Merhaba; bugün (26 Ağustos) gözüm için Ilgaz’dan Çankırı Devlet Hastanesi’ne gittim. Rutin kontrol. Muayene olacağım hekimin programı değiştiği için randevum iptal edilmiş. Haberim de olmamış. Gitmişken artık boş dönmeyim diye başka doktor sordum. “Beklerseniz doktor bey alıyor” dedi görevli. “Tamam beklerim” dedim. Bu bekleme tam iki buçuk saat sürdü. Bekleme süresine söylenecek değilim. Küçük şehirlerin kaderinde olan hekim yetersizliğinden dolayı hekimlerin çok ciddi hasta yükü var maalesef. Bundan dolayı da nitelikli muayene olabilmek, beklemekten daha önemli.
Son dönemlerde maalesef hastanelerle ilişkim biraz fazlalaştığı için çokça gözlem yapabildim. Kendi gözlemlerime dayanarak rahatlıkla söyleyebilirim ki hekimler, hemşireler ve sağlık personeli cansiperane bir şekilde çalışıyor. Koşulları öyle dışarıdan göründüğü kadar da harika değil. Hastane ziyaretlerimde fırsat bulabildikçe personelle de sohbet edebildiğim için öğrendim biraz.
Sizinle paylaşmak istediğim şey ise hastanelerin durumu ya da amme hizmeti yapan personelin koşulları değil. Sonuçta bu bir başka bahis ve uzmanlık. Benim alanımın dışında. Kendi alanımın içinde olan şeyse iletişim. Bugün hastanede sıramı beklerken hasta kayıttaki arkadaşları izledim. Tartışmasız hastanelerin ön cepheleri. Tüm hastalarla ve sorunlarla direkt karşılaşan birim. Konuları olsun olmasın hastalar danışma masası gibi kullanıyor. Doktora ulaşabilmek için burayı geçmeleri gerektiği için randevusuz bile olsalar her koşulda işlerini görmek için her yolu deniyorlar. Hastaneyi ziyaret eden herkes hasta kayıta en az bir sefer uğruyor. Buradaki arkadaşlar -en azından benim gözlemlediklerim- iletişimlerini düzgün sürdürmeye çalışıyorlar. Yıllarca büyükşehirlerde, konforlu alanlarda yaşadım. O zamanlarda da taşranın farklı olduğunu biliyordum, ama makasın bu denli açık olduğunun farkında değildim. Yani ülkemizin gerçeği Ankara, İstanbul’dan görünen değil. İçine girip gözlemlemek, yaşamak, tecrübe etmek lazımmış. Büyükşehirlerdeki sağlık hizmetlerinde de elbette aksamalar var, ama oradaki vatandaşlar ister istemez kurallara daha çok uymak zorunda kalıyorlar. Bugün en az kırk elli defa duyduğum “Uzaktan geldim, bir araya alıversen hayrına” cümlesini kurmuyorlar.
Bir özeleştir: Klasik büyükşehirli olarak tüm ülkeyi yaşadığım yer kadar sanmışım. Örneğin iletişimde dinlemenin önemi hep anlattım. “Nitelikli dinleme” dedim. “Doğru soru sorma” dedim. Hepsi de kendi içlerinde doğru ve faydalı içerikler, ama eksik. Eksik kaldığım şey de şuymuş: “Dinlemeyi bilmeyenle nasıl iletişim kurarsınız?” Vatandaş tarlayı hayvanı bırakıp gelmiş. Hasbelkader bir randevu almış olsa bile hazır gelmişken girebildiği kadar polikliniğe girme mücadelesinde. Randevu alma teknolojileri harika tamam. MHRS, 182 çok iyi çalışıyor buna da tamam. Ama benim bugün gözlemlediğim, halkımızın çoğu bir şekilde hastaneye öylece gelip işini çözmeye çalışıyor. Doğrusunu yanlışını kenara koyarak… Ortadaki gerçek bu. Bu vatandaş geldiğinde ne söylerseniz söyleyin dinlememeyi seçiyor. Derdinin çözümü dışında verilebilecek hiçbir cevabı duymuyor. Yine döndük “Dinlemeyi bilmeyene kendini nasıl dinletirsin?” sorusuna. Gün boyu çok düşündüm. Eve gelince epeyce iletişim kitabı da karıştırdım. Bir takım cevaplar buldum, ama hâlâ içinde bulunduğum coğrafyayı karşılamıyordu. Tüm akademik cevapların ötesinde benim bulduğum cevap ise “SABIRLA”… Hiçbir iletişim teorisi ya da sözlü ikna tekniği “Sabır göstermenin” gücüne ulaşmıyor. Aslında tüm iletişim teorilerin başına şu ibare eklenmeli: “Sağlıklı ve tutarlı bir iletişim için önce sükûnet içinde sabırlı olmayı öğrenmelisiniz.”
Bugün gözlemlediğim hastane kayıt masası personeli bulunduğum süre içinde muazzam bir sabır performansı gösterdi. “Hah, şimdi hasta arıza verecek” dediğim her anı sükûnet ve sabırları ile geçiştirmeyi başardılar. Eğitim alıp almadıklarını sordum. Altı ayda bir iletişim dersi aldıklarını söylediler. Ama bence bu geliştirdikleri “Sükûnet ve Sabır Tekniği” derslerin dışında tecrübe ede ede gelişmiş. Elbette hepsi böyle değildir. Ama bugün gözlemleme şansım olan personel sayesinde hali hazırda bildiğim, ama uygulamada eksik kaldığım bir şeyi yeniden öğrettiler.
Olaylara, kişilere sükûnet içinde sabırla yaklaşırsanız olası krizleri daha çıkmadan önlemekle kalmayıp, yeni iletişim yolları açmayı başarmış olursunuz. Benim açımdan kârlı bir gün oldu. Göz muayenemi yaptırdım. Gözde sorun yokmuş. Üstüne üstlük harika bir öğrenim kazanımı ile evime döndüm.
Bugünlük de bu kadar. Hepinize güzellikler diliyorum.
Aklımdaki Söz: Sabır öyle bir iptir ki, sen kopacak sanırsın, o gittikçe güçlenir. Sen bitecek sanırsın, o gittikçe çoğalır. “Mevlana”
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU