Cennet ülkemizi tanımak için gezmek, görmek gerekiyor. Bu yaz uzun bir gezi yapmak istiyordum, ancak virüs belası buna imkân vermedi. Ben de kısa bir geziyle yetinmek zorunda kaldım.
Atalarımız tebdil-i mekânda ferahlık vardır, demiş. Yer değişikliği gönülde ferahlık yaratır. Her gün aynı çevrede yaşamak bir noktadan sonra insanı sıkıyor. Bunu gidermek için sürekli olarak farklı işlerle uğraşmak, gezmek gerekiyor. Eskilerden kalan bir söz vardır, yatan aslandan gezen tilki yeğdir, derler. Bu söz hem çalışkanlığı, hem de gezip görmenin önemini anlatır bize. Yine derler ki, çok okuyan mı bilir, yoksa çok gezen mi? Hatta bu konuda okullarda münazaralar bile yapılırdı. İşin özeti, gezmek lazım; hem öğrenmek, hem dinlenmek için.
Mart, Nisan ve Mayıs aylarında evden çıkmadım desem yeridir. Vücut, ayakta kalma özelliğini kaybetmesi yanında zihinsel faaliyetlerde de sıkıntılar yaşıyor. Bu durum, ister istemez gerilim yaratıyor ve insanın ruh salığı bozuluyor. Hiç hesapta yokken, Sapanca üzerinden Ayvalık’a geldim. Bu bölgenin özelliklerini çok duydum ama bizzat gelip görmek bugüne değin kısmet olmadı. Hele medyadan çok duyduğumuz Kaz Dağlarını.
Kastamonu’dan ayrıldım, Sapanca’ya gittim. Bir gece konakladıktan sonra, sıcak bir yaz gününde, Balıkesir’in güzel ilçesi Gömeç’te, bir yakınımın yazlığına ulaştım. İlk gün pek bir şey anlamadım. İnsanın çevreye alışması sanıldığı kadar kolay olmuyor.Bulunduğumuz yer çok fazla rüzgâr alıyor ama insanı rahatsız etmek bir yana ferahlatıyor. Konuştuğum kişiler, bu bölgenin havasının nefes darlığı çeken insanlar için çok yararlı olduğunu, hekimlerin de bu doğrultuda tavsiyede bulunduğunu söyledi. Benim de ilk izlenimim bu oldu. Karayelden esen rüzgâr, çok ferahlatıcı.
Aracımızla Ayvalık, Edremit, Burhaniye ve Küçükkuyu’yu dolaştık. Edremit ile Küçükkuyu birleşmiş ama derenin bir yanı Çanakkale’ye, diğer tarafı Balıkesir’e bağlı. Çok garip bulduğumu söyleyeyim. Edremit büyük şehir statüsünde, diğeri bizim bildiğimiz eski düzende.
Önce Ayvalık’ı gezelim istedik. Sahildeki tek cadde, gidiş ve geliş olarak kullanılıyor. Araçlar çok kalabalık, bu nedenle trafik ağır işliyor. Sahilde kafeler ve küçük oturma grupları oluşturulmuş, insanlar denizi seyrediyor. Belki sıcağın da etkisiyle biraz sıkıldım. Onun üzerine Cunda adasına geçtik. Adanın methini duyardım ama küçük bir yer olduğunu sanırdım. Meğer öyle değilmiş. Sanki ikinci bir Ayvalık gördüm. Otantik yapısı bozulmamış, bakımlı sokakları, eski evleri ve uzun sahili görülmeye değer. Üstelik gürültü de yok. Sahile dizilmiş çeşitli alış veriş yerleri çok hareketli. Tekne turları ilgimi çekti. Konuştuğum kişiler, özellikle Cumartesi ve Pazar günleri adanın aşırı derecede kalabalık olduğunu, araç park edecek yer bulamadıklarını anlattılar. Ben de Cunda’yı biraz tanımış oldum. Buralarda pandemi filan yok, maske de sanıldığı kadaryaygın değil.
Ayvalık’ta dağ, taş, her taraf zeytin ağaçlarıyla kaplı. Güzel bir görünüm yaratmış. Burhaniye’nin yeşil zeytinini çok övdüler. Sebze, meyve çok bol. Yazlıkların yakınında tarlalardan alış veriş yapılıyor. Yollar çok kalabalık, bu durum ticarete de yansıyor.
Seyahat öncesi Ayvalık’ta olacağımı sosyal medyadan duyurmuştum. Van Kız Öğretmen Okulu’ndan mezun öğrencilerim aradı. Öğretmenliğin güzel tarafları çok. Ben, onlarla tanışalı tam elli yıl oldu, unutmamışlar. Yazlıklarına davet ettiler; mütevazı ölçüler içinde güzel hazırlık yapmışlar, arkadaşlarını da çağırmışlar. Ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Elli yıllık hasret, kolay değil. Bu duygular ancak yaşamakla olur. Okulda geçen günleri andık. Ben dekendilerine Orhan Şaik Gökyay ile ilgili kitabımı armağan ettim.
Bir zamanlar, Öğretmen Okulları, sistemin merkezinde,.Milli Eğitimin gözbebeği kurumlardı. Bu okullarda öğretmenlik yapmak hem zor, hem de onurluydu. Yatılı olması dolayısıyla 7/24 mesai vardı. Öğretmen-öğrenci ilişkileri başka okullara benzemez. Yeri geldiğinde öğrencinin annesi, babası olursunuz. Bazen saçını okşar, bazen gözyaşını silersiniz. Öğrenciler, öğretmenlerine çok bağlıdır.
Ayvalık’ta da aynı şeyleri gördüm. Elli yılın birikimi, hasreti, beni yıllar öncesine götürdü. Bu arada yılların su gibi akıp gittiğini de anlıyorsunuz. Davetlerini sevinerek kabul ettim; aynı saygı ve sevgi, hiç değişmemiş.
Davetlerde fotoğraf çekmek âdettir. Her bir karede elli yılın hasreti gizli.Yazıya onlarla çekilmiş fotoğraf koydum. Hepsi de emekli olmuş, 1974 mezunları. Her nereye gitsek, çınarımızdan bir dal çıkıyor karşımıza.
Ayvalık’tasebze ve meyve çok. Emeklilere tavsiye ederim. Kaz Dağları’nın serinletici havası da özellikle yaşlılara iyi gelir.
MUSTAFA ESKİ