Üç hafta kadar önce, İdlib’de sekiz askerimiz şehit edildiğinde “ciğerimiz yanıyor” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu sefer yüreğimiz de yandı. Yazıyı kaleme aldığım saat itibariyle İdlib bölgesinde şehit düşen askerlerimizin sayısı otuz altıya yükselmişti. Ocaklara ateş düştü; analar, babalar çocuklar ağladı; eşler dul, çocuklar yetim kaldı. Allah geride kalanlara sabır versin, kolay değil. Genç yaşta bir evladınkaybedilmesi ailesi için yıkım demektir. Musalla taşındaki feryatlar, göz yaşları dramın boyutlarını gösteriyor. Hepimiz üzüldük, kahrolduk, yüreğimiz dağlandı. Ancak ne yaparsak yapalım, ateş, düştüğü yeri yakıyor. Bizim üzüntümüzle ailenin üzüntüsü asla kıyaslanamaz. Genç, aslan gibi bir yiğidini toprağa vermek bir anne, baba için hayatta karşılaşacakları en büyük acıdır.
Petrol ortaya çıkalı, Orta Doğu kıymete bindi. Geçen yüz yıl, başta İngiltere olmak üzere bütün devletlerin ilgisi bu bölge üzerinde yoğunlaştı. I. Dünya Savaşı’nın en önemli sebeplerinden biridir Orta Doğu. Zaten savaşın sonu da İngiltere’nin çizdiği plana göre bitti, haritalar cetvelle çizildi. Önce İngiltere ve Fransa ikilisi sahnedeyken sonradan ABD ve Rusya gibi devletler bölgeye dâhil oldu.
Orta Doğu coğrafyasını Akdeniz havzasından ayrı düşünmek mümkün değil. Bunu ilk kavrayan İngiltere oldu. Hindistan yolunu kısaltmak ve güvenliği sağlamak için Cebelitarık boğazı ile Malta adasını ele geçirdi. 1878 Berlin Kongresi’nden sonra, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğüne destek vermeyeceğini açıkladı. 1880’de Kıbrıs’ı kiralamak suretiyle Akdeniz’de tamamen bir üstünlük kurdu.I. Dünya Savaşı başladığında da Kıbrıs’ı ilhak etti.
Bugünkü strateji, yüz elli yıl öncekinden pek farklı olmamakla beraber, daha karışık bir durum gösteriyor. Özellikle deniz yatağındaki petrol ve doğal gaz kaynaklarının paylaşılması yeni ittifaklar ve gerilimler yaratıyor. Türkiye bu bölgede son derece hassas bir yerde bulunuyor. Akdeniz ile birlikte Ege’yi de içine alan uzun bir kıyı şeridine sahibiz. “Mavi Vatan” sözüyle ifade edilen saha bugün çok kıymetlidir.
Akdeniz’e kıyısı olan devletler yanında İngiltere, ABD ve Rusya hatta Çin bu bölgede güç sahibi. Buradaki dengeler çok hassaslaştı. Suriye’yi bu denklemin bir parçası olarak düşünmek gerekiyor.
Orta Doğu’da haritalar, her ne kadar 1916 yılında, Sykes-Picot tarafından çizilmiş ise de kendileri açısından eksik bırakılan yerler kalmıştır. Büyük Kürdistan akıllarının bir köşesinde hep var olmuştur. Bunu başardıktan sonra sıra Büyük Ermenistan’a gelecektir. Bunlar yapılırken, İsrail’in güvenliği de planın bir parçası olacaktır.
Irak, birçok bahanelerle parçalandı ve kuzeyde otonom bir bölge kuruldu. Toprak bütünlüğü sözlerine bakmayalım; Fırat sınır olmak üzere, Suriye de parçalanmış durumda. Batısı Rusya’nın, doğusu ABD’nin gözetimi altında. Her iki emperyal güç, Irak’ın kuzeyi ile Suriye’nin doğusunda oluşturulan siyasal yapıyı birleştirmek, sonra da bu bölgenin sınırlarını Akdeniz’e ulaştırmak istiyor.Bu konuda ABD ve Rusya müttefiktir, yaptıkları da kayıkçı kavgasından başka bir şey değildir. Güneyimizde oluşacak bu siyasal yapı, zamanla kuzeye doğru genişleyecek ve daha sonra da İran buna dâhil edilecektir.
Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünü her vesileyle vurguluyor ama ABD ve Rusya’nın bu düşüncede olmadıkları gayet açık. Irak’ın başına ABD, Suriye’nin başına da Rusya çökmüş, müstakbel planı ilmek ilmek işliyorlar. Planın bir parçası Akdeniz’e doğru uzanmaktadır.İdlib’den sonra Hatay’a göz dikecekler. Türkiye, millî güvenliği ile ilgili önlemleri almak zorundadır. Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma için Türkiye’nin iyi niyetli politikası yeterli olmayacaktır.
Suriye’nin hâmisi durumundaki Rusya’nınşimdiye kadar bu ülkeye ne faydası olmuştur? ABD, GolanTepeleri’nin İsrail toprağı olduğunu tescillerken, İsrail Şam’ı bombalarken Rusya ne yapmıştır? Rusya, Suriye sayesinde Akdeniz’de daha fazla güç sahibi olmuştur. Bunda ABD kadar, kendi içine kapanan AB’nin de sorumluluğu büyüktür. Orta Doğu ve Akdeniz’de güçlenen Rusya, Avrupa’yı rahatsız etmeyecek mi? Avrupa’da devlet adamı kalmadığı için, siyasileri de maalesef bunu göremiyor.
Bugün Suriye’de bir dram yaşanıyor. Ülke nüfusunun yarısı rejim muhalifi olarak zorla ülkeden kovuluyor. Rejim karşıtları her ülkede vardır ama bunların sayısı birkaç yüz kişiyi geçmez. Onlar da komşu ülkelerde siyasal faaliyette bulunurlar. Ülkenin yarısını rejim muhalifi olarak nitelendirerek üzerlerine bomba yağdırırsanız, orada ya etnik, ya da inanç temeline dayalı bir çatışma var demektir. Görünen manzara şudur: Bugün Suriye’de rejim dediğimiz Eset yönetimi, sünnî inanca sahip vatandaşlarını ülkeden çıkarıyor. Sekiz milyon insan ülkeyi terk etmiş. Bu rakama üç, dört milyon daha eklenmeye çalışılıyor. Nerede Batı dünyası, nerede İslâm âlemi? Basiretiniz mi bağlandı, sesiniz çıkmıyor? Şu an Suriye’de görülen bir mezhep kavgasıdır. Bu hem Suriye, hem de bölge barışı için son derece tehlikelidir. Bu çağda, insanların etnik kökenleri veya inançları üzerinden siyaset yapmak çok çirkindir, yanlıştır. Vatandaşlar arasında böyle ayrımcılık yaratmak, tehlikeli olmanın ötesinde insanî ve vicdanî de değildir. Herkes kendi ülkesinin aslî vatandaşıdır. Çağdaş devlet;etnik kökeni ve inancı ne olursa olsun, bütün vatandaşlarını kucaklar. Aksi uygulamalar her tarafı rahatsız eder. Dünyada bunun örnekleri çok.
Son hâdiseler karşısında vatandaşlar, sabırla acılarını yüreklerine gömdü. TBMM’de bulunan dört siyasî parti ortak bildiri imzaladı, biri neden katılmadı? Böyle günlerde, Türkiye’nin birlik içinde olması gerekmiyor mu? En son Batman ve Bitlisli şehitlerimizle birlikte,onlarca vatan evladı Kürtçe ağıtlarla toprağa verildi. Bunlar, ülkemizin birliği açısındanbize bir şeyler hatırlatmıyor mu?
Türkiye zor günlerden geçiyor ama endişeye mahal yok. Bizim en zor zamanımız Millî Mücadele yıllarıydı. İnsan gücümüz yetersizdi; silahımız, paramız yoktu. O zaman bileğimizi bükemediler, bugün hiç yapamazlar. Yeter ki bizler birlik içinde olalım. Bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır, silah arkadaşlarına metanet diliyorum.
MUSTAFA ESKİ