1 Meslek 1 Hayat söyleşilerinin konuğu yazar, eğitimci, halk bilimci Nail Tan soruları, kendisine özgü bir yolla betimlerken dile getirdiği konular, yaşamından izler taşıyordu.Kastamonu, şehir, kültür ve iş yaşamının ilginç bir yansıması olarak gerçekleşen röportaj, geçmişin geleceğe tuttuğu ışıkla aydınlandı.Değer üreten insanlar için hayat, geride bırakılan bir süreç değil; eğitici örneklerle başkalarına yol gösteren tükenmez kaynaktır. Üzerinden geçen zaman, kültür ve edebiyat eserleri ile sanatsal yapıtları yaşlandırmayıp, değerini artırır.
Bazı yaşam hikayelerini; okuyup, bitirdikten sonra hiç unutmaz, hatta fısıltısını duymayı sürdürürüz. Özgeçmişini dinleyerek, söyleşiye başlamak isteğimi ilettiğim eğitimci, yazar Nail Tan; “Özetin özeti bir özgeçmiş sunayım size”, diye söze giriyor ve anlatıyor;
“Kastamonu Araç Kavacık köyünde 10 Aralık 1941 tarihinde doğdum. Babam Jandarma Çavuşluğundan polisliğe geçen Remzi Tan, annem ise aynı köyden akrabası Rafiye Tan. Üç kardeşiz; Özdemir, Nail, Nevzat.
Öğretim hayatında bitirdiğim okullar şunlar: Kastamonu Merkez Abdülhakhamit İlkokulu (1953), Göl İlköğretmen Okulu (1959), Kastamonu Lisesi (1960), Bursa Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü (1962, Birincilikle), Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü (1973, Birincilikle), Genelkurmay Başkanlığı Millî Güvenlik Akademisi (1983) ve Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1991). Asıl mesleğim Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği ama 1970 yılından itibaren görev aldığım Kültür/Kültür ve Turizm Bakanlığındaki folklor/halk bilimi birimindeki idarecilik görevim ve bitirdiğim sırasıyla şunlar: Kastamonu Merkez Kavak Köyü İlkokulu Başöğretmenliği (1959-1960), Van Alparslan İlköğretmen Okulu Edebiyat Grubu Öğretmenliği (1962-1965), Kastamonu Kız İlköğretmen Okulu Edebiyat Grubu Öğretmenliği ve Md. Yardımcılığı (1965-1968), Yedek Subaylık Dönemi (1968-1970), Mardin Kız İlköğretmen Okulu Edebiyat Grubu Öğretmenliği (1970, üç ay), MEB Millî Folklor Enstitüsü Md. Yrd. (1970-1973)”
Araştırmacı, kültür bilimci Nail Tan, iki kamu yönetimi eğitim kurumu dolayısıyla halk bilimci ve üst düzey yönetici olarak da yeni meslekler edindiğini ifade ediyor. Gazi Üniversitesinde yedi yıl halk bilimi/folklor dersi okuttuğunu sözlerine ekliyor.
1959 yılından emekliye ayrıldığı 1998 yılına kadar; Millî Folklor Araştırma Dairesi Başkanı, KB Başmüşaviri , KB/KTB Millî Folklor Araştırma Dairesi Başkanı, KTB Güzel Sanatlar Gn. Md. Yrd., KTB Ankara Devlet Halk Müziği Korosu Uzmanı, KTB Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürü olarak görev yapan Tan, emeklilik döneminde ise Türk Dil Kurumu Türk Destanları Projesi Uzmanı olarak hizmet vermiş.
Yayınlanmış 65 kitabı bulunan Nail Tan, Kastamonu Gazetesi’nde 15 yıldır köşe yazarlığı yapıyor.
