Selamlar; baştan söyleyeyim biraz agresif bir yazı olacak. Elimden geldiğince sakin ve objektif kalmaya gayret edeceğim ama birazdan okuyacağınız konuda maalesef pek de hoşgörülü olamıyorum…
Her ne kadar dünyaya verdiğimiz ağır hasardan dolayı mevsimlerin dengesi, yeri şaştıysa da şükür hala bir biçimde dört mevsimi yaşıyoruz. Umarım birinin bile eksikliğini yaşamayız. Yazları çok severim ama ısısından dolayı değil gün ışığından dolayı. Sonuçta gün ışığının verdiği aydınlığı ve sağlığı hiçbir aydınlatma ekipmanı sağlamıyor. Kışları da çok severim her ne kadar karanlık olsa da çünkü kendi ısımı kendi ayarlama şansım oluyor. Bir kazak giyerim ısım yükselir çıkartırım düşer. Yazın öyle değil ama hep sıcak. Bazen öyle sıcak ki derimi soyasım bile geliyor. Ama dediğim gibi gün ışığı meselesi. Her güzelliğin bir engeli oluyor. Keşke kış ısısında gün ışığı olan beşinci mevsim olsa…
Kışa dair kişisel olarak böyle fantastik hayaller kurabilmek gibi bir şansa sahibim hayatta. Bu konfor alanında da böyle ferah feza konuşuyorum. Elbette hiç kış gelmesin diye dua edenlerin farkındayım. Tüm yüreğimle yaşamın da mevsimlerin de zorluklarını yaşayan herkesin selamete çıkmasını her gün diliyorum. Bir de kışları sokaktaki canların sağ salim atlatmasını diliyorum. Köy yaşamına geçmeden önce sokaktaki canların kışın en büyük sorunun barınma olduğunu düşünürdüm. Şehir yerinde öyle ya da böyle bir şekilde yemek buluyorlar ama onca betonun arasından yağmuru, karı atlatacak yer bulmakta güçlük çekiyorlar. Fakat bu sene köy hayatımdaki ikinci kışı geçirmek üzereyken buradaki canların en büyük sorunsalının da gıda bulmak olduğunu fark ettim. Çünkü kışın köylerde nüfus ciddi azalıyor. Bir şekilde besleme yapan da azalmış oluyor. Doğal olarak kışın ufak tefek canlıları avlama imkanları da ciddi güçleşiyor. Fakat samanlıklar, eski evler derken mevsim sıkıntılarını atlatabilmek için başlarının üstüne bir çatı bulabiliyorlar. Tıpkı bizler gibi işte farklı coğrafyalar farklı sorunlar.
Bizden farklı olan bir sorunları var ki ister şehirli ister köylü olsunlar aynı problemde birleşiyorlar. Bu probleme “Doktordan ikinci el temiz evcil hayvan” ismini koydum. Çünkü sosyal medyada biraz dolaşın göreceksiniz. Doktordan temiz arabadan çok sahibinden pırlanta gibi evcil hayvan sahiplendirme ilanı var.
Bu ilanlara gelmeden önce kendime de şu şerhi koyayım. Elbette herkes hayvan sevmek ya da beslemek zorunda değil. Ancaaakkk eğer bir şekilde hayatlarına o canı dahil ettilerse başlarından atamazlar.
Alerji oldum. Sokağa!
Bebek bekliyorum. Sokağa!
Ev değiştiriyorum. Sokağa!
İş değiştiriyorum. Sokağa!
Şehir değiştiriyorum. Sokağa!
Çocuğum ders çalışmıyor. Sokağa! (Bunu bile bahane eden var. Bu gözler o ilanı da gördü)
Hadi diyelim ki yavru aldınız ve uyuşamadınız. Bir yere kadar anlarım bunu. Yani tam anlayamam da anlamaya gayret ederim. Ama “Kendimden çok sevdiğim üç yaşındaki oğlumuzu sağlık sorunları nedeni ile sahiplendirmek istiyoruz” Üç yıldır aklın neredeydi? O canın sokağa düşme ihtimalini geçtim. Bir başka aileye verildiğindeki travması ne olacak?
Ve ayrıca üç yaşındaki o can gerçekten senin oğlun olsaydı dünyayı yıkardın gene de kimselere emanet etmezdin. Demek ki üç yıldır evinde bulunan o canlı senin ailenin bir parçası değil oyuncağıymış. Ya da harikulade bir süs eşyasıymış.
Ne var bunda hep oluyor bunlar diyeceksiniz ama şöyle ilginç bir durumu yeni keşfettim. Daha doğrusu dikkatimi çekti. Son bir iki haftadır sahiplendirme ilanları çılgınca arttı. Havalar kademe kademe soğuyup da o canları eve alma zorunluluğu ortaya çıktıkça başlarından atma çabaları da çoğalıyor. Ha olmayacak bahanelerle başlarından atanlar hep var zaten. Bir de mevsimler baştan atıcılar bunlara eklenince epey bir nüfus sokakta kalıyor. Bunlar yaşam alanlarını yazlık ve kışlık halinde ayırdıkları gibi hesapta pek bir sevdikleri hayvanlarını da yazlık kışlık diye ayırıyorlar. Demek ki bu şahsiyetler de mevsimlik hayvan sever.
En beylik yerinden söyleyeyim çünkü sahiden başkaca da bir söylem gelmiyor aklıma. Bakamayacaksan alma. Aldıysan da ne olursa olsun ölünceye kadar bak. Çünkü sağlık dahil o canı başından atmak için ürettiğin her bahanenin bir çözümü var. Yeter ki vicdanlı ol.
Türlü bahaneler, mazeretler ve yalan dolanla başınızdan atmaya çalıştığınız, hiçbir şey yapmayıp sadece kendi şovunuzu yapmak için fotoğraflarını paylaştığınız canlar bize emanet. Ve Anadolu’nun muazzam geleneğinde “emanete hıyanet yoktur.”
Bugünlük de bu kadar dostlar. Biz insanoğlunun daha paylaşımcı, daha şefkatli olduğu günleri de görebilmek dileği ile. Güzel bir hafta sonu diliyorum…
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU