Yıl 1985.. Lise çağları.. Bıyıklarımız yeni terliyor.. Okuldan çıkar çıkmaz mahallede, Orman Bloklarının karşısındaki boş arsada alıyoruz soluğu.. Mevlut abi var, Nazmi’nin abisi.. Bizden epeyce büyük.. Futbol delisi.. Takımları o kuruyor.. Akşam ezanına kadar gözümüz toptan başka bir şey görmüyor..
Bir gün duyuyoruz ki, mahalleler arası turnuva düzenlenmiş.. Bir sevinç bir telaş hepimizde.. İçim içime sığmıyor.. Başlıyoruz antrenmanlara.. Teknik direktörümüz Mevlut abi.. Beyaz faniladan formalarımızı yaptırıyor.. Taktikler, görevler, uyarılar.. Kalede Turan Uysal.. Geride Mustafa Altıniğne, Hasan, Nazmi, Feyyaz.. Orta sahada Alper Tekebaş, Hakan, Ben, Mete.. İleride Ergün Özkan, Ümit.. Takım süper..
Beklenen gün gelip çatıyor.. Gazi Stadı’na gidiyoruz.. Zemin toprak.. Beton tribünlerde bekliyoruz.. Nihayet sıra bize geliyor.. O da ne.. Rakibin en kısa adamının omzuna geliyorum.. Seremonide bacaklarımız titriyor heyecandan, korkudan..
İlk kez o gün gördüm işte Sedat Hoca’yı.. Lacivert eşofmanıyla, hafif göbeğiyle, karakteristik yüz çizgileriyle, boynunda düdüğüyle babacan bir hakemdi sahada..
Maç başladı.. 1, 2, 3 yiyip duruyoruz golleri.. Ama Allah için çok iyi oynuyorum o gün.. 5-0 bitiyor maç.. Sahadan çıkarken Turan’la ikimizi çağırıyor Sedat Hoca.. Cumartesi stada antrenmana gelin diyor.. Dünyalar benim oluyor.. Yenilgiyi falan unutuyorum.. Eee, koskoca Kastamonuspor’un genç takımına çağrılıyorum.. Uyku girmiyor gözüme mutluluktan.. Çok sürmese de KSK maceramız bir kaç ay kırmızı siyahlı formayla çıkıyoruz idmanlara.. Sedat Hoca’nın gözünün içine bakıyoruz bir aferin için.. Adeta tapıyoruz hocaya..
Yıllar sonra KSK’da hasbelkader altyapı sorumlusu yönetici oluyorum.. Yine yollarımız kesişiyor sevgili hocamla.. Hep aynı duruş, hep aynı tevazu, hep aynı asalet..
Gerçek bir Kastamonuspor emekçisi. Hoca parasını alamaz kaçar, Sedat Hoca gelir. Yönetim istifa eder, Sedat hoca gelir.. Takım küme düşecek gibi olur, Sedat Hoca gelir.. Paranın adını anmaz.. Sevgiyle gelir.. Aşkla gelir.. Çoğu zaman bir teşekkür dahi edilmeden de gider.. Böyle bir adamdır işte Sedat Kızılcı..
Beş yıl önce yaşadığı rahatsızlıktan sonra pek çıkmıyor evinden artık..
Rotary Meslek Hizmet Ödülünü takdim etmek için ziyaretine gittiğimizde kâh gülerek, kâh hüzünlenerek yâd ettik geçmişi.. Sıcacık tebessümü ile, pırıl pırıl gözleri ile ısıttı içimizi.. Gözü gibi muhafaza ettiği tespih koleksiyonunu gösterdi bize..
Çok yaşa e mi Sedat Hocam.. Sağlıklı ve upuzun yaşa.. Üzerinde hakkının, emeğinin olduğu binlerce öğrencinin, sporcunun duasıyla çok yaşa.. Biliyorum, ne yapsak ödeyemeyiz hakkını.. Kuru bir teşekkür işte bizimkisi.. Eksik olma sevgili hocam..
Av. Evren Karaahmet