Kastamonu Barosu Başkanı Av. Özgür Demir, Adli Yıl açılış töreninde yaptığı konuşmada, yargı sistemimizin ağır bir travmadan geçtiğini, adliye ve hukuktan olan beklentilerin giderek arttığını belirtti ve “Bu artan beklentinin karşılanabilmesi, Anayasa ve kanunlar düzleminde işlevini tam olarak yürütebilen bağımsız yargı mensuplarına ihtiyaç doğurmaktadır” dedi.
“İçinden geçilen zorlu sürecin en hafif biçimde atlatılmasını dilerim” diyen Demir, “Yeni adli yıldaki en önemli beklentilerimizden biri de tam bağımsız olması gereken yargının bağımsızlığına halel getirecek oluşumlardan arınmasıdır. Bu bağlamda ‘ocu, şucu, bucu’ ayrımı yapılmadan liyakat sahibi hukukçuların hak ettikleri konumlara gelmelerini diliyoruz” diye konuştu.
2021-2022 Adli Yıl açılışı dün Kastamonu Adliyesi önünde düzenlenen törenle gerçekleştirildi. Cumhuriyet Başsavcılığı ve Kastamonu Barosu’nun çelenklerinin sunulmasının ardından saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu. Törene Cumhuriyet Başsavcısı Gökhan Kapağan, Adalet Komisyonu Başkanı Mehmet Keskin, Baro Başkanı Av. Özgür Demir, hakimler, savcılar ve avukatlar katıldı.
Kastamonu Baro Başkanı Av. Özgür Demir, törende yaptığı konuşmada, “2021-2022 Adli Yılı’nın, yargıçlarımıza, savcılarımıza, avukatlarımıza, yargı çalışanlarımıza, ülkemize, ülkemiz hukukuna yararlı olmasını diliyorum” dedi.
Konuşmasında sel afetine de değinen Özgür Demir, “Son bir yıl içinde ülkemizde ve dünyada meydana gelen felaketlerde çok sayıda insanımızı kaybettik. Son olarak ilimizde meydana gelen sel afetinde hayatını kaybeden vatandaşlarımızı rahmetle anıyorum. İlk andan itibaren ortaya çıkan mağduriyeti gidermek üzere inisiyatif alan Baromuzun da katkıları ile yaralar sarılmaya başlanmıştır. Çalışmalarımızda yer alan ve kenetlenerek destek olan herkese huzurlarınızda teşekkür ederim” diye konuştu.
Günümüzde insanların Adliye’den ve hukuk camiasından beklentilerinin giderek arttığını ve bu çerçevede hukukçulara daha fazla sorumluluk ve görev düştüğünü gözlemlediklerini söyleyen Av. Özgür Demir, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu artan beklentinin karşılanabilmesi, Anayasa ve kanunlar düzleminde işlevini tam olarak yürütebilen bağımsız yargı mensuplarına ihtiyaç doğurmaktadır. Yargının tam bağımsız unsurlarla donatılması, bu donatımda avukatların her manada bağımsız kılınabilmesi son derece önemlidir. Bilindiği üzere yargı sistemimiz, ağır bir travma döneminden geçmektedir ve bu dönemde yargı görevi yapanların daha özverili olması gerekmektedir.
Diğer bir açıdan avukatların her türlü siyasal mülahazadan uzak örgütlenebilmesi de elzemdir. Bu durum da tam bağımsız yargının doğrudan ya da dolaylı etmenleri arasındadır. Geçtiğimiz adli yıl içerisinde avukatlık mevzuatında yapılan köklü değişikliklerle ve bu arada çoklu Baro disipliniyle maalesef bu mülahazanın gözardı edildiğini üzülerek yaşadık. Diğer yandan yine geçtiğimiz dönemde hukuk mesleklerine giriş sınavı mevzuatımıza girmiş ancak uygulanması, yıllar sonrasına talik edilmiştir. Her yıl binlerce mezun veren hukuk fakültelerinde verilen eğitimin de kalitesinden emin olmadığımız gibi bu mezun sayısı gözetildiğinde kısa zamanda hukuk mesleklerinin yapılamaz hale geleceği açıktır. Yapılan yasal değişikliklerin yargıya kan kaybettirdiği, bağımsız yargıya ulaşımda halkın avukatının elini zayıflattığı ortadadır. Bizim arzumuz, mesleğimizin sorunlarının ve dolayısıyla yargı bağımsızlığının hızlıca ele alınması ve mevzuat temelinde iyileştirmeler yapılmasıdır. Mesleğin önceliği olmayan düzenlemelerle vakit ve enerji kaybedilmiş, mesleğimizin iş sahasının artırılması ve ifası için gerekli kolaylıkların tanınması anlamında düzenleme yapılmaktan uzak kalınmıştır.
