Kuşkusuz hiç bir kent durduğu yerde oluşmadı/gelişmedi. Çağlar öncesinden gelen kentsel değerlerini gelip-giden kuşaklar koruyarak/saklayarak bugünlere taşıdı. Kentler böylelikle değer kazandı, ünlendi.
Akıllı insan elinin değdiği, vurduğu herşey değer kazandı, korundu ve bugüne geldi. Ya da yetersiz beynin yönettiği hoyrat eller de; ortada ne varsa zaman içinde hep yok edip süpürdü ortalıktan. Götürdü…
Bu olumsuzluk daha çok kültürel kalkınmasını tamamlayamamış topluluklarda yaşandı şimdiye değin. Hala da yaşanıyor, maalesef dünyamızda…
•••
Geçen hafta sonu İstanbul’daydım bir toplantı için… Boş zamanlarımı gençlik heyecanlarımı yaşadığım Cağaloğlu, Babıali çevresinde, eskinin “gazeteler/matbaalar” yöresinde geçirdim. Gazeteler tümüyle bırakıp gitmişler Babıali’yi… Ben de avare olup Mollafenari Sokak’ta Ahmet Emin Yalman’ın Vatan gazetesini aradım. O Ahmet Emin Yalman ki, feleğin sillesini yemiş, Istiklal Mahkemesi’nde yargılanmış, Cumhuriyet’imizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün affı ile tekrar kalemine ve Babıali’ye dönebilmiş bir gazeteci… O Ahmet Emin Yalman ki, DP iktidarı döneminde 1952 ‘de Başbakan Menderes’in yurt gezisini izlerken -o zamanlar Lise öğrencisi- Hüseyin Üzmez’in silahlı saldırısına uğrayacak ve ağır yaralanacaktı.
Aynı sokakta Ali Naci Karacan’ın Milliyet’i vardı. gazete binası duruyor, başka amaçlarla kullanıyor, gazete uçup gitti, başka semtlere/ellere…
Cumhuriyet, Dünya başka semtlerde soluklanıyor. Yeni Sabah, Son Posta, Hergün, Tercüman, Yeni Istanbul çoktaaan kapandılar.
Randevusuna gidip sevgilisini bulamayan genci -Ben Babıalı adı geçtiğinde gençleşirim- düşünün, onun gibi oldum.
Yitik anılarımın mekanlarını gözlerim yaşararak izledim/gözlemledim. Nicedir İstanbul’a her gidişimde bu duyguları yaşaya-yaşaya bu tarihi ve de güzel dünya kentine gönül rahatlığıyla gelemez oldum. Korkuyorum artık bu kentten…
•••
Kimileri “İstanbul, İstanbul olmaktan çıktı” diyorlar ya. Yeminle doğrularım, doğrudur… Bu dünya kentinin hoyratça, duygusuzca harcanmayan hangi değeri kaldı ki? Hani, nerede o bize örnek gösterilen ve onun gibi olmaklığımız istenen “İstanbul Beyefendisi”? Bir sel gelmiş, ne değer varsa alıp götürmüş… Öncelikle de insan kimliğini… İncelikli insanlarını…
Peki, ya insan eliyle bu kente kazandırılan “tarihi dünya kenti” kimliği?
Babıali’nin, Cağaloğlu’unun ara sokaklarındaki yitik anı aramalarımdan başımı kaldırıp Yahya Kemal’in “Aziz İstanbul”unun ufuklarına baktığımda koca-koca hançerlerin bağrıma saplandığını gördüm. İşte o zaman ayakta ama “yaşayan ölü” oldum.
Gökdelenlerdi bağrıma saplanan… “Aziz İstanbul”un o güzelim silüeti hançerlenmiş ne yazı ki…
Ve de hançerlene-hançerlene öldürülecek bu tarihi kent…
•••
Ne dedik başta? Biz sanıyoruz ki, cebimiz para görürse kalkınacağız. Doğru yanı olabilir bu görüşün, ama önemli olan ve “herşeyden önce gelen kültürel kalkınmamızı tamamlamamız gerekiyor.”
Bu iç göçmenlik olayı devam ettiği sürece Türkiye’mizdeki tüm kentlerin sahipsizlik nedeniyle gerek mimari ve gerekse kültürel açıdan erozyona uğrayacağını şimdiden belirtmek durumundayız.