Kastamonu Kız İlköğretmen Okulu 1966-1967 ders yılı mezunlarından, kendisine iki yıl kompozisyon dersleri vermekle onur duyduğum öğrencim Güler Meriçkan Güleç, koronavirüs salgınının sanat olaylarını derinden etkilediği 2020 yılının son ayında yedinci şiir kitabıyla karşımıza çıktı:
Güler Meriçkan Güleç; Gülibrişim Durakları, İstanbul 2020, 104 s., Cinius Yayınları.
Kitabını 15 Ocak 2021 tarihinde; “Bütün duraklarımdaki değerli öğretmenin Nail TAN’a saygılarımla…” cümlesiyle sundu. Bir öğretmen için çok değerli bir armağan…
Şair Meriçkan Güleç’in daha önce yayımlanan yedi kitabından (altısı şiir) üçü hakkında köşemizde bazı değerlendirmelerde bulunmuş, şiir sanatına katkılarını belirtmiştik. Yedili birikim şöyleydi: Nisan (1994), Altyazısız (1996), Hep Gözlerinden Öptüğüm (2001), Ten Makamı (2008), İnsan Dönencesi (2018), Kar Mavisi (2019), Kalemin Teri (Öykü/Deneme: 2020). Şiir sanatında ilk adımlarını 1967 yılında atan Meriçkan Güleç uzun yıllar Ilgaz, Karşı, Öğretmen Dünyası, Damar, Yazılı Günler ve Kıyı dergilerinde şiir ve yazılarını yayımladı. Üç yıldır Türkiye’nin önemli edebiyat dergilerinden Çağdaş Türk Dili’nde yazıyor.
Gülibrişim Durakları’nın arka kapağında şair, yazar Hamdi Topçuoğlu’nun kitabı değerlendiren bir yazısı yer almış. Şiiri hem yazan hem de kılcal damarlarına kadar bilen bir kalem, ancak bu kadar güzel yorumlayabilirdi. Bu değerlendirmenin altına ben de imzamı atmak istiyorum:
“Bir bütünün uyumlu parçaları olan Gülibrişim Durakları şiirlerini aralıklarla üç kez okudum. Şiir bende kalıyor mu ya da ne kadar kalıyor öğrenmek istedim. Belleğimde kalan şiirleri, dizeleri defalarca yineledim.
Derin, çok özel bir kültür birikimi, kendini şiir diliyle başka nasıl anlatabilirdi diye sordum. Kuyumcu titizliğiyle kurgulanmış ve damıtılmış dizelerle ete kemiğe bürünen kısa; ama çok uzun erimli şiir/ler bu/nlar… Her okunuşta bizi kendi evrenine biraz daha çekiyor. Var olmakla ilgili sorularım çoğaldığı anlarda kitaplığımdan alıp döne döne okuyacağımı biliyorum.”
Eleştirmenin de belirttiği gibi şiir dili, günlük konuşma, yazı ve iletişim dilinden çok farklıdır. Öyle bir dildir ki, bu dilde yazılan şiir bazen bin kişiden bir kişi tarafından anlaşılabilir. Bazen bir şiiiri, döne döne altı kez okuyup yedincide köpüğünün farkına varabilirsiniz. Meriçkan Güleç’in ziyafet sofrasındaki yemekler, alışılmış, sıradan değil; gelenekselin yorumlanmış biçimleri. Uygarlıkların sentezi yiyecekler. Tadları her bir yüzyıldan.
Her şiirin başında Buda’nın bir sözü motto olarak kullanılmış. Geçmişle gelecek arasında sağlam bir şiir dili oluşturulmuş. Daha önceki kitaplarında da şairin bu anlayışını izlemiştik. Merdiveni sürekli değiştirmiyor bazı şairler gibi. Aynı merdivenin basamaklarında yükseliyor. Bulutlara değiyor artık elleri…
Artık sözü şaire (Osmanlı Türkçesindeki kadın şair anlamındaki şaire terimini sevmiyorum.) bırakmanın zamanı geldi. Dört şiiriyle ömür saatimizin dakikalarında:
12. “Yanlışlarını gösteren bir bilge kişide hazineler bulursun. Buda”
kalbi kanatlarını da götüren kuşlarla
yüreğe dönerdi
sevelim’i dokurken
anlam tartılırdı terazisinde
sözler aklı sınardı (s.29)
22. “Özü sözüne uyanın anlattığı, renkli hoş kokulu güzel bir çiçek gibidir. Buda”
sözün hem içi hem dışıydı
dilin kemiği bir varmış bir yokmuşken
başı yaran
taşla düşünürdü
akan kanı (s.49)
33. “Değer bilmez olanla oturmak acılıdır. Buda”
denize atardı iyiliğini
kötülüğü bulsun diye
ayrıklar ayrıklarla yaşıtken
sarılırdı gülibrişim duraklarındaki ömre
ıslanan kum saati gibi (s.71)
35. “İlle de bir şey yapman gerekirse, tüm gücünle yap. Buda”
akşamın olduğu yerde
ne rast alırdı ne şehnazbuselik
yağmurları içeri
sevi’nin duldasındayken
hüzzamdı heybesi (s.75)
Güler Meriçkan Güleç’e şiir duraklarındaki yolculuğunda başarılar, mutluluklar… Sekizinci kitabını özlemle bekliyoruz…
NAİL TAN