“Öğretmenlik, yöneticilik ve kültür araştırmacılığı yaptım. Şiir, radyo oyunu, oyun ve roman da yazdım. 400 civarında uzun makalem kitap ve dergilerde yer aldı. 38 ülkeye gittim. Çoğunda uluslararası sempozyumlara katıldım. Yurt içinde ve dışında katılıp bildiri sunduğum kongre, sempozyumların sayısı 100-150 arasındadır. Yirmiyi aşkın ödül sahibiyim” diyen Nail Tan özgeçmişini paylaşmayı şu sözlerle tamamlıyor:
“İlkokul öğretmeni Mefharet Canlı ile evliliğimden (1965) doğan oğlum Prof.Dr. Mustafa Özgür Tan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, eşi Prof.Dr. Funda Uysal Tan da Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesidir. Torunum Defne Bilkent Üni. Endüstri Mühendisliği Bölümünde öğrenci.1970 yılı sonundan itibaren Ankara’da oturmakta her yıl birkaç defa Kastamonu’ya gelip gitmekteyim. Tabi koronavirüs salgını döneminde aksadı. Araç Kavacık köyündeki evimiz ve arazilerimiz de duruyor”
İnsanlar, milletler ve tüm toplumlar için yaşamın başladığı yer olan aile ile ilgili bilgilerin ardından bir çok alanda başarılı çalışmalar yapmış olan, bol ödüllü konuğumuz Nail Tan’dan mesleği, iş yaşantısı hakkında bilgi almak isteğimi iletiyorum. Şu sözlerle anlatıyor:
“Türkiye’de üniversitelerin çok az (İstanbul, Ankara, İTÜ, ODTÜ, Ege, Atatürk gibi) olduğu, eğitim enstitülerinin fakülte gibi sayıldığı dönemde güçlükle (parasız yatılı) iki yıllık yüksek öğretim yapabildik. Orta öğretimde öğretmen sayısı çok azdı. Bir öğretmen beş derse girebiliyordu. Ben, birinciliğim dolayısıyla, parasız yatılı ilköğretmen okullarında öğretmenlik yapmak üzere seçildiğimden öğretmenlik görevim daha da ağırlaşmıştı. Yatılı öğrencilerin yeme, içme, barınma, sağlık ihtiyaçlarıyla da ilgilenmek, gece nöbetleri tutmak zorundaydık. Van Alparslan İlköğretmen Okulundaki üç yıllık tecrübeden sonra Kastamonu Kız İlköğretmen Okulunda daha başarılı üç ders yılı yaşadım. İki yıl üst üste Millî Eğitim Bakanlarının imzasıyla “teşekkür” ödülüne layık görüldük. Bakanlık merkez teşkilatına 1970 yılı sonunda atanmamda sicilimdeki bu ödüllerin rolü çok büyük oldu.
1970-1988 yılları arasında Türk Dili ve Edebiyatı/Edebiyat Grubu Öğretmenliği artık geride kaldı. Halk edebiyatı alanındaki öğrenimimiz dolayısıyla halk bilimi/folklorun halk edebiyatı alanında Van’da derlemeler yapıp, halk bilimi dergilerinde yayımlamıştık. Bu çalışmalar bizi MEB Millî Folklor Enstitüsüne taşıdı. Ankara’da bürokraside siyasetçi, iş insanı, mütegallibe çocuklarının şansı vardı. Zaten bürokraside makam sayısı da çok azdı. Ankara’da tutunup bir makama gelebilmek için her memurun çalıştığının iki katı gayret sarfetmem gerekti. Bilgi eksiğimi gidermek için çok okudum. Kurslara katıldım. Eşimi ve 1968 doğumlu oğlumu çok ihmal ettim. Allah’tan eşim Mefharet eğitimliydi. Çocuğumuz ilkokula başlayıncaya kadar öğretmenlik yapmadı. Ev işleriyle o ilgilendi. Yaklaşık 24.000 devlet görevlisinin her yıl sınava girip içlerinden sadece 80 kişinin sınavı kazandığı Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünde 1972-1973 akademik yılında öğrenim görüp birincilikle bitirmem Başbakanlık Kültür Müsteşarlığında Millî Folklor Araştırma Dairesi Başkanlığına atanmamı sağladı. Maaşım da bir kademe arttı. Görevinde başarılı olup daha üst makamlara atanmak her bürokratın amacıdır. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim 1960’lı, 1970’li yıllarda Bakanlıklarda atamalarda %75 liyakata, sicile bakılıyordu. Yoksa yükselmem mümkün olamazdı.”
Ankara’daki imkânlarla mesleğinin çatallanıp, çoğaldığını ifade eden Nail Tan’in,Eğitim Enstitüsünde başladığı şiir, öykü yazma yeteneğini geliştirerek, başta Hisar, Türk Edebiyatı, Çağrı olmak üzere dönemin önemli edebiyat sanat dergilerinde yazıları yayınlanmış. Birçok şair, yazar, ressam tanırken, Eşiyle birlikte Devlet Tiyatroları’ndaki bütün oyunları izleyip, Ankara Radyosundaki konserlere gitme alışkanlıklarından mutlulukla söz ederken mesleki başarısındaki kendi gayretine de şu cümle ile vurgu yapıyor:
“Tabii folklor derneklerinin faaliyetlerine görevim gereği mutlaka katılıyordum. Ne mutlu ki Kastamonulu hiçbir siyasetçinin yardımı olmadan Genel Müdürlüğe kadar yükseldim.Mesleğim sonunda şöyle oldu: Türk dili ve edebiyatı öğretmenliği, üst düzey kamu yöneticiliği, halk bilimci, yazar.
“Çalışma hayatında karşılaştığınız sizietkileyen anılarınızı paylaşır mısınız?” diye soruyorum, Nail Tan içtenlikle yanıtlıyor:
“37 yıl devlet ve 6 yıl süren gönüllü devlet hizmeti (TDK’de maaş almadan uzmanlık) sırasında o kadar çok çalışmalarımı yönlendiren anı var ki, hangi birini söyleyebilirim? Aldığımız kamu yöneticiliği eğitimi dolayısıyla TBMM’de güven oyu almış her hükûmetin programını uygulamak, kanun ve yönetmelikler çerçevesinde görevimizi tarafsız olarak yürütmek gerekiyordu. Böyle çalışıyordum. Onun için solcular beni sağcı, sağcılar ise solcu görüyorlardı. “Bitaraf olan bertaraf olur.” durumundaydım daima. Kamu yöneticiliğinde en çok bu durumdan şikâyetçiydim. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 Askerî darbelerini yaşadım. Çok şükür 1998’de hiç sürgün yaşamadan emekliye ayrıldık.
KB/KTB’de üst düzey yöneticiliğim sırasında yüz yüze 12 Bakanla çalıştım. Her birinin yönetim anlayışı farklıydı. Özellikle CHP’li Bakanlar çok kadrocu ve ideoloji sahibiydiler. Kitaplardaki Atatürk dönemi CHP’sini benimsemiştik gençliğimizde. Sükutuhayale uğradık. Görevden alınmamız için olmadık soruşturmalar geçirdik. Örnek vermek gerekirse; Üye olarak katıldığımız kitap basımı ihale komisyonunda, baskısı yapılan bir kitabın ihalesinde teklif mektubunda forma bedelinin (en düşük) rakamla yazıldığı, oysa hem rakamla hem de yazıyla yazılmadığı için devleti zarara uğrattığımız. Tabii mahkemede devleti zararı uğratmadığımız ortaya çıktı ama Yayımlar Dairesi Başkanı Ahmet Yüzendağ üzüntüden kansere yakalanıp öldü.
İkinci örnek; Muazzez Abacı, İzzet Altınmeşe, Belkıs Akkale, Kâmil Sönmez, Süreyya Davulcuoğlu gibi tanınmış sanatçıları Turgut Özal’ın isteği üzerine Bakanlığımıza atadığımız için soruşturma. Tabii, bu haksız soruşturmadan ceza almadık.
Üçüncü örnek ise; Yılmaz Öztuna’nın Türk Musikisi Ansiklopedisi’nin basılması için Yayın Kurulunun aldığı kararda imzamın bulunması dolayısıyla soruşturma. Prof.Dr.Nevzat Atlığ’ın inceleme raporunun çok kısa olmasına göz yummamız suçmuş. Tabii, bu soruşturma da beraatle sonuçlandı ama Bakan amacına ulaştı.
Birlikte görev yaptığım Bakanlar içinde en beğendiklerim Prof.Dr. Talat Sait Halman, Avni Akyol, Cihad Baban, İlhan Evliyaoğlu, Agâh Oktay Güner ve İstemihan Talay oldu diyebilirim: Namık Kemal Zeybek’e Alevi olduğum söylenmiş. Önceleri soğuk durdu. Sonra iftirayı anladı, Aleviliği iyi öğrendi. Atatürk Albümü’nden dolayı Genel Müdür Mehmet Özel ve bana takdirname gönderdi.
Çalışma hayatımda nasihatlarıyla, uyarılarıyla destek olan bazı kişileri de anmadan geçemeyeceğim: Dr. Mehmet Önder (Kültür Müsteşarı), İsmet Parmaksızoğlu (Müsteşar Yardımcısı), Cahit Külebi (Müsteşar Yardımcısı), Dr. Cahit Kınay (Müsteşar Yardımcısı), Aytuğ İzat (Müsteşar Yardımcısı), H. Avni Özbenli (Millî Folklor Enstitüsü Müdürü), Feyzi Halıcı (Konya Senatörü), Orhan Şaik Gökyay (Şair, Edebiyatçı), Ord.Prof.Dr. A. Süheyl Ünver, Prof.Dr. Şükrü Elçin, Prof.Dr. Sedat Veyis Örnek, Prof.Dr. Metin And, Prof.Dr. Ahmet E. Uysal.”
Yoğun bir çalışma yaşamı ile onu destekleyen sosyal kültürel etkinliklerle dolu dolu geçen hayatında mutlaka keşkeleri de vardır diye düşünüp, mesleği için neleri feda ettiğini soruyorum.
Nail Tan; “Edebiyat Grubu/Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğinde karar kılıp Ankara’da halk bilimci, kamu üst düzey yöneticiliği görevine geçmeseydim, üniversite öğretim üyeliği idealinin peşinde koşardım. Göl İlköğretmen Okulu ve Eğitim Enstitüsünde adlarının önünde Prof.Dr. veya Dr. yazan kişilere hayranlık duyardım. Kitap kapağında adımı görmek, üniversitede ders vermek en büyük hayalimdi. Eğitim Enstitüsünden öğretmenim H. Avni Özbenli, Millî Folklor Enstitüsü müdürü iken beni yardımcısı olarak seçmeseydi ben de Kastamonu Kız İlköğretmen Okuluna döner, Dr. Mustafa Eski meslektaşımla aynı yolda yürürdüm. Akademik kariyer yapamadım ama Ankara’da oğlum M. Özgür Tan’ın iyi bir öğrenim görüp Prof.Dr. oluşuna şahit oldum, gurur duydum. Ayrıca, Gazi Üniversitesinde dışardan yedi yıl halk bilimi dersleri verdim, hatta bitirme tezlerine danışmanlık yaptım. Böylece üniversite de ders verme zevkini yaşadım.
Çok istediğim akademik kariyeri yapıp üniversite öğretim üyeliğine yükselemedim ama kamu yönetiminde çok az bürokrata nasip olan Genel Müdürlüğe yükseldim. Emekli maaşım da üniversite profesörlerinden daha fazla.
Eşime, çocuğuma yeterli zaman ayıramadım ama onların geleceğini garanti altına aldım.” diye cevaplıyor.
