Bilindiği gibi Türkiye, coğrafi konumu dolayısıyla bir deprem bölgesidir. Önemli fay hatları üzerindedir. Tarih boyunca birçok defa büyük tahribatlar yaşamış, en sonunda İstanbul, Yalova, İzmit, Sakarya ve Bolu depremleriyle yüz yüze gelmiştir. Neredeyse her yıl bir veya birkaç ilimizde beklenmeyen, devlet bütçesini zorlayan depremler yaşanmaktadır. 2021’de İzmir’le yetiniriz inşallah. Ayrıca, iklim krizi nedeniyle sık sık heyelan, sel felaketleriyle karşılaşılmakta, plansız kentleşme sonucu ilçeler, mahalleler haritadan silinecek duruma düşmektedir. Deprem tehlikesi dolayısıyla başta İstanbul olmak üzere birçok şehirde eski yapıların yıkılarak yerine depreme dayanıklı, sağlıklı yapılardan oluşan kent alanları oluşturulmakta, yani “Kentsel dönüşüm” projeleri uygulanmaktadır. Birçok şehir nüfusu bir milyonu aşarak Büyükşehir statüsüne geçmiş, kaymakamlıklara bölünmüş, köyler mahalle yapılmıştır. Kısacası, 21. yüzyıl Türkiyesini artık 20. yüzyıl yönetim bilgisiyle yönetmek zorlaşmıştır.
Elbette TODAİE’den “Kamu Yönetimi Uzmanı” diplomasına sahip bir eski üst düzey yönetici (genel müdür) olarak, kamu yönetiminin bir bilim dalı olduğunu biliyoruz. Kaymakam ve valilerin özel eğitimden geçmelerini doğru buluyoruz. Ancak, bazı istisnai durumlarda, söz gelimi deprem, sel felaketine uğramış illerde, ilçelerde, kentsel dönüşümün ivedilikle gerçekleştirilmesi gereken yerleşim yerlerinde, kuraklık çekilen illerde mühendis kökenli vali, kaymakamların daha başarılı olacaklarına da inanıyoruz. Hemen mülkiye geleneğine bağlı kamu yöneticilerinin itirazını duyuyoruz: “Vali, kaymakam şehir, bina projesi çizmez, yanında Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığının il müdürleri ve mühendisleri vardır. Onları çalıştırır. Çalışmalarını denetler. Ayrıca, bilgi ve tecrübelerinin yetmediği durumlarda merkezî hükümet ve üniversitelerden destek alır.” Kamu yönetiminde, deneyimli danışman, işinin ehli teknik eleman, liyakat esas alınarak yapılmış atamalarla itirazlarınız yerden göğe kadar haklıdır. Gelin görün ki, Anadolu gerçeği tamamen farklıdır. Sayısı 200’ü çok aşmış üniversitelerden mezun mühendis, teknik elemanlar aynı seviyede iş yapma bilgi ve becerisine sahip midir? İl müdürleri, yardımcıları, şube müdürleri 1950’den itibaren (geçmiş yılları bilinçli yaşamadığım için değerlendiremiyorum) çoğunlukla partiye, partiliye yakınlık ölçütüne göre değerlendirilmemişler midir? Liyakatın, tecrübenin ön planda olmadığı bir ortamda seyrek de olsa mühendis vali, kaymakamın daha başarılı olacağına hiç şüphemiz yoktur. Yeter ki, bir mühendis vali, kaymakam taşranın henüz öğretim kadrosunu bile tamamlamamış Mühendislik Fakültesinden mezun olmasın. Partiye bağlılık beyannamesi verdiği için kaymakam, vali yapılmasın. Bakınız önümüzde güzel bir örnek var. Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca. Bakanların atandıkları bakanlıkla ilgili öğrenim görmüş olmaları şart değildir. Geçmişte Dr. olmayan birçok sağlık bakanı geldi geçti. Ancak, koronavirüs salgını döneminde bir doktorun sağlık bakanı atanması çok yararlı sonuçlar verdi. Karmaşık toplumsal yapısı, gergin siyasi ortamı ve terör tehditleri dolayısıyla salgın döneminde görev yapmak daha da güçleşmişti. Dr. Fahrettin Koca, her vatandaşın, basın mensubunun sorusuna bilimsel açıklama yaparak cevap verdi. “O sizin siyasi görüşünüz. Partinizin görüşü.” demedi.
Mühendis vali, kaymakam konusunu TBMM 16 ve 20. Dönem Kastamonu Milletvekili Araçlı hemşehrimiz Fethi Acar da yıllar önce dile getirmişti. Kendisi İnşaat Mühendisi olarak Karayolları teşkilatında uzun yıllar görev yapmış; bazı teknik zorunlulukları kaymakam, valilere anlatmanın, kabul ettirmenin zorluklarını defalarca yaşamıştı. Mezuniyet ve siyaset anılarını kaleme aldığı Darbelerden Kesitler/Yokuşa Sürülen Millî İrade I-II kitabında (Ankara 2020, 346+400 s., Kültür Ajans Yayınları:396) bu konuda, yani mühendis vali konusunda Mühendis Başbakan Süleyman Demirel’le ilgili anılarını da yazmış (C I: s.189-192). Başbakan Demirel’in mühendis vali atama düşüncesi ne yazık ki 12 Eylül 1980 Darbesi dolayısıyla gerçekleşmemiş. Fethi Acar anlatıyor:
“Kasım 1979’da AP Azınlık Hükümeti (43. S. Demirel Hükümeti) göreve başlamıştı. Önceki yıllardaki çabalarımız sonuç vermiş, Kastamonu teşvikte ‘önceliğin önceliği’ olarak pilot il (Tunceli, Hakkâri, Bitlis, Ağrı, Kastamonu, Bingöl) kapsamına alındı. Süleyman Demirel sözünde durdu: Hükümete de Kastamonulu bir parlamenter (Sağlık Bakanlığına Senatör Münif İslamoğlu) aldı. Karayolcu Ekrem Ceyhun da Devlet Bakanıydı. O günlerde TBMM’de çalışırken Başbakan’ın beni çağırttığını haber verdiler. Makamına girdim. Yanında Ekrem Ceyhun da vardı. ‘Fethi, Ekrem’le de konuştuk. Bu kalkınmada öncelik verdiğimiz altı ile vali olarak mühendislerden atama yapacağız ve Karayolcu olmasını arzuluyoruz. DSİ’den de olabilir. Bu çalışmayı yapın.’ deyince şaşırmıştım. Demirel devam etti. ‘Başta Mülkiyelilerden büyük tepki geleceğini biliyorum. Ancak, bunu gerçekleştirmek durumundayız. Zira, bu iller 4-5 yıl içinde yani bir plan döneminde (5 yıllık plan) Bursa düzeyine (o günkü) gelebilir. Hedeflenen düzey bu. Bu da altyapıya ağırlık verilerek mümkün olacaktır. Öncelikle mühendislerin yapacağı işler olduğundan tepkiyi göğüsleriz ve de hep birlikte göğüslemeliyiz.’ diye izah etmişti. Kendisi DSİ Genel Müdürü iken bir baraj açılışından sonra akşam sohbette Adnan Menderes’in Demirel’i işaret ederek ‘Böyle on mühendisim olsa Türkiye’yi ayağa kaldırırım.’dediğini DP’li üstatlardan dinlemiştim. ………Bunun üzerine bir çalışma yaptık. Ancak, 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi yüzünden AP’nin bu projesi uygulanamadı. Özellikle deprem bölgelerinde ve bilhassa kentsel dönüşümün yoğun uygulanacağı illerde tepki de olsa burada bahsedilen fikrin uygulanması gerektiğini yönetime özellikle önermek istiyorum.”
Sayın Acar, devamı sayfalarda (190-192) 1980 yılına ait iki mühendis başarısını örnek olarak veriyor. Nisan 1980 ayında Adana sel felaketi sırasında bir haftada bozulan altyapyı onarıp ulaşımı sağlayan Karayolları Genel Md. Erdoğan Birhekimoğlu ile ERDEMİR’i üç ay içinde zarardan kâra geçiren Müh. Muzaffer Tugal. Başbakan Demirel, ikisine de takdirname yazdırmış. Muzaffer Tugal, başarısını şöyle anlatmış Sayın Acar’a: “Göreve geldiğimde baktım, atın önüne et, itin önüne ot koymuşlar. Yer değiştirdim. Atın önüne otu, itin önüne eti koydum. Bir tek daire başkanını ve bir genel müdür yardımcısını değiştirerek çok şükür bu sonuca ulaştık.”
Valinin görevlerinden biri il müdürlükleri ve mahallî yönetimler arasında koordinasyon ise diğeri de denetimdir. İşte bu noktada bürokratlık kadar teknotratlık da önem kazanıyor. Mevcut valilerin kariyerlerini araştıracak imkânlarım yok. Belki de içlerinde mühendis vali de vardır. Ancak, uygulamalarıyla, başarılarıyla ‘Mühendis valiniz var.’ dedirtenine henüz rastlamadık. Biz sadece öneriyoruz, akıl vermiyoruz. Biliyoruz ki ne seçilmişler ne de atanmışlar danışmanlardan pek hoşlanmıyorlar. Bakanlıklarda müşavir/danışman kadrolarının nasıl kullanıldığını yaşayarak gördük.
Türkiye hepimizin vatanı. Devletimizin güçlü, milletimizin huzurlu, müreffeh olmasından başka bir dileğimiz yok…
NAİL TAN