Evvel zaman içinde yaşlı, fakir bir oduncu oğlu ve biricik atı ile yaşarmış. At öylesine güzel, yağızmış ki gören bakıp öylece kala kalırmış. Yurdun kralı ferman buyurmuş atı bana verecek, karşılığında elli kese altını yaşadığı sürece vereceğimdemiş. Yaşlı oduncu “Kralımız benim canımı şimdi alsın ama atımı veremem o benim can yoldaşım, bir diğer evladım, insan hiç evladını satar mı?” demiş. Hulasa kimse oduncunun atınıondan alamazmış. Günlerden bir gün at kaybolmuş. Oduncu aramış taramış at yok. Oduncu kendi halinde atını ararken köylü bunu fark etmiş. Oduncu mecbur atın kayıp olduğunu söylemiş. Köylü durur mu?Hemen oduncuyu kınamış. Zaten tüm insanların değişmez huyuymuş bu bir sorunda çözüm yerine ilk iş kınamak. Ben demiştim demek. Başlamışlar “Satsaydın çalınmazdı, böyle zarar etmezdin” diye kınamaya. Oduncu metanetini koruyarak “Durun bakalım, çalındı mı çalınmadı mı bilmiyoruz henüz. Bildiğimiz atın olmadığıdır. Hemen hüküm vermeyin” demiş. Köylü elbette oduncuyu bu sakinliği ve tevekkülünden dolayı da kınamış. Köylü de tevekkül sahibiymiş elbet ama dilinde. Zaten kiminki bir kıymet dilindedir bilin ki gönlünde o kıymet eksik olduğundandır. Hani laf var ya bilen söylemez, söyleyen de bilmez diye hah işte bu da öyle. Bu arada yaşlı oduncu dahaklı çıkmış. At sahiden de çalınmamış. Sadece bağı boşaldığı için kırlara kaçmış. Dönerken de yanında yağız yılkı atları getirmiş. Oduncunun atının yanında koca bir sürü yılkı atı ile döndüğünü görünce köylü yine zahiri olana aldanmış. “Oh ne şanlısın hem biricik atın döndü hem de bedavadan atların oldu. Satar zengin olursun” demişler. Oduncu, bu sefer de demiş ki “Sadece atım döndü. Buna sevindim. Yanındakiler şans mı değil mi bilmiyoruz henüz. Görünene değil olana bakmak lazım” demiş. Tabi gönlünde dengeye, tekamüle ulaşmış kişilere deli demek gibi dışlamak gibi huyu varmış köylülerin. Lakin yine oduncunun sakinliği yerini bulmuş. Oduncunun oğlu yeni gelen atları eğitirken düşüp bacağını kırmış. Köylü durur mu? Durmaz. Dur deseniz de duramaz konuşurlar. Size konuşurlar, komşularına konuşurlar hiç olmadı kendi kendilerine konuşurlar ama durmazlar. Başlamışlar vaveylaya “Bak oduncu! Gitti biricik oğlun. Artık kim çalışacak? Sana kim bakacak? Atları da eğitmezsin sen bu halinde? Biz demiştik sana o atı sat diye, bak yanında sürü getirdi dirliğinizi bozdu” diye. Oduncunun durun bakalım hayır mı şer mi daha bilmiyoruz demesine fırsat kalmadan köyün tellalı başlamış okumaya. Ülkede savaş çıkmışmış. Eli silah tutan, sakat, yaşlı ve hasta olmayan tüm erkekler savaşa gelecek diye fermanı okumuş. Köylü bu sefer de kendi başına gelene kederleneceğine oduncunun oğluna haset etmeye başlamış. “Ne şanslısın oğlun ayağını kırdı savaşa gitmekten yırttı” ve çeşitli şikâyet, haset cümleleri ile konuşmaya başlamışlar. Oduncu sadece “Ne olacak bilemeyiz, yaşayıp görmek lazım” demiş… Sonra eklemiş “Siz olmuş olana tedbirinizi almış olun, yine de olan olursa hayıflanmayın, olana çare aramaya bakın, olacak olanlar için de plan kurmayın çünkü hiçbir şey sadece göründüğü gibi değildir.” Demiş. Masalımızın sonrasında ne olduğunu bilemeyiz elbet çünkü köylü askere giderken ben de oduncuyu kendi haline bırakıp yoluma devam ettim.
Merhaba dostlar, Masalcı Köylü illa ki bir masalla başla sohbete diye tutturduğu için sözü ilk ona bıraktım. Biz de yaşlı oduncu gibi sonuçta yaşanan her gün bittiğine göre bu afetlerde, eziyetler de bitecek deyip. Günümüzü en doğru ve verimli hali ile yaşamaya çalışacağız. Yaralarımızı sarmak, geleceğimizi iyileştirmek için çalışacağız, çabalayacağız.Sonuçta tabiat eli ile gelen felaketleri engelleyemeyiz. İnsan eli ile olana ise tedbir alabiliriz. Seller bölgemizi vurdu. Şimdi ne yapıyoruz deme vakti. Konu siyaset üstü, rant üstü çünkü. Bu sorunlar sadece mevcut iktidarın becerisi değil. Benim kişisel değerlendirmeme göre bu çarpık, plansız kentleşme 1938’de Atamızı yitirdikten sonra başladı. Her gelen bir öncekinin plansızlığına katkı sağlayarak şehirlerimizi, ormanlarımızı, tabiatımızı dümdüz etti. O halde bizler yurdumuzu korumak için ne yapacağız? Belediye izin vermiş olsa bile kendi arsamızı plansız projesiz bir müteahhide emeksiz üç para için satmayacağız. Ekip biçeceğimiz tarlamız imara açılsa bile hemen üstüne garabet on, on beş katı dikmeyip, toprağımızı işlemeye devam edeceğiz. Eğer bizler şehrimize, toprağımıza, ormanımıza yani tüm kıymetlerimize sahip çıkıp üç para için onları takas etmezsek emin olun kimse bize bir hal getiremez.
Üzgünüz, öfkeliyiz, kınıyoruz… Haklıyız evet. Haklı olmak şuanda hiç işimize yaramaz. Zaman yardımlaşma, ayağa kalkma ve geleceği yeniden sağlıkla inşa etme zamanı…
Bu günlük de bu kadar. Şimdilik sağlıcakla kalın dostlar.
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU