Selamlar; bugün aklıma takılan iki durumdan birden söz etmek istiyorum. Birincisi birbirimizin zamanına karşı ekstra özen göstermemiz gerekliliği. İkincisi de çağrı merkezindeki kızla telefonda kapışmamıza gerek yok. Çünkü onun da yetkisi yok. Yani sorunu çözebilecek yetkide olsaydı zaten sizin telefonunuza cevap veren o olmazdı.
Birinci başlığımla başlayalım. Yaşamda her şeyin telafisi var ama zamanın yok. Harcandığı zaman geri yerine koyulamayacak tek yaşamsal değer. Bu ömrü bir defa yaşıyoruz. Yani elimizden akıp giden her günü bir defaya mahsus yaşıyoruz. Gün sonunda evren hemen bizden ciro ediyor verdiği yirmi dört saatlik cari hesabı. Ertesi güne yeniden bir yirmi dört saatlik cari açıyor ve bu döngü böyle geçip gidiyor.
Elbette bununla ilgili de bir hikayem var. Diş kontrolüm için,diş hekiminin muayenehanesini aradım ve direkt kendinden ertesi gün 14:00 için randevu aldım. Hatta sekreterine randevu saatini de kendi not ettirdi. Buraya kadar her şey harika ilerledi. Ta ki saat 13:55’te ben randevu için muayenehaneye ulaşıncaya kadar. Muayenehanenin zilini çaldım. Kapıyı sekreter açtı. Ben içeri girmeden önce galoşları giymeye çalışırken hekimin odasına bir başka hasta geçti. Aklımdan ilk geçen düşünce şu oldu; sonuçta her ne kadar randevulu çalışılıyor olsa da muayenehane orası ve zaman zaman istemeden de olsa saatler kayıyor. Gerçi onun da kolayı var. Her görüşme arasına yarımşar saatlik esneme payı koyulursa kimse pişti olmaz. Her neyse buna rağmen bekleme salonuna geçtim ve beklemeye başladım. Ama işte merakım yine galebe çaldı ve sekretere “Randevular mı kaydı biraz?” diye sormuş bulundum. Aldığım cevap ilk anda makuldü. “Onun işi biraz acildi de…” Ben de bu sefer gayet bilinçli bir şekilde sormaya devam ettim. “Dişi mi düşmüş?” “Hayır…” “Ha o zaman çenesi çıktı?” “Olur mu canım öyle şey?” “Yok yani anlayamadım da acilliğini ondan soruyorum” “Önemli bir işi çıkmış da rica etti…” Sadece “Peki” dedim. Satrançta temel bir prensip vardır kıymetli hamleni eğer bir işe yaramayacaksa ya da uzun vadeli stratejin için değilse bir piyon için harcama. Ben de bu yüzden “Peki” dedim ve beklemeye başladım.
Hazır beklerken de ikinci sorunsalıma çağrı merkezindeki kıza kızmama bahsini açayım.Zaman zaman sizin de başınıza gelmiştir. Katıldığım zorunlu toplantılarda ya da derslere en tuhafıma giden konu geç gelenler yüzünden vaktinde gelenlerin fırça yemesi olmuştur. Ben zamanında gelmişim oturmuşum, hazırlanmışım ve başlamasını bekliyorum. Hadi geç gelenler yüzünden oyalandın vaktinde gelmemi cezalandırdın anlayamadım da anlamış gibi yapayım. Bir de geç gelenleri beklerden neden onlara atman gereken fırçayı oraya vaktinde gelmiş olan şaşkınlara atıyorsun. Biz ne yaptık ki sana? Geldik işte vaktinde. İçini bana boşalttın rahatladın. Geç gelen geç gelen bir şey olmamış gibi geldi. Ben hem fırça yedim hem de boşa bekledim.
İşte böyle kendi kendime dertlenirken içerideki hasta çıktı. Sıra bana geldi. Doktor, “buyurun koltuğa oturun” dedi. “Ben hiç almayım, ufak bir laf edip çıkacağım” dedim. Sekreteri ile olan macerayı hızlıca özet geçtim. Doktorun haberi yokmuş, diğer hastayı alınca ben geç kaldım ya da kalacağım sanmışmış. Velhasıl mahcubiyetinin ve özürlerinin bini bir paraya dönüştü. Ücretsiz muayeneden tutun da eğer yapılacak bir işlem varsa onun bile ücretini almamaya kadar kendince çalınan zamanıma bir bedel biçmeye çalıştı. Çalıştı diyorum çünkü ister bir saniye olsun ister bir milyon saniye iradeniz dışında sizin elinizden alınan o zamanın bedeli ne olabilir ki? Bende karşılığı yok. O yüzden dezamanıma saygı göstermeyen bir hekimin sağlıma göstereceği saygıdan şüphelerim olduğunu söyledim ve oradan ayrıldım.
Diyeceksiniz ki madem çıkıp gidecektin ne diye bekledin? Cevap basit. Problemi gerçek muhatabına aktarmak için bekledim. Sekretere esip gürlesem ne olacaktı ki? Özür dileyecekti, ben çekip gidecektim. Doktor çıkacaktı “Hasta nerede?” diyecekti. Sekreter hiçbir şey olmamış gibi gitti diyecekti ve arızayı asıl bilmesi gereken kişinin hiçbir şeyden haberi olmayacaktı. Belki sekreteri payladığım için içim soğuyacaktı, ama banagöre gerçek çözüm olamayacağı için sorunu çözecek kişiye derdimi anlattım. Sonrası mı? Bilmiyorum. Bir daha uğramam oraya. Sonrası da kendi bilecekleri şey. Beni aşar.
Zamana özen göstermek ve derdini gerçek muhatabına aktarmak. Bu iki konu da benim için sahiden önemli. O yüzden sizlerle de paylaşmak istedim.
Demem o ki marketteki kasiyere peynire gelen zam için bağırmanız çok bir şey değiştirmez yani…
Bugünlük de bu kadar. Hepinize güzellikler diliyorum.
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU