Cumhuriyet Halk Partisi Kastamonu İl Başkanlığı, bugün Daday’da partililerle ve vatandaşlarla birlikte Atatürk Anıtı’na 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 96. Yıldönümü dolayısıyla çelenk sundu ve saygı duruşunda bulunarak İstiklal Marşı’nı okudu.
CHP İl Başkanı Hikmet Erbilgin, çelenk sunma töreninde yaptığı konuşmada, “30 Ağustos günü aziz milletimiz ‘Ya istiklal ya ölüm’ diyerek çıktığı yolda hedefine ulaşmış, bu topraklarda yaşayan insanların asla tutsak yaşamayacağını bütün dünyaya göstermiştir. Bu zafer ile halkımızın yaktığı adalet ışığı daha mazlum milletlerin de tutsaklık zincirlerini kırarak özgürlüğe kavuşmasına ilham vermiştir” dedi.
Özgürlük ve bağımsızlığa olan inançlarının 96 yıl önce olduğu gibi aynı şekilde devam ettiğini de ifade eden Erbilgin, “Bu ülkenin bütün yurttaşları eşit haklara sahip olarak yaşayacak, adalet hâkim olacak ve iktidar da halka saygı duyarak, halka hesap vererek, görevini yerine getirecektir. Bağımsızlığın ve özgürlüğün teminatı adalettir. Bu duygu ve düşüncelerle başta Kurtuluş Savaşı’nın önderi, Cumhuriyet’in banisi Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehitlerimize rahmet diliyor, demokrasi ve özgürlük kahramanlarına şükranlarımı sunuyor, halkımızın 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı coşkuyla kutluyoruz” diye konuştu.
CHP Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı ise yaptığı konuşmada, ülkenin yeniden siyasi ve ekonomik bir devrim yapabileceğini söyledi.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Kastamonu programı çerçevesinde, 30 Ağustos’ta ziyaret ettiği Daday’da bulunmaktan onur duyduğunu söyleyen Milletvekili Hasan Baltacı, konuşmasında şunları ifade etti:
“30 Ağustos, Anadolu topraklarının işgalden kurtulduğu gündür. 96 yıl önce bugün askeri bir zafer kadar siyasi bir zafer de elde ettik. Yüzyıllarca yoksul Anadolu halkını savaştan savaşa sürükleyenler, Anadolu’nun yoksul çocuklarını Yemen’de, Trablusgarp’ta, Sarıkamış’ta ölüme gönderenler, çoktan İngiliz gemilerine binip ülkeyi terk etmişlerdi. Bir ülkeyi yok yere, sadece ve sadece kendi çıkarları için 1.Dünya Savaşı’na sokanlar, geride büyük bir yıkım ve büyük bir yoksullukla Anadolu’yu sahipsiz bırakarak kaçmışlardı. Millet savaş cephelerinde ölürken, saraylarında eğlenceleri eksik olmayan Osmanlı muktedirleri emperyalistlere sığınmışlardı. Kapitülasyonlarla birlikte ülkenin varını yoğunu satıp, elde kalan tek şey yani dedelerimizin bedenlerini savaş meydanlarında bırakıp gittiler. Tarih onların ihanetlerini kaydetmiştir. Anadolu, hiçbir zaman çaresiz olmamıştır. Doğu’dan Batı’dan ve Güney’den önce halk direnişleri ile sonra da Mustafa Kemal’in öncülüğünde işgal ordularına direnmiştir. Türk’ü ile Kürt’ü ile tüm farklılıkları ile koca bir Anadolu, ortak bir vatan ideali ile düşmana karşı koymuş ve 96 yıl önce bugün işgal ordularından kurtulmuştur. Bir yıl sonra da Cumhuriyet rejimi ilan edilmiştir.
