Başlıkta olduğu gibi yazının sonunu baştan yazayım.
***
Kastamonu’yu temsil etmeyin arkadaş!..
Ya da kendinizi Kastamonu’yu temsil etmek gibi herhangi bir görevin zorunluluğunda hissetmeyin!..
Hele ki adında “Kastamonu” geçen STK’lar olarak, “Allah Aşkına” Kastamonu’yu temsil etmeyin…
Siyasi, ekonomik, ranta dayalı, pragmatik, çıkarcı ya da popülist ve popüler olmak adına lütfen ama lütfen bu kenti, mütevazı ama kendince ünik bir kültürü olan bu yerleşimi, yani Kastamonu’yu lütfen temsil etmeyin, temsil eder gibi yapmayın, temsil eder gibi yaparken ne bu kenti, ne de benim de dâhil olduğum “Kastamonululuk” titrini kepaze etmeyin…
Lütfen bu kenti, Kastamonu’yu temsil etmeyin…
Ben de Kastamonuluyum… Lütfen “zır cahilliğinizi” mensubu olduğum ve ister istemez adını kullandığınızda içine ben ve benim gibilerin de girdiği “Kastamonu’yu” anıp, adıma ve adımıza popülist çıkarlarınızı yamamayın…
Bu kentin kodları, gerçekleri, tarihleri, olanları, olmuşları konusunda “çıkarcı cahilliğinizi”, çok aşikâr ki yer edinme menfaatlerinizi, hele ki kutsal diye addedilen tarih ve din metaforları üzerinden lütfen ama lütfen kullanmayın…
“Lütfen herkes turizmci olmasın” ve Kastamonu’yu ne temsil etsin ne de anlatsın…
“Lütfen herkes tarihçi olmasın” ve Kastamonu’yu ne temsil etsin ne de anlatsın…
“Lütfen herkes herhangi bir elçi olmasın” ve Kastamonu’yu ne temsil etsin ne de anlatsın…
Lütfen herkes anlasın ki, Kastamonu sadece bir Kastamonu, sadece bir kent…
Bu kent herşeyi ile kendini anlatıyor, gelen büyüleniyor, tadan müptelası oluyor… Yani kendi kültürü, kendi ayrıcalığı, kendine has özellikleri olan bir yerleşim…
Yetim değil, öksüz değil…
Lütfen herkes kendine muhtaç, düşmüş bir insana yardım ediyor gibi bu kenti anlatmak için görev biçmesin; Kastamonu’yu ne temsil etsin ne de anlatsın…
***
Şimdi yazıma başlayabilirim…
Temel sorun, popülist ve konjonktüre uygun davranmakta…
İdeolojilerin, dolayısıyla savunulacak ama omurga sahibi görüşlerin kalmadığı bu dönem de yelpazenin ne tarafından olursan ol, hatta kendine taraf seçmiş ol, yaptığınız tek şey çağın neyi popülerse onun peşinden gidip, trendi yakalama, buradan kendine bir menfaat çıkarma uğraşısı…
Her yolun mubah olduğu bu dönemde, çıkar sahibinin konumunu iyiye eviren ne varsa yalan yanlış kullanma çağındayız…
Gerçeğin, gerçekliğin ve hatta omuriliğin hiçbir öneminin kalmadığı bir çağ bu…
***
Son dönemde Kastamonu için gündem olan şeyler öyle böyle değil… Ağzı açık bırakmak cinsinden diyeceğim ama yetmiyor…
Şöyle sıralayayım…
Önce adına “Kastamonu” eklenmiş il içi ya da il dışı birçok topluluk, kurum, STK “güya” “10 Aralık Kastamonu Kadın Mitingi”ni yâd ederken aldılar o tarihe, o olaya ait olmayan bir fotoğrafı kullanarak kendilerini kepaze ettiler…
Gazeteler uyardı, birileri yazdı, ulusala taşındı ve sonuç “ne oranda cahil ve bilinçsizsek o derece duyarsızız” olarak geri dönüp, yalanlar ve yanlışlar devam etti…
***
Sonra birileri çıktı, kentin kahramanlığından kendine pay çıkarmak için bin yıllık Kastamonu isminin başına “Gazi” eklensin dediler…
Belki iyi niyetli bir girişim ama düşünüldüğünde, Milli Mücadele sırasında yaptıkları ve Cumhuriyet’in hemen arkasında “Şapka ve Kıyafet İnkılabı”na ev sahipliği yapmasına karşın o dönemde verilmeyen bir unvanın peşine gitmek milli duyguları sömürmek değil de nedir?..
Biz bugün güya yapılan çabaları “gazilik” ile ilişkilendirirken, o anı yaşayan, gören ve tanık olan kimsenin böyle bir taleple gelmemiş olmaması ilginç… Hele ki Antep’e “Gazi” unvanın verildiği tarihin 1921 olduğu düşünülürse…
O anı, o zamanı yaşayanlar ve hak verenler düşünemedi, ama biz şimdi düşünüp üzerine hak veriyoruz…
Demek biz, bugün olmadığımız, görmediğimiz, yaşamadığımız tarihi, yaşayanlardan, görenlerden daha iyi biliyor, daha iyi düşünüyoruz!..
