Kastamonu’nun tarihi korunmuşluğu, antikçağdan başlayan süreçle hem Beylikler hem de Osmanlı Dönemlerine ait çok sayıda tarihi, anıtsal nitelikte eserlerimizin varlığı Anadolu tarihi içinde bir ayrıcalık sağlar. Ancak bu özellik sadece Kastamonu’ya aittir desek biraz haksızlık yapmış oluruz. Özellikle Batı Karadeniz geneli ve Safranbolu’ya baktığımızda benzer bir korunmuşluğu görürüz. Ama tabi hem eser sayısı hem de medeniyet çeşitliliği bakımından ele alındığında Kastamonu’nun öncülüğünde Batı Karadeniz Bölgesi bu konuda ülke genelinde oldukça şanslıdır.
Bölgesel anlamda bakıldığında eğer tarihsel düzlemde düşünüp bugünün sınırlarını yok saydığımızda Batı Karadeniz olarak aynı kültürel devamlılığın birer mirasçılarıyız. Böyle bakıldığında ortak mirasın temsilcileri olarak başta kültürel politikaların oluşması sonrasında da turizm destinasyon planlamalarında da ortak düşünmek faydalı olacaktır.
***
Batı Karadeniz Bölgesinde Kastamonu ile birlikte tarihi eserin en çok olduğu il Karabük, burada da Safranbolu’dur. Özellikle Safranbolu’nun 1994 yılında Dünya Kültür Mirası Kalıcı Listesine girmesiyle ünü dünyaya yayılmıştır. Safranbolu ilçe merkezi ve eskiden bağcılığın yapıldığı mahaller gibi ilçe yakındaki Yörük Köyü de 300 yıllık yapısını korumuş ve önemli bir kültür ve turizm merkezidir.
Yörük Köyü Safranbolu-Araç yolunun 11. km’sinde kalır ve anayoldan sadece 1 km içeridedir. Köyde en eskisi yaklaşık 4 asırlık olmak üzere çok sayıda konak, cami, çamaşırhane gibi yapılar, Arnavut kaldırımlı yolu ve mezarlıkları ile birlikte olduğu gibi korunmuştur. Yani eğer gerçekten Osmanlı Dönemi bir yerleşime yolculuk yapıp, en azından mekân ve çevre olarak görmek isterseniz Yörük Köyü tek kelime ile bir zaman tünelidir.
Yörük Köyü’nün antik tarihini geçip Türk tarihine baktığımız ilk kurucularının Oğuzların Kayı boyunun Karakeçili Aşiretine bağlı kollardan biri olan ve Hüseyin, Hacı ve Davut adlı 3 kardeşin önderliğinde büyük bir Yörük aşireti olduğu söylenmektedir. Keza Yörük Köyü yakınlarında Hacılar Obası ve Davutlar Obası köyleri de bulunmaktadır. Aynı zamanda köyün kuruluşunda ismine atfen bölgedeki konar-göçer aşiretlerin zaman içinde yerleşik yaşam için bu köyü seçtiği belirtilir.
Yörük Köyü 1950’li yıllara kadar bir Bektaşi Köyü olarak bilinir ve birçok konakta bu kültürün izleri açık bir şekilde görülmektedir. Kültür Bakanlığı tarafından 1997 yılında gerçek bir Türk-Türkmen Köyü oluşu ve tarihi yapılarının görkemi nedeniyle Kentsel Sit kapsamına alınan köyde 100’e yakın tescilli yapı bulunmaktadır.
Köyün Bektaşi yapısına gelince… Yörük Köyü sakinlerinin de bölgenin genelinde olduğu gibi Osmanlı İmparatorlu Döneminde İstanbul ile sıkı bağlantıları bulunmaktadır. Yörük Köyü sakinleri İstanbul’da fırıncılık, börekçilik gibi işleri gurbet mesleği yapmışlardır. Ancak kendi toprakları ile olan bağları asla kesilmez ve İstanbul ile olan bu yoğun iletişimi içinde buradaki Bektaşi inancıyla da içli dışlı olurlar. Bazı belgelere göre İstanbul’daki Şahkulu Sultan Dergâhı Mehmet Ali Hilmi Dede Baba Vakfiyesi 1910 tarihli senet suretinde dergâhın Bektaşi tarikatına mensup olan bazı kişilerin Yörük köyünde yaşadıkları ifade edilir Aynı zamanda köyün mezarlığındaki mezar taşları incelendiğinde; köy halkının çoğunluğunun Bektaşi tarikatına mensup oldukları görülür.
Köyün mezarlığında Osmanlı Dönemi 47 mezardan 20 kadarı Bektaşilere aittir. Bu mezarlardan erkek mezar taşlarında başlıklar 12 terk veya dilimlidir. Her bir dilim bir imamı simgelediği için, 12 imam bu tür başlıklarda Bektaşiliği sembolize etmektedir.