“ZAFERLER İKTİSADİ ZAFERLERLE TAÇLANDIRILMALI”
Mustafa Kemal Atatürk bakın ne demiş; “Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferler ile taçlandırılmazlarsa meydana gelen zaferlerin devamı olamaz” İşte bu anlayışla ülkenin dört bir yanına fabrikalar kurdu. Bu fabrikaları demir ağlarla birbirine bağladı, okullar açtı. Ülkenin her köşesinde, çağdaş ve uygar nesiller yetiştirmek için. Tarımda kalkınma hamleleri başlattı. Kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olduğumuz günlerin tohumları o zaman atıldı. Doktorlar ve mühendisler yetiştirdi. 15 yılda 50 fabrika kurdu. Uçak fabrikasından, çimento fabrikasına, kağıttan, fişek fabrikasına kadar 50 fabrika kurdu. Laik ve bilimsel eğitimin temelleri atıldı. Köy enstitüleri kuruldu. Nice bilim insanları, aydınlar ve sanatçılar yetiştirildi. Osmanlı’dan kalan devasa borcun da tamamı ödendi. Hem de kimsenin kapısı çalınıp borç para istenmeden.
“DERİN BİR KRİZİN İÇİNDEYİZ”
Fakat bugün, zaferden tam 96 yıl sonra Türkiye derin bir ekonomik ve siyasi bir krizin içindedir. Ülke tam anlamıyla bir beka sorunu yaşıyor. Ekonomi iflas etmiş durumda. Eğitim ve sağlık iflas etmiş durumda. Tarım ve hayvancılık iflas etmiş durumda. Ekonomiyi borç para ile yönetebileceklerini düşünenler, Türkiye’yi uçurumun eşiğine getirdiler. SEKA’Yı özelleştirdiler şimdi gazete kağıdına muhtaç hale geldik. Yayın evleri kitap basamaz hale geldi. Şeker fabrikalarını sattılar, Arabistan’dan şeker ithal eder duruma geldik. Uçak fabrikamız vardı, şimdi Amerika’dan uçak siparişi veriyoruz. Samanından buğdayına ve fasulyesine kadar ithal ediyoruz. Borç batağına saplanmış durumdayız. Kapı kapı dolaşıp borç para arıyoruz. Nazi dedikleri Almanya’ya el açmış durumdayız. Katar’dan gelecek paranın yolunu gözlüyoruz. Kurbanlık hayvanı bile ithal ediyoruz. Laik ve bilimsel eğitimi terk ettik. Çağdaş ve uygar nesiller yerine, kindar ve dindar nesiller yetiştirmek için çocuklarımızı İmam-Hatip’lere mecbur bıraktılar. Küçücük çocuklarımızı, geleceğimiz olan çocuklarımızı cemaat ve tarikatların insafına terk ettik. Sağlıkta özelleştirmeye gittik. Şimdi Küba kansere aşı bulmaya uğraşırken, biz hala hastanelerimize doktor bulmaya uğraşıyoruz. Ekonomik kriz var diye ilk önce eğitimden tasarruf etmeye kalkıyorlar. Yetmedi Cumhuriyet’i hepten tasfiye ettiler. Yasamayı, yürütmeyi, yargıyı tek adamın ellerine bıraktık. Her gün ama her gün bizi biz yapan tüm değerlerimizi unuttuk, terk ettik. Bütün ortak değerlerimiz bir bir yok oldu gitti. Ekonomik bağımsızlığımızı kaybettik. Ekonomik bağımsızlığı olmayan bir ülkenin siyasi bağımsızlığı da olmaz.
“ÇARESİZ DEĞİLİZ”
Yalnız hepten çaresiz değiliz. Cumhuriyet’in devrimci ruhu Anadolu’da hala içten içe yanıyor. Bu ülke bağımsızlığını, saraylar yaparak değil, fabrikalar yaparak kazandı. Laik ve bilimsel, çağdaş okullar kurarak kazandı. Toplumu bölerek, parçalayarak, birbirine düşman ederek ayrıştırarak, kutuplaştırarak kazanmadı. Bağımsızlığımızı birbirimize güvenerek, inanarak kazandık. Kimseyi ötekileştirmeden kazandık. Şimdi yeni bir zafere ihtiyacımız var. Şimdi yeniden birlikte yaşamanın yollarını bulmalıyız. Sarayın ve saray takımının borçlarını ödeyerek değil, üreterek, dayanışma içinde ve birbirimize güvenerek yeni bir zaferi ilan edebiliriz. Yeniden ekonomik ve siyasi bir devrim yapabiliriz.”