***
Üzerine “Kastamonu Üniversitesi”nin ismi “Şeyh Şaban-ı Veli Üniversitesi” olsun ya da “isminin önüne eklensin” gibisinden bir şey ortaya atıldı.
Ya arkadaş, dünya tüm evreni kucaklama uğraşısında iken, küçücük kentler dünyayı kapsayan kavramları başlık yaparken biz, kendimizi daha ne kadar daraltırız onun uğraşısında oyalanıyoruz…
Elbette Şeyh Şaban-ı Veli bizim büyük ve önemli değerimiz, manevi ışığımız… Döneminin önemli bir ilim sahibi ve saygı göreni…
Ama biz düşüncelerini kendi kaleminden öğrenemiyoruz…
Hatta bu yüzden, Şeyh Şaban-ı Veli’yi, UNESCO’nun kültürel miras dalında değerlendirelim dendi, ama ne hayatına ne de dünya görüşüne göre birincil yazılı kaynak olmadığı için çabalardan vazgeçildi.
Yani önce ulusala tanıtalım derken Kastamonu’dan ileri gidemedik… Kendimiz çaldık kendimizi oynadık yeniden… Yani lokal bir değer olarak kaldı…
Eee durum böyle iken, birileri gelip üniversitenin ismi “Şeyh Şaban-ı Veli” olsun deyince ortaya bir bilmezlik, ülke siyasi ortamı gereği bir popülistlik çıkmıyor değil mi?..
Üniversite kurulurken, Kastamonu’nun tarihsel misyon gereği ve aynı zamanda bölge de yer etmek yerine ismi için, “Batı Karadeniz Üniversitesi” olsun derken, şimdi bu üniversitenin ve kentin çapını nasıl daraltırız diye düşünüyoruz!..
***
Son olarak yine İstanbul kökenli bir STK’nın yaptığı akıllara zarar afişe…
“#GaziKastamonu,Soğukta montunu cephanenin üstüne örten Halime Çavuş’un memleketidir” diye yazıyor afişte… Ve bir de milis bir kadın savaşçının fotoğrafı ile sunulmuş…
Her şey birbirine girmiş, fotoğraf bile yanlış yine… Bir de üzerine “mont” örtülmüş cephaneye… Dünyanın en saçma çorbasını yapmaya kalksan bile bu örnekteki başarıya ulaşamazsın… O yüzden bu absürtlük üzerine sözleri uzatmadan sadece şunu söyleyeceğim: “Eğer siz Kastamonulu ve Kastamonu’yu güya şanlı tarihi ile temsil edenlerseniz ben nereliyim?..
***
Temsil demişken, elbette herkesin hakkı yensin istemem. Misal yine İstanbul merkezli faaliyet sürdüren “Dünya Mirası Kastamonu İnsiyatifi”… 10 Aralık etkinlikleri için, Türkiye’nin en iyi küratörlerinden biri ile muhteşem bir sergiyi Kastamonu’ya kazandırdılar. Muhtemelen oldukça uzun süre misafir ağırlayacak bir sergi. Ayrıca bu 100’ncü yıla özel senfonik bir eser besteletildi ve Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda özel bir gala seslendirildi. Bu sadece bir gala ve bir geceye özel etkinlik de değildi üstüne. Kadına yönelik sosyo-kültürel bir sosyal sorumluluk projesinin de başlangıcıydı…
Şimdi bu işleri yapanlar da Kastamonulu!..
***
Hani yukarıda dedik ya, kentimizin isminin, anlamının, içeriğinin güya yarı bilinen tarih bilgisinin yanlış kullanımı, popülist eğilimlerde tarihi ve dini metaforların kullanımındaki taşra kurnazlığı ile daraltılması durumu… Kendilerince klavye kahramanlığı yaparken sınırları kalkmış bir dünya zamanında lokale hapsedilen bir Kastamonu’ya mahkûm etme durumu…
Oysa ki bakın bu gazetenin sayfalarında Mehmet Yücel adlı bir beyefendi, yaklaşık bir yıldır her hafta, “üretim, envanter, bizim olan, inovasyon, teknokent, 5’nci nesil endüstri, bilişim, değişim” yazıyor… Dünyayı, yani Kastamonu dışında, Kastamonulunun dışında ama gerçekte olan çağdaş dünyayı hem akademik, hem de iş dünyası olarak Kastamonu’nun önüne seriyor.
Bakın bu Mehmet Yücel’de Kastamonulu!..
İnsanın aklına şu soru geliyor yukarıdaki satırlara bir kere daha bakıldığında: “Neden yazıyorsun bunları Mehmet Yücel?..”
***
Neyse, ben bir kez daha yazayım… Temsil etmeyin arkadaş Kastamonu’yu… İnanın Kastamonu’nun sizin temsiline hiç mi hiç ihtiyacı yok…
Ilgaz YÜCELER