Bozkurt başta olmak üzere kuzey ilçelerimizi vuran “yüzyılların felaketi” ertesinde “6” bakan, “7” vali, sayısız üst düzey siyasetçi, bürokrat, meslek odası ve sivil toplum örgütü “takviyesi” ile ışık hızında sarılmaya çalışılıyor yaralar…
Handikaplarımızı silmek için tam da “bütüncül eylem planı” elzem değil mi?
Zincirin zayıf halkalarını “onarmak” sorunu ortadan kaldırmaya ne oranda yeter, “felaket” yolu öğrendi bir kez, yeniden kapıya dayandığında yeni bir zayıf halka bulması zor değil…
Zinciri “yeni baştan” örmek gerekmez mi?
İklimin küresel ölçekte uğramakta olduğu dönüşüm dolayısıyla “sel, heyelan, deprem” misali tehditlerin gerek “coğrafi” gerekse de “insani” sebepler yüzünden sık sık ufukta gözükeceği bir yola girdik…
Emniyet kemerini sağlamlaştırmanın ötesinde, yeni şartlar karşısında taşıtı “topyekun” elden geçirmek şart olmaz mı?
Felaket karşısında “hattı müdafa yoktur, sathı müdafa vardır” dersek…
“O satıh yekun Kastamonu” diyemez miyiz?
Bozkurt’u sele karşı koruma eşiği misal…
Taa Devrekani Ovası’ndan başlamaz mı?
Yahut…
Cide’yi sağlam tutmak için evvela Şenpazar’ı ve hatta Ağlı’yı mı koruyup kollamalı ve keza ters istikamette de aynı duyarlılığı mı göstermeliyiz?
Coğrafyamız her ne kadar ” dağınık” görünse de, 11 Ağustos felaketi gösterdi ki aslında “dip dibeyiz”, “domino taşı” etkisiyle yıkılmaya çok ama çok açığız…
“Kuş bakışı” görüş alanına ihtiyacımız yok mu?
İl nüfusunun en yoğun olduğu “Merkez” ilçe misal…
Felaketlere karşı ne oranda hazırlıklı? İcraat dökülmeyen “niyet” zengini Merkez’in “iklim eylem planı” var mı?
Uzmanların eliyle sorular çok daha çeşitlendirilebilir…
Cevabın ilimizi tastamam içeren “bütüncül eylem planı” ile verilebileceği aşikar ne var ki.
Hem felaket öncesi alınacak “yekun altyapı tedbirleri” hem de felaket anında “yerine getirilecek tedbirler” namına “bütüncül eylem planı” gereksimimiz var…
“11 Ağustos” her iki alandaki yekun eksiklerimizi bir bir yüzümüze vurdu.
Hazır devlet ve sivil toplum tüm gücü ve ilgisiyle ilimizdeyken, “pansuman” ve “popülizm” yerine, “ameliyat” ve “sürdürülebilir” altyapı projelerinin peşine düşelim…
Aldığımız dersi sahaya uygulayalım.
Aksi halde hep “geriye döneriz”…
Tarih tekerrür eder.
Not: “28, 29, 30” Ağustos 1925 tarihlerinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk Devrekani, Tasköprü, Daday havalisindeydi…
“Zihniyet Devrimi” dur duraksız yükseliyordu Kastamonu’dan Türkiye’ye.
Toplumsal yaşamın her alanına dokunmaya ve dönüştürmeye çalışıyordu Atatürk…
Medeniyete dolu dizgin sürüyordu fikirleri.
Kastamonu tarım memleketiydi misal…
Çiftçilere sesleniyordu her nerde görse, çiftçi örgütü temsilcilerine bir bir anlatıyordu, kendisi de çiftçiydi ne de olsa, biliyordu dertleri ve çareleri, “makineli tarımı” hedef gösteriyor ve “birleşin” diyordu, bu sayede, yılda on dönüm ekim yerine, katbekat fazlasının üstesinden gelinebileceğini öğütlüyordu.
“28-29-30 Ağustos 1922″…
Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk emrindeki ordumuz “Büyük Taarruz” ile adım adım ulusal bağımsızlığa koşuyordu.
Düşman katarları bir bir düşüyordu, zafer ufukta gözükmüştü, yokuşun sonu gelmişti…
Güneş “mutlu başlangıç” için doğuyordu.
Tarihimizin kıymet biçilemeyecek günü “30 Ağustos 1922″…
“Zafer”.
MUSTAFA AFACAN