Güzel Türkçemiz, deyimler ve atasözleri bakımından dünyanın en zengin dillerinin başında geliyor. Bir konuyu kısa yoldan anlatmak için deyimlerden yararlanırız. Başlıkta olduğu gibi, gün yani güneş çarığı kurutur; kuruyan çarık da doğal olarak ayağı sıkar. Bu düz ifadenin bir de öteki yüzü var. Zorluklar her zaman sıkıntı yaratır.
Çarık, büyükbaş hayvanların derisinden yapılır. Derinin ana kısmı özel yöntemle tabaklanır, kösele olur. Kenarda, köşede kalan parçalardan çarık yapılır, halk ağzıyla çarık dikilir. Basit gibi görülmesin, çarık dikmek de bir hünerdir, beceri ister.
Çarık ertesi gün giyilecekse akşamdan suya bırakılır, ıslanır. Ayağa önce yün çorap giyilir, üzerine çarık geçirilir. Soğuk havalarda çorabın üzerine yün dolak sarılır. Şimdi çarık giyen kalmadığı için hepsi de tarihe karıştı. Eskiden bizim çarşıda çarıklı insanların sayısı çok fazlaydı. Kara lastikler çıkınca çarık kayboldu. Çarığın çokluğundan olsa gerek, köylerdeki bilge kişiler için çarıklı erkân-ı harp ifadesi kullanılırdı. Bunların, okul anlamında eğitimleri yoktu ama hayat tecrübeleri, dünyaya bakışları, aklı kullanma becerileri çok farklıydı.
Ülkemizde bazı işler iyi gitmiyor, canı yanan vatandaş sızlanıyor, şikâyet ediyor. Bütün bu sıkıntıların başında ekonomi geliyor. Düzgün işlemeyen bir ekonomi, toplumun bütün kesimlerini, özellikle dar gelirli diye tanımladığımız orta ve alt tabakayı çok etkiliyor. Her evde mutlaka bir tencere kaynıyor ama içinde aş mı, dert mi var bilen yok.
Ekonomi her şeyden önce üretim demek. Bizim toplum 1950 sonrasında çok hızlı bir şekilde tüketime yöneldi, tasarruf fikri kayboldu. Buna karşılık üretim geriledi ve günümüze kadar geldi. Türkiye yakın zamana değin tarım alanında kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biri olarak kabul ediliyordu. Bugün bu özelliğimizi ne yazık ki yitirdik. Bizim gibi ülkeleri ayakta tutan en önemli unsur tarımdır. Önemli ölçüde istihdam sağladığı gibi, ülkenin dışa bağımlılığını engeller. Dünyada gıda güvenliği her geçen gün önem kazanıyor.
Türk ekonomisi zayıf. Yıllardır üretmeyen, ileri teknoloji kullanmayan, dışarıya mal satmayan bir ekonomiye sahibiz. Kişi başı millî gelir sözü de çok genel, yalın bir ifade. Milyonlarca insan açlık sınırının altında ve asgari ücretle çalışıyor. Ortalama millî gelir dediğimiz rakam herkesin cebinde var mı?
Dışa sattığımız mal, ithalatımızı karşılamıyor. O zaman meydana gelen açık borçla kapatılıyor. Meşhur söz, borç yiyen kesesinden yer. Piyasada konuşulan sözlere bakılırsa devlet ve özel sektörün borç miktarı beş yüz milyar Dolar civarında. Borcu borçla döndürmek nereye kadar mümkün olacak? Üstelik bunun için çok yüksek faiz ödüyoruz.
Tasarruf fikri de havada kaldı. Ayağını yorganına göre uzat diyeceğim ama şimdi yorgan kullanan mı kaldı? Eskinin yün döşeği, yün yorganı olsa da sağlıklı bir uyku çeksek diyorum. Tasarruf, sözcük manasıyla sarf etme, harcama anlamına gelir. Harcamadan maksat bilinçli, akıllı olmak, parayı yerinde kullanmaktır. Bu konuda en büyük sorumluluk aileden başlar, devlete kadar uzayıp gider.Ayrıntıya girmeyelim; yarım asrı aşan memuriyet hayatımda gördüm ki, devletimiz dün de, bugün de savurganlık içinde. Bireylerde tasarruf bilinci kalmamış. Avrupalılar kazançlarının %28’ini tasarruf ederken bizde bu rakam % 12’ler dolayında.
Devlet istihdam sağlayacak yatırım yapmıyor. Özel sektör yetersiz veya iştahsız. Faiz yüksek; geçen hafta bir puan düştü, %18’e indi. Bu faizle kim kredi alacak da iş yapacak? Yabancı sermaye de gelmiyor. Dünyada bu kadar çok para dolaşırken neden, niçin çekiniyor acaba? Uzmanlar, siyasiler ne düşünüyor bu konuda?
Diğer yanda işsizlik başını almış gidiyor. TUİK’in rakamlarına bakılırsa işsizlik oranı %10 civarında seyrediyor. Nüfusa oranlarsak dokuz milyona yakın işsiz var demektir. Bu rakamlara gizli işsizler veya iş başvurusu yapmamış kişiler dahil değil elbette. İşsizlerin içinde üniversite bitirmiş gençlerin oranı çok yüksek. Gençler umutsuz, aileler karamsar. İş, aş bulunsun ki gençler yuva kursun. Bu durum ülkemiz için büyük tehlike. Üniversite bitirmenin iş bulmaya çare olmadığını toplum gördü. Orta düzeyde meslekî eğitimin önemini kavrayamadık henüz. Gençler, yıllarını boş yere tüketiyor. Bu yıl, özellikle taşra üniversitelerinde birçok bölüm tercih edilmedi. Hatta kapanan bölümler bile var.
Çarşı, pazarda fiyatlar el yakıyor. Temel gıda maddelerinin fiyatı yaz aylarında bile yüksek. Alıcıların neredeyse tamamı dar gelirli memur, işçi, esnaf, asgari ücretle çalışanlar. Açlık sınırı altında yaşayan insanların sayısı birkaç milyonla ifade ediliyor. Geçim sadece çarşı pazardan alınan gıda maddelerinden de ibaret değil. Bunun elektrik, su, doğalgaz, kira, ulaşım gibi boyutları da var.
Üreticimiz, çiftçimiz her devirde perişan. Sattıkları ürün masraflarını karşılamıyor. Malın alım garantisi yok. Gübre, mazot hatta bazı yerler için elektrik gibi temel girdiler çok pahalı. Bu yetmezmiş gibi, ithalat tercihi hamam tokmağı gibi her zaman çiftçinin ensesinde sallanıyor. Bir mal dışarıdan ucuza alınabilir; bu, tüketicinin de işine gelir. Ancak yerli üretim bundan çok zarar görür. Fiyatı ne olursa olsun tarım ürünleri asla dışarıdan ithal edilmemeli, üreticimiz desteklenmeli.
Ekonomi sıkıştı, insanlar pazar fiyatlarına yetişemiyor artık. Zincir marketler sorumlu görülüyor ama bunlara izni kim veriyor? Ucuzluk yaratmak için piyasa denetleniyor, bir sonuç çıkar mı, sanmam. Zira piyasanın da kendine göre kuralları var. Üreticiyle tüketici doğrudan karşılaşsa elbette iyi olur. Ancak kooperatifçilik fikri arzu edildiği şekilde yerleşmedi bizde. Yıllardır toptancı halleriyle ilgili yasa da çıkarılamadı. Tanzim satış mağazaları devreye sokulmuştu, o da sonradan kapandı gitti. Fiyat istikrarını sağlamak için üreticiyle tüketiciyi doğrudan irtibatlandıracak bir düzene şiddetle ihtiyaç var. Böyle bir sistem bazılarının işine gelmeyebilir.
Bir buçuk yıldır fiilen kapalı olan üniversiteler nihayet açılıyor. Basından izlediğim kadarıyla yurt sıkıntısı birinci öncelik. Sekiz milyon öğrenci var, yurtların kapasitesi ihtiyaca yetmiyor.Pandemi öncesi birkaç öğrenci birleşir, ev kiralardı. Şimdi kiralar başını almış gidiyor, öğrencilerin bunu karşılayacak gücü yok. Devlet yurt kapasitesini hızla artırmalı; öğrenciler, geçmişte olduğu gibi bazı tarikat ve cemaat yurtlarına mahkûm kalmamalı.
Ekonomi ile beraber, dış politikada da işler iyi gitmiyor. Bölge ülkeleriyle ilişkileri düzeltmek için biraz çaba gösterilse bile, müttefikimiz ABD ile yaşanan sorunlar ekonomiyi de etkiliyor. Suriye’de ABD ile Rusya arasında kalan bir Türkiye var. İki evli gibi olduk; bir kolumuzda ABD, diğerinde Rusya. Adama nasılsın diye sormuşlar; iki evliden berisi demiş. Fırat’ın batısı ayrı bir illet, doğusu ayrı bir zillet.
Zor günlerden geçiyoruz, siyasal çekişmeleri bırakalım; birlik, beraberlik içinde olalım. Güneş çarığı sıkmıyor, bilakis ayağımızı yakıyor.
MUSTAFA ESKİ