Nail Tan, kazanımlarını ise madde madde sıralıyor:
“Orta dereceli okul öğretmenliğini bırakıp Ankara’da Bakanlıkta üst düzey yöneticiliğe soyunmamın kazançları şüphesiz, akademik kariyer kaybına göre daha fazla olmuştur. Söz konusu kazançları şöyle sıralayabilirim:
- İki kamu yöneticiliği okulu öğrenimi: Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (1972-1973), Harp Akademileri Komutanlığı Millî Güvenlik Akademisi (1983, 6 ay).
- Ankara ve İstanbul’da önemli şair, yazarlarla tanışma, sanat çevresine dâhil olup şiir, roman, oyun, radyo oyunu dallarında eserler verme. Şair, yazar ansiklopedilerinde yer alma.
- Türkiye’nin önemli halk bilimcileri arasına girme. Bu alanda 40 civarında kitap ve çok sayıda makale, bildiri yayımlama.
ç. Halk bilimi alanında yurt içi ve dışında tanınma dolayısıyla birçok toplantıdan davet alma. Devlet görevindeyken 18 ülkeye gittim. Emeklilik döneminde ülke sayısı 38’e çıktı.
- Türk halk bilimi alanındaki çalışmalarım dolayısıyla ulusal ve uluslararası yirmi ödüle layık görüldüm.
- Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünde Genel Müdür Yardımcısı ve THM Uzmanı olarak görev yaparken dost olduğum ressam ve heykeltıraşlar sayesinde resim koleksiyonculuğuna başladım. Edindiğim 96 tablodan oluşan koleksiyonu önce Kastamonu Valiliğine (2003), müze kapanınca da 2012 yılında Kastamonu Üniversitesine bağışladım.Daha ne olsun?”
Halk Bilim Uzmanı, Eğitimci yazar Nail Tan, Başkent Ankara’da yaşayıp da sosyal faaliyetlerden, STK’lerden uzakta kalmak mümkün olmadığına dikkat çekip, görev alanı olan halk bilimi/folklorla ilgili çok sayıdaki vakıf ve derneğe tarafsız hizmet vermek amacıyla üye olmadığını, faydasını da gördüğünü söylüyor. Üye olduklarını da su sözlerle anlatıyor:
“Sadece UNESCO’ya bağlı UNIMA adlı uluslararası kuruluşun (Gölge oyunu ve kukla sanatçıları birliği) üyesi oldum. UNESCO Türkiye Millî Komisyonunda folklor dairesi başkanı olarak uzun yıllar görev yaptım (Tüzük gereği).
Yüce Atatürk’ün kurduğu kurumlardan Türk Kooperatifçilik Kurumuna 1975 yılında üye olup Yönetim ve Denetleme Kurullarında görev yaptım. Karınca dergisinin yayın kurulunda görev aldım. Kurumun kurduğu Türk Kooperatifçilik Eğitim Vakfının da kurucu üyesiydim.
Meslek Odası konumundaki, KTB’ce 1986 yılında kurulan İlim Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği/İLESAM ‘ın kurucu üyelerindenim. Denetleme Kurulunda görev yaptım. Hâlen Onur Kurulu üyesiyim. Ayrıca, Azerbaycan Yazarlar Birliği üyeliğim (2004) sürüyor.
Bir dönem Genel Başkan Dr. Mehmet Önder ve İrfan Ünver Nasrattınoğlu’nu desteklemek amacıyla Türkiye Pakistan, Türkiye Almanya, Ankara Varşova Dostluk Derneklerine de üye olup bazı organlarında görev yaptım. 1955’te M. Fuad Köprülü ve dönemin önemli folklorcuları tarafından kurulan Folklor Araştırmaları Kurumunda da görev aldım. Ankara’daki Kastamonu STK’lerinin daima yanındaydım. Bir ara öyle oldu ki, her hafta sonu bir STK’nin faaliyeti sonucu yazı hayatım alt üst olunca 2005 yılında İLESAM dışında bütün STK’lerden ayrıldım.
En büyük katkıyı UNESCO UNIMA’ya yaptım. Kirada, kapanmak üzereydi. 2005 krizinde daire fiyatları düşünce 35.000 liraya bir daire alınmasını sağladım.”