***
Köyün korunan mimarisinin de köy ahalisinin İstanbul ile olan iletişiminin etkili olduğu ortaya konmuştur. Özellikle gurbet mesleğinde başarılı olanlar biriktirdikleri paralarla İstanbul Boğazı’nda gördükleri yalılara benzer yapıları köylerine yaptırmışlardır. Bu evler birbirlerinin önünü kapatmayacak şekilde iki ya da üç katlı olarak inşa ediliyor. İşte bu evlerde yapı malzemesi ve tarzı kısmen yöre mimarisini kısmen de İstanbul yalı tarzını içerirken yaklaşık 300 yaşında olan Kasım Sipahioğlu Konağı gibi bazı konak örneklerinde de Bektaşilerin üçler, beşler, yediler ve on iki imam inancına ait semboller ahşap ve tavan işlemelerine yansımış durumda. Konaklar, Kastamonu’da bazı örnekler gibi haremlik ve selamlık denen iki bölümlüdür.
Yörük Köyü konaklarının bir ilginç özelliği de Anadolu kırsal mimarisindeki kümeleşmeler yerine ana cadde üzerine sıralı ve bitişik nizamda yapılmış olmalarıdır. Ama tabi ki arka cephede kalan noktalarda her bir evin bahçesi de bulunuyor. Bu noktada bu yerleşim tarzı yine İstanbul Boğazındaki yalıların sıralanışı hatırlatmaktadır.
Köyün konaklarında ilginç bir detay da, kapılarda yer alan iplikler. Konak sahibinin evde olmadığını, ancak yakın bir yerde ise hemen döneceğine delalet kapılar tek çemberli bağlanan iplerle gösterilirken, konak sahibi hemen dönmeyecekse daha çok ve sık bağlanarak gösterilmekte.
Anadolu kırsal yapılaşma tarzından farklı bazı noktalar olsa da köyün yine meydanı bulunmakta. Çökön Meydanı adı verilen bu meydan küçük ama oval tarzı ile köyün merkezini oluşturmakta. Günümüzde köyün meydanını bu güzel ve eski konakların dışında bir de dünyaca ünlü opera sanatçısı merhum Leyla Gencer’in (1928-2008) büstü de süslüyor.
Köyün yerleşim tipolojisi, 300 yıllık konakları yanında hem turizm açısından ilgi gören hem de kültürel bir yapısı olan bir başka unsuru da çamaşırhane. Kastamonu’nun köylerinde görülmeyen bu çamaşırhaneler Safranbolu ve Çankırı’da görülüyor. Yörük Köyü çamaşırhanesi yaklaşık 350 yıllıktır. Bugün sanat galerisi olarak kullanılan çamaşırhanede de Bektaşi geleneğinin izleri görülürken bir taraftan da ortadaki çamaşır yıkama yeri farklı boylardaki kadınlar düşünülerek farklı yüksekliklerde tasarlanmış.
***
Yanımızda bu Osmanlı köyü, Safranbolu’nun olduğu gibi hepimizin kültür mirası. Köyün olağanca korunmuşluğu elbette köy sakinlerinin duyarlılığı ile alakalı. Köy zaten 1997 yılında kadar bu şekilde korunduğu için Kent Sit olarak ilan edilmiş. Ve zaten daha önceden bir turizm merkezi haline gelmiş olan köyün daha da tanınır olmasını sağlamış. Bugün köyde, köyün tarihsel yapısına aykırı neredeyse hiçbir şey görünmemekte. Böyle olunca da köy, turizmden muazzam bir ekmek yiyor (Pandemi koşulları haricinde). Köydeki konaklarda günlük yaşam devam ederken bir taraftan bazıları pansiyona, kültür merkezine dönüştürülmüş. Köy kahvesinin yapısına dokunmadan turizme hizmet eder hale getirilirken, ev altı işlikler cafe, yemek salonu gibi turistlere yönelik hizmet mekânları haline getirilmiş. Köye girişte kocaman bir otoparkın olması köyü doya doya rahatça yürüyerek keşfetmeye izin veriyor. Aşırı hiçbir şeyi olmadığı, gözünüze ürün sokulmadığı, tabela tırmalamasının olmadığı sokakların bazılarına Leyla Gencer, Cemil İpekçi ve Gülgün Feyman gibi köklerini köyden alan ünlülerin isimleri size eşlik ediyor.
Kastamonu’ya yakın, oldukça yakın Yörük Köyü Kastamonulular içinde kısa mesafeli bir turizm destinasyonu. Osmanlı’ya TV dizileri haricinde yolculuk yapmak, bir nebze tanımak ve güzel bir nefes ile soluklanıp, yöre bağlarından toplanmış yapraklarla yapılan sarmalar ve ev baklavası eşliğinde kızılcık şerbeti ile ağzını tatlandırmak isterseniz Yörük Köyü oldukça ideal bir hedef.
MURAT KARASALİHOĞLU