerlediğim için rahat gözlem yapabiliyorum. Örneğin bu yıl bitirsem iyi olur, ama bitiremezsem de bir şey kaybetmem işlerimi de gelecek yıl devam edecek işler listeme terfi ettiriyorum. Bir kısım yük daha azaldı.
Artık daha rahat süzülüyorum. İyice rahat süzülüp tam dinlenmemi sağlayıp yeni yılın ilk günü itibari ile sürünün en önüne geçecek gücü bulabilmek için de elediklerim, bir sonraki yıla bıraktıklarım haricindeki işleri toparlamak için başlıyorum çalışmaya. Zaten koca listeyi eleye eleye geldiğim için elde kalanlar da öyle göz korkutucu ya da yorucu olmuyorlar. Bir şekilde mevcut yılın kalan son dört haftasında onlardan kurtuluncaya kadar zaten sürünün en önüne geçme sırası bana geçmiş oluyor. Ta ki yeni gelen 52 haftanın son dört haftasına başlayıncaya kadar.
Bugün yani 1 Aralık itibari ile metaforik sürümün sonuna geçtim ve göçüm devam ediyor. Bense ilerlemek için kanat çırpıp kendimi parçalamak yerine önümdeki oluşan hava boşluğunun akımında süzülerek ilerliyorum. Nasıl olsa 1 Ocak 2022 günü yeniden işler sürümün başına geçip var gücümle kanat çırpmaya başlayacağım.
İşte böyle dostlar; bir şekilde kendimi yormadan çalışmanın, yaşamanın yolunu ben böyle buldum. Benim işime yaradı bugüne kadar. Yılın son dört haftasının ilk gününde sizinle de paylaşmak istedim. Belki sizin de işinize yarar. Kim bilir… Cumartesi günü yine benim bir başka ilginçliğimle buluşmak üzere, şimdilik esen kalın. Muhabbetle.
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU