Her vali değiştiğinde içimiz kıpır kıpır olur. İşte bu kez (Kastamonu ağzıyla böğez) beklentilerimizin bir bölümü belki gerçekleşir diye. Tecrübeyle biliriz ki Türkiye’de başarı henüz kurumsallaşmamıştır. Kurumların başarısı kişilere, liderlere bağlıdır. Bu yüzden, yıllardır yazılarımızda, konuşmalarımızda sıklıkla dile getirdiğimiz ilimizin kalkınması için düşündüklerimizden küçük bir demeti saygıyla arz ediyoruz. Birinin bile yerine getirilmesi ilimize büyük yarar sağlayacaktır. Biz bire razıyız, iki olursa ballı börek olur…
- Orman varlığımızı hızla tüketecek mobilya, kapı, pencere vs.’ye dayalı sanayi kuruluşlarının sayısı asla artırılmamalıdır. Rize, Artvin göz önüne gelmeli. Ormanlar azaldığı zaman sel, dolu kapınızdadır. Ovada sarımsak, siyez, fasulye hiçbir şey kalmayacak hatta fabrikalarımız bile çamurla dolacaktır.
- Orman ağaçlandırma politikasında ceviz ormanlarıyla olumlu bir adım atılmışsa da asla yeterli değildir. Kestane, ıhlamur ve meşe ağaçlandırmasına da önem verilmelidir. Bu ağaçlar karaçamdan daha hızlı büyür ve meyve verirler.
- Yabani orkide yumruları (salep diye bilinir) artık tarlada, serada üretilebilmektedir. Sarımsaktan daha pahalıdır. Kastamonu’nun bütün ilçelerinde ormana yakın tarlalarda yetiştirilmelidir.
- Yine ormanla ilgili trüf ve kuzu göbeği mantarı üretiminin de bilinçli, kontrollü hâle getirilmesinde yarar vardır.
- En iyi Kastamonu toprağında yetiştiği bilinen üryani eriğinin ziraat mühendislerinin gözetiminde ilimizin uygun yerlerinde, bahçelerinin, çiftliklerinin kurulması için yabancı bir uzmanın tavsiyesi mi gerekmektedir? Yabani kızılcıkların aşılanması da diğer yeşile dayalı bir geçim kaynağı olabilir.
- İnebolu, Cide, Çatalzeytin’e karayoluyla rahat ulaşılabilmelidir. Mevcut yollar iyileştirilmelidir. Sinop-Zonguldak sahil yolu Doğu Karadeniz yolunun devamı şeklinde inşa edilirse Kastamonu için felaket olur. Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin’de yaşananlar ortadadır. Sinop Kastamonu Karabük yolunu Kuzey Anadolu otobanına bağlamak yeterlidir.
- Yol, Karadeniz balıklarını değerlendirecektir. Yazın ise Kastamonu tatlı su balıkçılığı önemli bir geçim kaynağına dönüştürülebilir. Olta ile balık avlamak, bir turizm olayıdır.
- Her il turizmde farkındalık kaynakları, cazibe merkezleri ölçüsünde pay kazanır, gelir elde eder. Küresel ısınma, kirlenen deniz ve akarsular karşısında ilimizin en önemli farkındalığı temiz deniz, akarsular, hava ve doğal güzellikleridir. Doğal kaynaklardan elde edilen ürünlerle beslenme, söz konusu farkındalığın değerine değer katmaktadır. Onun için Kastamonu için düşünülecek her projede çevreyi koruma daima ana kriter olmalıdır.
- Cumhurbaşkanlığının İnebolu-Ankara İstiklal Yolu Millî Parkı kararı, ilimiz için çok olumlu olmuştur. Kastamonu İstiklal Savaşı Müzesi kurulmadıkça, bu yolda yaşananlar, İstiklal Savaşı’ndaki fedakârlıklar, kahramanlıklar havada kalıyor. Kitapta yazılanlar, aradan zaman geçince inandırıcılığını kaybeder. Acilen bir müze kurulmalı, yol güzergâhındaki tarihî yapılar (İnebolu eski cezaevi gibi) restore edilmelidir.
- İlimizin önemli farkındalık unsurlarından biri el sanatlarıdır. Diğeri mutfak kültürüdür. Mutfak kültürü alanında UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı’na girmek için başvuruda bulunulmuştur. Hayırlı olsun. Bizce el sanatları alanında başvuru daha çok yarar sağlardı. Gaziantep, Afyonkarahisar, Hatay’ın peşine takılmanın ne kadar yararı olur ki? Bu iller, politikacılarıyla daima önümüzde olacak, kaymağı yiyeceklerdir. İlimiz için sepetçilik çok önemlidir. Türkiye Sepet Müzesi, ardından Türk Dünyası Sepet Müzesi ve son noktada Dünya Sepet Müzesi… Belçika’daki dantel, Fransa’daki ayakkabı, Portekiz’deki araba (motorlu araçlar değil) müzesini görmeyenler bize elbet “üşütmüş” gözüyle bakacaklardır. Bunu yapmadınız diyelim, bari nüvesi kurulmuş “Kastamonu Şapka Müzesi”ni “Türkiye Şapka-Başlık Müzesi”ne dönüştürmeye çalışalım.
- En kolay gerçekleştirilebilecek olanını da söyleyelim. Kastamonu coğrafi işaretli ürünler tanıtım, satış hatta üretim (el sanatları için) merkezi.
- İlimiz köy boşalmasının yoğun yaşandığı bir yerdir. Köylerde artık çok az çiftçilik yapan kaldı. Boş tarlalar, boş damlar, ağıllar hüzün veriyor. Bahçelerdeki meyve ağaçlarının çoğu kurumuş. Bunca işsiz varken; tarlalar, meralar boş kalmamalı. Devletimiz, KUZKA yöneticileri buna çözüm bulmalı. Türkiye’nin nüfusu 84 milyon değil, kayıtlı-kayıt dışı 6-7 milyon da göçmen var. Bir kök patatese, bir sap acı soğana muhtaç olacağımız günler yakındır. Bu ülkede her karış topraktan azami yarar sağlanmalı. Ekmeyen, biçmeyen toprağını düşük fiyatla devlete kiralamalı. Devlet de üretene kiralamalı… Tek çözüm bu değil tabi.
On bir maddede özetledik atardamar beklentilerimizi… Bir kez daha yineledik. “Yeşile Dayalı Kalkınma Modeli” adını verdiğimiz, bu başlıkla daha önce hemşerilerimize duyurduğumuz diğer görüşlerimizde de bir değişiklik yoktur. Kastamonu Partisinden saygı ve sevgiyle duyurulur…
Not: Yıllar önce (1984 olmalı) Kastamonu’ya bir İngiliz uzman gelmiş rapor vermişti. Önerilerin tarımla ilgili olanlarını ondan kopya çektim.
NAİL TAN