Neden arıcılık? Bu soru çok geliyor bana. O halde bir cevap vermek icap eder… Arıcılığa başlamam tamamen tesadüf. Öyle yüksek bir bilinçle veya bir anda erip de ben doğaya yerleşeceğim ve arıcı olacağım demedim. Her şey pandemi ile başladı…
Evvel zaman içinde bundan çok da uzak olmayan zamanda dünya denen gezegene bir hastalık musallat olmuş. Öyle böyle hastalık değilmiş, herkesi eve hapsetmiş. Kafasını dışarı çıkartana direkt musallat oluyormuş. Bu Dünya Gezegenin, Türkiye ülkesinin Bursa şehrinin Mudanya ilçesinde yaşayanlardan biriymiş kahramanımız. Ailesi ve iki kedileri ile diğer herkes gibi hapislermiş. Fakat bir fırsatını kolluyorlarmış bu illet onları yakalamadan köylerine kaçmak için. Sonunda bu fırsatı da yakalamışlar. Hemen hazırlıklar başlamış. Araba tıka basa doldurulmuş, kedilere de elbette yer ayrılmış. Çıkmışlar yola…
Gide gide Ilgaz’ın Yazı Köyüne varmışlar. Oradaki evleri kendine göre bir bahçenin içinde yaklaşık 200 yaşında ahşap bir evmiş. Dört duvar betondan kurtulduklarına mutlularmış. Tabiatın içindeoldukları ve kimseyle karşılaşmadıkları için de oldukça emniyettelermiş. İki kedilerine köyün kedileri arkadaşlık etmeye karar vermiş. Bir anda iki kedilerinin yanına yirmi civarı daha kedi eklenmiş. Tabii gelip giden onlarca köpeği listeye almıyoruz. O kadar kedi köpek misafir yetmiyormuş gibi bir de şehre gidip barınaktan hasta bir köpeği de kurtarmışlar. Adını da Akça koymuşlar. Böylecetüm aile ve kedi Romeo (10 yaşında), diğer kedi Günizi (2 yaşında) ve köpek Akça (geldiğinde 6 aylıkmış) ermişler muratlarına.
Hatta gökten üç elma tam düşüyormuş ki kahramanımız elmalara demiş ki biraz daha havada kalın. O üç elma da Newton’a inat havada asılı kalmışlar. Böylece biz çıkalım kerevetine diyemeden masalı anlatmaya devam etmek de bana düştü. Çünkü masal bitmemiş henüz…
Kahramanımız köyde öyle iyiymiş ki sağlığa dair tüm problemleri de çözülmüş. Hatta üstüne 47 kilo bile vermiş ama bu başka bir masal…
Eveeet nerede kalmıştık? Hah tamam sağlığına da kavuşan kahramanımız. Bu pandemi denen illette ters yüz gelen işlerini toparlamaya başlamış. Gerçi kimin işi tersyüz gelmedi ki bu illette? İlk iş şirketini kapatmış. Sonuçta şirket olduğu yerde duruyor ama ödemeler olduğu yerde durmuyormuş. Ardından yapmayı becerdiği tüm işleri listelemiş. O işlerden bazılarını köyden hiç çıkmadan yapabileceğini görünce hemen onlara dikkatini vermiş. Bu illettebir de yeni bir kahraman varmış, adı da“ZOOM”muş. Bu zoom herkesi evinden çıkmadan bir araya getiriyormuş. Bizim kahramanımız da zoomla çok iyi arkadaş olmuş. İşlerini yavaş yavaş oradan düzene koymaya başlamış. Her şey keyifle ilerliyormuş ama kahramanımız madem köyde yaşıyoruz köye dair de bir girişim başlatmalıyım demiş. Vee, başlamış araştırmaya. Önce inek alayım demiş. Süt satmak için. Ama konuyu inceledikçe bakmış ki bu işin sonu kötüymüş. Çünkü önünde sonunda o ineklerin kesilmesi gerekiyormuş. Kahramanımız da demiş ki; “Ben o kadar el bebek gül bebek büyüttüğüm canlarımı kesemem de kestirmem de” böylece bu girişim yatmış. Kahramanımızın ailesinin bir miktar toprağı varmış işlemek için. Bu sefer kahramanımız ekip biçmek üzere girişimler araştırmış. Hatta topraksız tarım, dikine tarım bile araştırmış ama bu sefer de ekipman engeli çıkmış önüne. Çünkü yapmak istediği tarım modeli için bulunduğu yörede kiralık ekipman yokmuş. Satın alayım demiş. Ama sadece dediğiyle kalmış ve bu ihtimal de suya düşmüş.Kahramanımız katiyen pes etmemiş.Kazları ve tavukları incelemiş, amaaaa işin sonunda yine canların kesimi varmış. Bir gece halası kahramanımıza demiş ki “madem kesmek istemiyorsun arılara baksana, onları kesemezsin sonuçta” Bu ihtimal kahramanımızın aklına çok yatmış.Başlamış arıları okumaya. Okudukça bilenleri bulmuş, üniversiten hocalarla konuşmuş, bilimsel arıcılık yapan yatırımcılarla ahbap olmuş. Böylece aylar ayları kovalamış. Sonbahar, kış gelmiş, geçmiş… Gelmiş ilkbahar. Baharla beraber de arıların uçmaya, çalışmaya başlama zamanı gelmiş. Tüm kış çalışıp tüm hazırlıklarını yapan kahramanımızın tek eksiği arılarıymış. Nisan ayının son haftasında arıları gelip de,onları kovanlarına yerleştirdikten sonra kahramanımızdan mutlusu yokmuş. Çünkü arılar öyle mucizevi canlılarmış ki onlarla geçen her gün, her saniye yeni bir sürprizle karşılaşıyor ve şaşkınlık içinde aldığı her nefese şükrediyormuş kahramanımız…
Sevgili dostlarım masalımıza burada küçük bir mola veriyoruz. Bir başka zaman kaldığımız yerden anlatmaya söz vererek. Çiftçi olma hevesimin peşinden koşarken kesip yiyemeyeciğim ya da trilyonlarca lira sermaye bağlamayacağım bir iş olduğu için arıcılığa başladım. İyi ki de hayatımda böyle bir tesadüf oldu.
Çünkü arılar insanın tüm yaşam paradigmalarını ters yüz edecek kadar mucizevi canlılar. Arıcı bir abimin dediği gibi “Arılar tüm hayvanlar aleminin peygamberlerdir.” Ve bu da bir başka hikâyedeyip, şimdilik sağlıcakla kalın.
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU