CHP İl Kadın Kolları Başkanı Hakime Salman, 5 Aralık Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkı Tanınması kararının 86 yıl dönümünde yaptığı açıklamada, “Günümüzde nüfusumuzun yarısını kadınların oluşturmasına rağmen, fiili olarak “eşit yurttaş” olamadıkları görülmektedir” dedi.
Kadın hakları ve kadınların erkeklerle eşitliği konusunda, batı ülkelerinde ve toplumlarında yoğun mücadeleler verildiğini söyleyen Hakime Salman, “Özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de bu mücadelelerin en şiddetlileri yaşanmışken ülkemizde benzer mücadeleler yaşanmadan, Atatürk tarafından bu haklar, biz Türk kadınına verilmiştir. Bilindiği üzere 1926 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabulle yürürlüğe giren ve Türk kadınlarını şeriat zincirinden kurtaran Medeni Kanun ile Türk kadını güçlenmeye, kişiliğini bulmaya başlamıştır. Türk Kadınına, 1930’da kabul edilen bir yasa ile belediye seçimlerine katılma hakkı, 1932’de kabul edilen bir yasa ile de Türk kadınına muhtar, köy ihtiyar kurulu üyeliğine seçilme ve seçme hakkı tanınmıştır. Ertesi yıl da 8 Ekim 1934’de kabul edilip 5 Aralık 1934’de yürürlüğe giren yasa ile kadın-erkek eşitliği alanında bütün haklar, Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkı, birçok Avrupa ülkesinden önce Mustafa Kemal Atatürk tarafından ülkemizde kadınlarına verilmiştir. Kadın haklarının kısıtlı olduğu Osmanlı İmparatorluğu’ndan, kadın-erkek eşitliğinin kabul edildiği modern Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş, birçok devrim ile mümkün olabilmiştir. Bu devrimler içinde, kadınların erkekler ile eşit toplumsal varlıklar olarak toplum içinde yerlerini almaları bir uygarlık aşaması olup Atatürk Devrimlerinin en önde gelenlerinden birisidir.
Ne mutlu bize ki öncü bir ülkenin öncü kadınlarıyız” dedi.
Kadınların günümüzde eşit yurttaş olarak görülmediğini söyleyen Hakime Salman, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Fırsat eşitliğinin sağlanamaması, kadın istihdamın arttırılmaması, siyasi karar alma mekanizmalarının içinde kadının yeterince yer alamaması, kadınların insan haklarının, ihlaline devam edilmesine neden olmaktadır. Kadınların kendi geleceklerinin yanı sıra ülkemizin geleceğinde de söz sahibi olmaları, toplumsal temsilde adaletin sağlanmasıyla mümkün olacaktır. Kadınlar karar mekanizmalarında ne kadar fazla yer alırsa, erkek egemen toplum zihniyeti yıkılacak ve şiddetin önlenmesinde de, daha fazla başarı sağlanacaktır. Erkek egemen kültürün etkisiyle; karar verme yetkisi, düşünme gücü gerektiren işler, kadınların sorunları da dahil tüm sorunları çözme yeteneği erkeklerin görevi olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle de, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yönetici pozisyonlarda ve parlamentoda erkekler hep ezici bir çoğunluğa sahiptir. Kadınlar aslında bu görevleri yapabilecek kendi sorunları da dahil tüm ülkenin sorunlarına çözüm bulabilecek güçte ve yetenektedirler.Kadınlarımız haklarını iyice öğrenip haklarına sahip çıkmalıdırlar. Her konuda eşit koşullarda ve insanca yaşama, çalışma, eğitim görme, oy kullanma, seçme seçilme hakkına, bedeni hakkında karar verme, fikir üretme, şiddete karşı kanun yollarına başvurma gibi haklarına sahip çıkmalıdır. Kadınlar haklarını ve özellikle yasal hakkını bilir ve kullanmaktan çekinmezlerse kendi hayatları, kendi iradeleri altında olacaktır. Kadın insan haklarının ihlalinin önüne geçmek için; kız çocuklarının kesintisiz eğitim yapmasına olanak sağlayacak, kadın istihdamını artıracak bir dizi yasanın çıkartılması, yine erken yaşta evlenmelerin, kadının şiddet, taciz görmesine engel olacak eğitimlerin verilmesi ve yasaların buna göre düzenlenmesi gerekir. Bu yasaların çıkartılmasında Meclisteki kadın milletvekillerimize görev düşmektedir. Bilindiği üzere 2018 genel seçimleri sonucu TBMM de 595 milletvekilinin 104 tanesi kadın milletvekili olup kadın milletvekillerinin oranı %17,48’dir. Siyasette kadın milletvekili sayısı ve oranımızın artması sevindirici ancak yeterli değildir. Kız çocuklarımızın eğitimi konusunda hassasiyet gösterilmeli, okul öncesinden yükseköğrenime kadar kız ve erkek öğrencilere kadın erkek eşitliğinin insan hakkı ve hukuk konusu olduğu öğretilmelidir.
Kadının çalışma hayatında, toplumsal ve siyasal hayatta yer alması aile birliği için bir tehdit olarak algılanmamalıdır. Her yönden güçlü bir kadının, güçlü bir aile oluşturacağı, güçlü ailenin de güçlü bir toplumu oluşturacağı bilinciyle, kadınlar için iş-aile dengesini sağlayıcı-kolaylaştırıcı politikalar geliştirilmelidir. Mesela kadınların çalışma hayatından kopmaması için, kamuda ve özel sektörde daha fazla kreş açılabilir ve bu kreşlere kolay ve ucuz erişimin sağlanmasına yönelik yasal düzenlemeler yapılabilir. Bununla birlikte, aile sorumluluğu sadece kadınlara yüklenmemeli, erkeğin de aile mesuliyetini yerine getirecek şekilde yetişmesi ve sosyalleşmesi sağlanmalıdır.Kadınlara ve çocuklara yönelik istismar, taciz, tecavüz ve cinayetlerin engellenebilmesi, bu davalar da cezaların caydırıcı ve ibret verici olabilmesi için üst sınırlar yükseltilmeli, iyi hal ve tahrik indirimleri kaldırılmalı ve ceza alanlar olası af kapsamları dışında tutulmalıdır. Kadınların daha aktif siyasette yer alabilmeleri için ise Siyasi Partiler Yasası, SeçimYasası ve parti tüzüklerinde her iki cinsiyet için eşit oranda temsil hakkı getiren değişiklikler yapılabilir.
Kadının önce özgür birey olduğu, kimsenin malı olmadığı kabul edilirse, kadının insan haklarının ihlali de önlenebilir. Bu da bireylerde ve toplumdaki zihniyetin değişimi sağlayacak eğitimler, bilimsel çalışmalar ve hukuki değişikliklerle yapılmalıdır.”