“Sevinciyle, acısıyla geçen bunca yılda, iş yaşamınızdakibaşladığımız günler ile günümüz arasında değişim nedir?”
“İş yaşamı deyince 1970 sonunda Ankara MEB’de başladığım üst düzey kamu yöneticiliğini anlıyorum. Çünkü 1970-1998 son ve uzun dönem budur. 26 Mart 1971 tarihinde Kültür Bakanlığı kurulduğunda; Bakan ve Müsteşarlık Özel Kalemi, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Kütüphaneler Genel Müdürlüğü ve Millî Folklor Enstitüsü Müdürlüğü yaklaşık 150 personelle çalışıyordu. MSB’nin karşısında günümüzde Yargıtayca kullanılan U şeklindeki binanın bir kanadını kullanıyorduk. Bakanlığa Bağlı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ile Millî Kütüphane Müdürlüğü de personel, sanatçı bakımında geniş imkânlara sahip değildi. Bakanla müsteşarın on yıllık eski birer makam aracı dışında hiçbir makamın makam taşıtı yoktu. Müsteşar şehirler arası seyahatini tren veya otobüsle yapardı. Zaten hava alanı sayısı çok azdı. Devlet parasıyla uçağa ilk defa 1986 yılında bindiğimi hatırlıyorum.
Bakanlık merkez binasındaki üç genel müdürlükte; birer Genel Müdür, birer yardımcı ve üçer şube müdürü bulunuyordu. Müsteşar yardımcısı (Cahit Külebi) tekti. İdarî görevler bu kadar azdı. Makamların yan ödemeleri Personel Kanunu ile kaldırılmıştı (1970). Herkes kıdemine göre aldığı maaşla idarecilik yapıyordu. Yemeklerimizi (öğle) evden getiriyorduk. Saraçoğlu Mahallesi’nde sadece beş lojman vardı ve onda da Müsteşar Mehmet Önder, Yardımcısı Külebi kalıyordu.
Makam masaları, kullanılan daktilo, teksir makinesi, delgeç hepsi mütevazı idi. Devlet Malzeme Ofisince temin ediliyordu. Odaların tabanları, pencereleri, perdeleri bütün bakanlıklarda birbirine benzerdi. Taşra ile haberleşme normal posta ile olur, mektuplar 2-7 gün arasında illere ulaşırdı. Çok acil durumlarda üst makamın izniyle telgraf çekilir veya 1-4 saat beklemeli telefon açılırdı. Bütçe çok sınırlıydı. Denk bütçe anlayışı hâkimdi. Her birim, yıl sonuna kadar kanunla tahsis edilen ödeneği harcardı. Borçlanmak yoktu. Kırtasiye ödeneği çoğu zaman yıl ortasında biterdi. Tanıdığımız okul müdürlerinden kâğıt, toplu iğne, karbon kâğıdı temin ederdik.
Dairemizin görevi il il, köy köy gezip halk kültürü ürünlerini derleyip arşivlemekti. Taşrada dolaşırken ucuz misafirhaneye gündeliğimiz ancak yeterdi. Devlet parası harcanırken tasarruflu olmak zorundaydık.
Günümüzde devlet daireleri, belediyeler lüks otel, iş yeri gibi. Makamlar oda tefrişinde birbiriyle yarışıyor. Makam araçlarının sayısı, masrafı hesaplanamıyor. Üst yönetim, taşra görevlerine uçakla veya lüks makam aracıyla gidiyor. Yan ödemeler, huzur hakkı, çift maaş var. Öğle yemeği parasının çoğu devletten. Neredeyse her memurun önünde bir bilgisayar. Bazı devlet kuruluşları, belediyeler borçlanabiliyor. Bu israf, şaşaa bir hükûmetin elinde patlayacak mutlaka. Devlet halka hizmet etmeli. Memuruna, kendine hizmet öncelikli olmamalı. (Sürecek)
MİNE ÖZGÜR