Tüm uluslarca kabul gören genel geçer hukuk normlarının yasama organınca yürürlüğe konması asıldır. Yasama organının anılan biçimde işlevini hukukun üstünlüğü ilkesiyle yerine getirdiği varsayıldığında dahi uygulayıcıların yani yargı görevi yapanların aynı hassasiyetle uygulamayı yönetmesi ve adalete inancı tesis etmesi zorunludur. Maalesef günümüzde işini yerine getirmekten aciz, konumuna hayran ve tepeden bakan mensuplarla zaman zaman karşılaşmaktayız. Bu bakış açısının daha çok kendisini insani ve mesleki olarak geliştirmemiş yargı mensuplarında yerleştiği de müşahede edilmektedir. İçinden geçilen zorlu sürecin en hafif biçimde atlatılmasını dilerim. Girdiğimiz adli yılın da buna hizmet edeceğine inancım tam.
Yeni adli yıldaki en önemli beklentilerimizden biri de tam bağımsız olması gereken yargının bağımsızlığına halel getirecek oluşumlardan arınmasıdır. Bu bağlamda ‘ocu,şucu,bucu’ ayrımı yapılmadan liyakat sahibi hukukçuların hak ettikleri konumlara gelmelerini diliyoruz. Aksi durumun neden olduğu arızaların giderilmesi ile ne denli meşgul olduğumuzu, bu meşguliyetin önemli hak kayıplarını da beraberinde getirdiğini hep birlikte gördük. Bu durumun ilk olumsuz yansımalarının halka doğrudan temas eden avukatlara gerçekleştiği, hakkını teslim alamayan vatandaşın avukatlara serzenişlerini dile getirdikleri bilinen bir gerçektir. Yine liyakat esasının temel alınmaması onulmaz yaraları da açmakta ve ülkemizin adalet tablosu kirlenmektedir.
“Adalet Gücü Bağımsız Olmayan Bir Milletin Devlet Halinde Varlığı Kabul Olunmaz” sözünün sahibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şiarında demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin yaşaması için işler ve bağımsız bir yargıya azami ihtiyaç vardır. İyiniyetli, çalışkan, vatansever, Atatürkçü hukukçular sayesinde bağımsız yargının ayakta kalacağına inancımız tam. Buradan değindiğim ilkelere bağlı ve bu amaca hizmet eden tüm meslektaşlarıma en derin saygılarımı gönderiyorum.
Açmakta olduğumuz adli yılda hukuk kurallarının tam biçimde uygulanabilmesi için ter dökecek avukatların işlerini akıcı biçimde yürütebilmeleri, aslında hak arayan vatandaşın işlerinin sorunsuz biçimde yürütülmesi anlamına geleceğinden avukatın gerek duyduğu bilgi ve belgeleri incelemesine sunmakla yükümlü olan tüm yargı kurumları ile özel ve kamudaki tüm kuruluşların Avukatlık Kanunu’nun 2. Maddesine uygun biçimde bu yükümlülüklerini yerine getirmeleri zorunludur.
Savunmanın üvey evlat gibi görülmemesi de bu adli yıldaki beklentilerimiz arasında. Avukatsız bir yargılama yapılamayacağı gerçeğini her hukukçunun özümsemesi gerektiğini biliyoruz. Yine avukatla temsil edilen davalarda yargı işinin ne denli hızlı yürüdüğü de ortada. Bu sebeple hakim, savcı ve avukatların bir bütün olduğunun iyi anlaşılması zorunludur. Bu anlayış, ne hukuk fakültesinde ne de sonrasındaki staj aşamasında aşılanabilmektedir. Bu anlayış, hukukçunun özünde yer almakta olduğundan bu anlayışı bir türlü benimseyemeyen hukukçuların kendilerine başka meslek seçmelerinde yarar vardır.
Yine avukatlık mesleğinin maalesef adalet dalından dışlandığına bir örnek de stajyer avukatlarımızın durumudur. Stajyerlerimiz Baroların olanakları çerçevesinde eğitilmekte ve mesleğe hazırlanmaktadır. Burada meslektaşlarımızın özverisi devreye girmektedir. Oysa iyiniyetle gösterilen özverinin avukat eğitiminde yeterli olmayacağı açıktır. Buradan hareketle stajyer avukatların tıpkı diğer hukuk mesleklerinde olduğu gibi kamu kaynağı ile eğitilmeleri ve mesleğe hazırlanmaları sağlanmalıdır. Aksi durumda adalet terazisinin halka bakan yüzü olan avukatlık mesleğinin erozyona maruz kalmaya devam edeceği kuşkusuzdur.”