Şimdiye kadar birçok restoranda birçok pide çeşidi tattım, tattığım lezzetleri birbirleri ile kıyasladım, ancak ilk defa hamuru ile iç malzemesinin bu kadar uyumla birbirlerini kucakladığı bir yer gördüm.
Hamuru çıtır,tam kıvamında;zaten kara fırında odun ateşinde yapılan her yemek lezzetli oluyor.
Uzun yıllardır işini hem başka memleketlerde hem de Kastamonu’da devam ettiren işletme sahibinin bu seferki işyeri Taşköprü kavşağında.
İşletme olarak yarım asrı geçen bir zamanda önce İstanbul’da Balat’ta başlayan bu yolculuk Taşköprü’de devam etmiş,son olarak da Kastamonu Merkez’de hizmet vermeye başlamışlar.
Kastamonu’da Hoşgör Pide olarak başlayan yolculuk, Nasrullah köprüsünün Batı yakasında AVT Unlu Mamuller olarak sürmüş.Şimdi ise İnönü Mahallesi Yalçın Caddesi Değirmenci Apt. 78/B’de aynı isimle AVT Etli Ekmek, Pide ve Güveç Restaurant olarak devam etmekte.
Aslında işyeri sahibi SatiyeKocaahmet, ancak ziyaretim sırasında kendisi alışverişte olduğundan eşi Ali Osman Kocaahmet ile sohbet ediyoruz:
“1963 Yılında Daday’ın Selalmaz köyünde doğdum. 1970 yılında babam İstanbul’dan geldi, köydeki bütün hayvanlarımızı sattı, tüm eşyalarımızı bir kamyona yükleyip İstanbul Bayrampaşa’ya gittik. İlkokula orada başladım.
İstanbul’da 1966 yılında açılan pastanemiz vardı, bu işletmede babam ve amcam ortaktı. Bende ilkokula giderken önlüğümü çıkarır amcamın yanına dükkâna gelirdim. Babamda dükkanımızın tezgahında dururdu. Amcamdan çok şeyler öğrendim.Kendisi aslında şekerci ustasıydı, ancak pasta börek herşey yapılırdı.Bende geçen yıllar içerisinde hepsini öğrendim.
10 sene sonra amcamla ayrıldık ve pideciliğe başladık.‘Terör olayları çok’ diyerek bir yıl sonra Taşköprü’ye geldik. Tabii Taşköprü’ye gelmeden önce her yeri gezdik.Bir Renault arabamız vardı, melamin tabaklar yeni çıkmıştı onları satardık. Taşköprü’nün pazarını çok kalabalık gördük; hiç pideci yoktu ve hemen orada dükkan ve ev tuttuk.
Taşköprü’de çok mükemmel iş yaptık.Sanayi içerdeydi… SEKA Fabrikası, Kendir Fabrikası çalışırdı, Sümerbank vardı, bütün köylülerde zengindi. Hatta her köyde ağa vardı o tarihlerde, bütün masaların hesabını veren ağaları bile gördüm.
1986 yılında mal sahibimizin birisi kahveci emeklisiydi, biride astsubay. Kirayı bir yıllık peşin verirken iki yıllık peşin istediler. Babam hemen Kastamonu’ya geldi Hayri Bey amcadan (Hayri Darende) çengeller köprüsünün orada dükkan kiralayıp Hoşgör dükkanımızı açtık. Her pazar Hayri Amca gelirdi. Adil Ataulusoy, Mehmet Günen gelirdi… Ekmekçilerin en büyükleri gelirdi…Yani tanınmış eşrafın hepsi gelirdi o tarihlerde.
Dükkanı alırken, İstanbul’dan babamın bir arkadaşı yardımcı oldu.Burada da en büyük yardımı rahmetli Mehmet Günen yaptıve biraz açığımız kalmıştı ona da Şaban Gün yardımcı oldu.
Nasrullah Köprüsünün orada AVT Unlu Mamuller olarak çok güzel iş yaptık ve orayı aldık, şükürler olsun para kazandık.
Burada da Bafra pidesi dahil tüm pide çeşitleri, lahmacun, güveç, çorba, fırında sütlaç ve içecekler var.Şehirde her tarafa servisimiz bulunmakta.”
Sohbetimiz bitmişti ki mekânın sahibi Satiye Hanım geldi.Bir yere kadının eli dokunuyorsa orası hijyen, ambiyans, kalite yönünden hemen değişiveriyor.
Tam bir aile işletmesi ve ailecek gidebileceğiniz bir yer. Severek ve heyecanla yaptıkları işlerinde birincil amaçlarının lezzetin yanında müşteri memnuniyeti olduğu hemen belli oluyor.
Umarım bundan sonra da kalitelerinden ödün vermeden faaliyetlerine devam ederler.
Bu lezzet durağına özellikle yolunuzu düşürün, hem fiyatlar makul, hem lezzet üst düzey.
Lezzet Duraklarını yazdığıma göre son bir şey daha:Yaptığınız ürün ne kadar lezzetli ve kaliteli olursa olsun samimiyet, hoşgörü ve güleryüz gösteremiyorsanız, müşteri odaklı çalışmıyorsanız zaten başarılı olamazsınız ve ben o işletmeyi yazmam. Yazmış da olabilirim, ama sonradan, yani para kazanmaya başladıktan sonra ‘Nasıl olsa müşteri geliyor’ diyerek değişirseniz onu da bilemem.
Zaten ben ne yazarsam yazayım esas notu verecek olanlar içeriye girecek olan müşterilerdir.
“Yasal olan her işin amacı, kar karşılığında ve bedeli risk olan hizmettir”.(C.Leeming)
Yazı ve Fotoğrafla : Bülend Çadırcıoğlu