
Emperyalizmin boyunduruk vurmak istediği yekun milletlere örnek ve rehber olan Kurtuluş Savaşı’mız elbette cephede canla başla, silahlara sürülen barut ve süngü ile, komutanların askeri dehası ile kazanıldı…
Kurtuluş Savaşı’mız dünya savaş tarihine gazetecilerin de ismini yazdırdı.
(Gazetecilerin ulusların var olmasındaki katkıları elbette her ülkede tartışılmaz…
Ülkemizden sembol iki isim altında yekun vatansever gazetecilere selam olsun.)
“Hasan Tahsin”…
“Hüsnü Açıksöz”.
Silahları matbaaları oldu…
Mürekkep sürdüler namluya.
Hasan Tahsin “ilk”harfi yazdı…
Hüsnü Açıksöz “son” noktayı koydu.
Kurtuluş Savaşı’mız aynı zamanda bir gazetecilik destanıdır…
Sarı sayfaların gücünü tüm dünyaya gösterdiler.
Türk basınının “fikri izi” oldular…
Harfle “istiklal” yazdılar.
Kaderin cilvesi, her iki gazeteci de Balkan göçmeniydi, Hasan Tahsin Selanikli, Hüsnü Açıksöz Kırcaalili…
Türkiye Cumhuriyeti’nin köküne can verdiler.
Hasan Tahsin işgalcilere ilk kurşunu 15 Mayıs 1919’da İzmir’de attı…
Hüsnü Açıksöz işgalcilere karşı kurşun misali yazılar kalemi aldığı gazetesini “mesul müdür” olarak 15 Haziran 1919’da Kastamonu’da çıkardı.
Hasan Tahsin Türk milletinin bağımsızlık iradesini göndere çektiği aynı gün şehit oldu ve “bayraklaştı”…
Hüsnü Açıksöz o bayrağı yere düşürmeden 20 yıl boyunca dalgalandırdı.
Gazeteler çıkardı Hüsnü Açıksöz, öğretmenlik yaptı, cemiyetler kurdu, kitaplar yazdı, partiler örgütledi, milletvekili oldu…
“Vatan” harici başka işi olmadı.
Aklı ve fikri yanısıra gözü ve yüreği de “pekti”…
“Eylem adamıydı”.
Doğrusunun peşindeydi…
“Muhalifti”.
Ardında bir destan bırakarak 27 Ağustos 1939’da ebediyete intikal etti İstanbul’da…
Rahmet olsun.
Anısı daim…
Vatan baki.
Not: Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Kastamonu’da geçirdiği 9 günün 96’ncı seneyidevriyesini yaşıyoruz…
Her anı “masal”.
Kastamonu’da ilan ettiği “Zihniyet Devrimi” derin ve geniş bir külliyattı…
Her gün her eylemiyle ilmek ilmek ördü.
Kastamonu kışlası ziyareti ardından kütüphaneye gitti misal…
Askeri birliğimiz emre hazır ve nazırdı, kitap birliğinden tekmil almak vardı sırada.
Birkaç kitap ismi sordu, yoktu kütüphanede, olmayacağını tahmin etmiş olmalı, az sayıda kitap vardı çünkü raflarda…
500 lira bağış yaptı, kitap sayısının çoğaltılmasını istedi.
Elbette Ankara’dan kamyon dolusu kitap gönderebilirdi…
Derdi başkaydı Ata’nın, herkesin çorbada tuzu olsun istiyordu, zoraki değil, “gönülden bağışlayarak” ve “elbirliği” ile.
Öncüydü…
Medeniyete giden yolun kitaptan geçtiğini ve o yolun hep birlikte açılacağını göstermek için gitmişti kütüphaneye kuvvetle ihtimal.
Anısı Kastamonu caddelerinden hiç silinmeyecek…
Karşılanışındaki coşku kalpten kalbe aktarılacak.
MUSTAFA AFACAN