Korona Aralık ayında dünya gündemine “daldı”…
Ocak ayında “patladı”.
Şubat ayında “çalkalandı”.
Şubat ayında umrecilerimize yol “verildi”.
Gitmeseler miydi?
Mart ayında umrecilerimiz yurda döndü.
Havalimanından geçtiler.
Otobüs yolculuğu ile evlerine indiler.
Korona belirtisi gösterenler oldu.
Şak “karantina” önlemi geldi.
Kastamonu derin bir “nefes” aldı.
Sadece İstanbul’da bir milyon küsur hemşerimiz var…
Nisan ayıyla birlikte emekliler önde, okulların kapanmasıyla çoluk çocuk arkada, en az yarısı sılaya koşar her yıl.
Korona “tedbirleri” dolayısıyla okulların tatil edilmesi ve işyerlerinin yüksek oranda kapanmasıyla gurbetçilerin soluğu erkenden sılada alacakları kimsenin aklına gelmedi.
İyimser rakamla 5 bin gurbetçi Kastamonu’ya dağıldı.
Korona testi pozitif çıkan oldu içlerinde.
“Tedbir” geldi derhal.
Kastamonu derin bir nefes aldı.
İlimize virüs taşıyacak her iki kanalda da…
Boşumuz “yok”.
Hareket halindeki mültecilerin ve Suriyeli göçmenlerin ilimize virüs taşıyıp taşımadıkları henüz meçhul…
Allah’a “emanet”.
İlimize dönen yurtdışı çalışanlar, eğitim görenler, turizm eyleyenler vesaire, göz gördüğü oranda karantinaya alındı…
Karantinaya kadar geçen süreçte virüs kapmadıkları ve yaymadıkları “temennisiyle”.
“Resmi açıklamalar haricine inanmayın” deniliyor halka…
“Bakanlığın emri” dolayısıyla vali açıklama yapmıyor.
Belediye Başkanı “yutkunarak” konuşuyor.
Sağlık müdürü “konuşmuyor”.
Başhekim “konuşturulmuyor”.
Tabip odası “yok”.
Hal böyle olunca, devlet resmi açıklama ile halkı aydınlatmayınca, ver elini “vur oynasın çal patlasın” dedikodu, asparagas, fitne fücur.
Maşallah herkes haberci, ulak, gazeteci.
Al on kuruşa, sat yüz kuruşa.
“Kriz masası” misal…
“İl Hıfzıssıhha Kurulu” mu olmuş oluyor?
İlimizin, şehrimizin, mahallemizin virüs belasından sağlıkla çıkabilmesi için “ortak akıl ve eylem” hangi kanallarla oluşturuluyor? Meslek odaları, sivil toplum örgütleri, vatandaş vesselam, sürece katılıyor mu?
“Sağlıkçılara alkış” mevzusuna gelince…
Görevi başındaki bir başhekim, bu “kelle koltuk” günlerde ancak bu kadar dört koldan eleştiri yağmuruna tutulabilir. Ordunun başındaki komutanı daha savaşın başında yıpratırsak nasıl olacak bu iş? Görevini yapmıyorsa değiştirin ama bu kargaşa hiç hoş değil.
Ailelerine virüs bulaştırmamak için bazı sağlıkçılar bir kamu misafirhanesine yerleşti, “yemek veremeyiz” dendiği ve “ücreti mukabili anlaşıldığı” iddia ediliyor iyi mi?
Sağlık personelinin toplu taşımadan kafaları yorulmadan yararlandıklarını umut ediyoruz.
“Üniversite”…
Kastamonu Tıp Fakültesi akademisyenlerinden korona üzerine olmasa bile en azından halk sağlığı üzerine iki kelam cümle ne diye edilmez? Tıp fakültesinin bilimsel bilgisine bugünden daha çok ne zaman ihtiyacımız olacak?
“Özel Uğurlu Hastanesi”…
Atıl halde duran hastane projesinin hayata geçmesinin önündeki en büyük engel, ortada dolaşan “hukuki problem” söylemi olsa gerek. Korona salgını dolayısıyla yeniden alevlenen “kapıyı açma” hareketinin önünü yine bu söylem tıkayacak. “Hukuksal sorun” var mı yok mu? Ne olur “yetkin” biri açıklasın da, hastane üzerinden döndürülen hamasetin en azından önü kesilsin.
“Dezenfeksiyon meydan harbi”…
Kastamonu Belediyesi tüm şehri sildi süpürdü, ikinci tura başladı, binalar ve şehir içi yollar kesmedi, otoyolu yıkadı, yetersiz sayıdaki temizlik işçisinin burnundan kan gelmeye başladı yorgunluktan, meydan savaşı resmen, görünmeyen düşmana karşı.
Önümüzdeki ay “pik” yapmasından korkuluyor korona belasının…
Tıkış tıkış yaşlı göğüs hastalarımız, “pandemi” ile “poliklinik” ayrımına gitmediğimiz tesislerimiz, sınırlı sayıdaki yoğun bakım servisimiz, moralsiz sağlıkçılarımız, nasıl bir bela ile karşı karşıya olduğumuzu anlamayan aklımız, bir adım ötesini göremeyen öngörümüz yeter mi galibiyete?
“Şerefli mağlubiyet” kavramı bize has nasılsa…
Yenilgiden zafer üretmeyi ve kendimizi kandırmayı başarırız.
MUSTAFA AFACAN