Yüzyılların sel ve heyelan felaketiyle yüreği dağlanan Kastamonu’ya bu kez de şehit acısı düştü, birbiri ardına gelen keder dalgalarıyla acı bardağı doldu taştı, kor alevden Ağustos cehenneminin içinde kaldık…
“Gözyaşı” denizi, “hüzün” okyanusu, “sabır” toprağı.
Sadece “keder” bulunuyor altında…
Hangi yüreğin örtüsünü kaldırsak.
“Mutluluk” kayıp…
“Diyarı terk”.
Bozkurt başta olmak üzere sahil ilçelerimizi vuran “insani felaket” her geçen gün keder dağını yükselttikçe yükseltiyor…
Üst üste koyduğu kahır göğe vardı.
“İnsani felaket” karşısında halkın gönüllü emeği ile yükselen “insani yardımlaşma” da göğe uzandı…
Milletimizin “dar” gündeki “geniş” yüreği bir kez daha tarihe not düştü.
Acılar elbette düştüğü yerde tütmeyi sürdürecek…
Yazılan “dayanışma” destanı da silinmeyecek ancak.
“Ulus” olmanın kodları asla silinmiyor Türkiye coğrafyasından…
Israrla serpilmeye devam edilen “nifak” tohumları bu coğrafyada tutmuyor.
Bozkurt ve diğer felaketzede ilçelerimiz için “ağlayan” Kastamonu, gencecik bir asker fidanına gözyaşı döküyor…
“Piyade Sözleşmeli Er Muhammed Öztürk” 15 Ağustos’ta “emperyalist maşası” bölücü terör örgütü ile girdiği çatışmada şehit düştü.
Taşköprü ilçemizin Kırha köyünden olan Muhammed Öztürk, Kuzey Irak’ta sürmekte olan Pençe-Şimşek Operasyonu’nda diğer dört askerimizle birlikte toprağa düştü…
Ruhu şad olsun.
Not: “İnsani felaket” ile su ve heyelan altında kalan Bozkurt ilçemiz “siyasetçi” akınına uğruyor…
Yolunu düşürmeyen ne “genel başkan” ne de “etkili siyasetçi” kaldı.
“Tespit” yapmakta üzerlerine yok…
Her biri “mühendis” adeta.
Engin “bilgi” ve “tecrübe” sahibiler…
Vatandaşın sittin senedir farkına varamadıklarını şehirde attıkları bir tur sonunda kavrayıveriyorlar.
“Dere içine yerleşim mi yapılır?” nakaratı her birinin dilinde…
Bugüne kadar nerede olduklarını sormak lazım ama felaketzedelerin acısı henüz kor halindeyken bu tür polemiklere hiç gerek yok.
Siyasetçi, bürokrat, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları “masum”…
Dere nüfusu “kabahatli”.
Yanlış tercihini “can ve mal” kaybederek ödedi “vatandaş”…
Bırakalım da kederiyle az baş başa kalsın.
Evvel vakit sustu “yetkililer ve sorumlular”…
Bugün yüksek perdeden ses veriyorlar.
“Siyaset”…
Derde derman değil.
Konuştukça…
“Batıyorlar”.
MUSTAFA AFACAN