12 mart 2021 tarihinde İstiklâl Marşı’mızın TBMM’de kabulünün 100. yıl dönümünü coşkuyla kutladık. Millî Marş’ın şairi Mehmet Âkif Ersoy, Millî Mücadele yıllarında ik ay kadar Kastamonu’da kaldığı, hatta ailesiyle bir süre konuğumuz olduğu için İstiklâl Marşı Yılı’yla ilgili her faaliyeti ilgiyle takip ediyoruz. Köşeyazılarımızda duygu ve düşüncelerimizi okuyucularımızla paylaşıyoruz.
Yaklaşık 30 yıldan bu yana yazılarımın yayımlandığı Türk Dil Kurumunun 70 yıllık dergisi Türk Dili’nin Mart 1921 tarihli 831. Sayısı “Mehmet Âkif Ersoy ve İstiklâl Marşı Özel Sayısı” olarak yayımlanmış bulunuyor. Özel Sayı’da Mehmet Âkif Ersoy’un İstiklâl Marşı, Bülbül, Çanakkale Şehitlerine ve Leylâ şiirlerinin yanı sıra 14 inceleme, değerlendirme niteliğinde yazı ile Âkif’in torunlarından küçük kızı Suat Hanım’ın kızı Selma Argon ile yapılmış bir söyleşi yayımlanmıştır.
Biz Özel Sayı’yı Kastamonu sevdalısı penceresinden tarayıp dikkatimizi çeken bazı cümlelerin altını çizmek istedik:
“Hasan Basri Bey, Âkif’in marş için konulan 500 lira ödülünü kabul etmediğinden yarışmaya katılmadığını söyleyince Hamdullah Suphi konulan bu ödülün Âkif Bey için kaldırılabileceğini belirtir. Bunun üzerine gerekli şartlar oluşunca Mehmet Âkif şiirini tamamlar ve Maarif Vekâletine gönderir. İstiklâl Marşı ‘Kahraman Ordumuza’ ithafıyla ilk defa Sebîlürreşad dergisinde 17 Şubat 1921 tarihinde yayımlanmıştır. Dört gün sonra aynı yayın Kastamonu’da çıkmakta olan Açıksöz gazetesinde yapılmıştır. İstiklâl Marşı’mızın kabulü ise 12 Mart 1921 günü olmuştur.”
(Feyzi Ersoy: Hangi Çılgın Bana Zincir Vuracakmış? Şaşarım!, s.7)
“Son kıtadaki üçüncü mısrada bulunan ‘ebediyet’ vurgusu önemlidir. Türk ırkı ebediyen, sonsuza dek var olacaktır. Ebediyet fikri Türklerde Orhun bengü taşlarına kadar gider. Aynı fikir Osmanlı Türklerinde devlet-i ebed-müddet (ebedî müddetli devlet) ibaresiyle ifade edilmiştir. Atatürk de aynı ülküyü ‘Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.’ sözüyle belirtmiştir.”
(Ahmet Bican Ercilasun: İstiklâl Marşı Üzerine Düşünceler, s.15)
“Mehmet Âkif, daha yirmili yaşlarında Fatih ve Süleymaniye kürsülerinde irşatta bulunurken de şairdir aslında; dinleyenleri sözün büyüsüne çağıran ‘femm-i muhsin’ bir şair… O şairane portre, Balıkesir Zağanospaşa ve Kastamonu Nasrullah camilerinde, ilerleyen düşmana karşı vaaz verirken de değişmez; daha asabi ancak daha millî bir karaktere bürünür.”
“Mehmet Âkif Ersoy, kesin olarak kararını vermiştir: İstanbul’u terk ederek yeni başkent Ankara’ya gidecek ve Kurtuluş Savaşı’na katılacaktır. Çünkü halkın tenviri yani aydınlatılması için kendisinin seçildiği bildirilmiş bulunmaktadır. Eşref Edip’ten Sebîlürreşat matbaasının klişelerini sökerek Kastamonu’ya gitmesini ve kendisini orada beklemesini ister. Ondan bir şey daha ister: Şeyhülislamlıktaki arkadaşlarıyla temas etmesini… Ve ekler: ‘Anadolu’daki millî hareket aleyhinde bir işe sakın kalkışmasınlar!”
(Ali Donbay: Mehmet Âkif Ersoy: Bir Şairin Milletin Sesi Olarak Portresi, s.26, 31)
“İstiklâl Marşımız bizim ortak değerimiz ve ruhumuzdur. Yaşadığımız zorlu günleri unutmamak gerektiğini anlamamız bakımından önemlidir. Dikkat edecek olursak, başka milletlerin millî marşlarından farklı olarak, bizim millî marşımız marş değil ‘İstiklâl Marşı’ olarak isimlendirilmiştir. Baştan sona bir destandır. O günleri, bugünleri ve yarınları anlatır.’ Korkma diye başlar.” Selma Argon
(Uğur Mantu: Selma Argon ile Mehmet Âkif Ersoy Üzerine Kısa Bir Söyleşi, s.40)
“İşte Âkif ve onun gibi sayılı fikir adamı, bu iki yanlışa da düşmemiş, Batı’yı iki yönüyle de görme ve tanıma imkânı bulmuşlardır. Böyle düşünenlerin tezi ise özetle şöyledir: Batı medeniyetinin bir değil iki yüzü vardır. Biri ilim ve teknik yönüdür ki bu yönüne sırt çeviremeyiz. Böyle bir tavır bizim yok oluşumuz demektir. Çünkü asır, ilimler asrıdır. Bu ilimlere sahip olmayan milletler yok olup giderler. Bu yüzden Batı’dan mutlaka alacağımız şeyler vardır. Ama neyi, nasıl alacağımızı iyi bilmeliyiz. Batı’dan bir şey alırken ilim, fen ve sanat gibi bize faydalı yönleri almalı; modası, sosyal yaşama şekilleri gibi daha çok manevi değerlerle ilgili kısımları terk edilmelidir.”
(Mahmut Babacan: Sömürgeci Batı Medeniyeti Karşısında Âkif, s.59)
“Âkif, vatanına nâmahrem eli değmemesi için mücadele etmiştir. İstanbul işgal edildiğinde Anadolu’ya hareket etmiş ve vaazlarıyla halkı örgütlemiştir. Balıkesir Zağanos Paşa Camisi’nde verdiği vaaz büyük etki yapmıştır. Ankara’ya Millet Meclisi’nin açılmasından bir gün sonra 24 Nisan 1920’de ulaşmıştır. Ardından Burdur Mebusu olarak Meclis’te yerini almıştır. Âkif, Kastamonu Konya gibi vilayetlere giderek Millî Mücadele’nin başarıya ulaşması için çalışmıştır. Eşref Edip ile Sebîlürreşat’ın yayımına devam etmiş ve fikirlerini neşretmiştir. Açılan marş yarışmasına sırf mükâfat için yazmış görünmemek için katılmıştır. Hamdullah Suphi’nin isteği ile marş yazmaya ikna olmuş ve İstiklâl Marşı’nı yazmıştır. İstiklâl Marşı, 12 Mart 1921 tarihinde Meclis’te oy çokluğuyla kabul edilir ve ayakta alkışlanır. Âkif, marş için verilen mükâfatı (500 lira) muhtaçlara bağışlamıştır. Palto almaya parası olmasa dahi bu parayı kabul etmemiştir.”
(Enes Yıldırım: Mehmet Âkif/Tutuşmuş Bir Yürek, Adanmış Bir Hayat, s.124)
2021 yılı Türk büyüklerini anma açısından çok bereketli bir yıl. Yunus Emre, Hacı Bektaş Velî, Ahî Evran, Ali Şîr Nevâî, Ahmet Hamdi Tanpınar, Gaspıralı İsmail hakkında da mutlaka yazacağız… Başta M. Kemal Atatürk olmak üzere Âkif’i, Millî Mücadele’nin asker sivil kahramanlarını (Şerife Bacı’yı), şehitlerimizi bu vesileyle saygıyla, rahmetle anıyoruz…
NAİL TAN