2018 Türk Dünyası Kültür Başkenti olmamıza karşın her ne kadar yıl boyu ne yapacağımızdan, nasıl yapacağımızdan, hangi bütçe ile yapacağımızdan bihaber olsak da, Kastamonu kültürüne dair yazı yazmayı sürdürmekte fayda var…
Devletlûlarımızın “kalıcı eser” namına gözlerini diktikleri kaleme girmese de yemek kültürü yazıları, elde bulunmasında fayda var.
Gün olur birisi açar okur…
Bir yaraya merhem olur.
Evvela geçtiğimiz pazartesi günü yayımlanan “Caba gömleği” yazımda fotoğrafını paylaştığım cabaya sadece bir eleştiri geldi, “Onun neresi caba, bildiğin patates yemeği” şeklinde. Sert eleştiriydi, “Allah’tan et iri kesilmiş de kıymalı patates yemeği olmaktan kurtarmış” bile dendi…
Savunmamı “Sadece bir eleştiri geldi” diyerek yapmam üzerine, “Milletin önüne caba diye ne koysan sesini çıkartmıyor bu devirde zaten” şeklinde bu kez sosyolojik bir eleştiri ile karşılaştım.
Patates, domates ve yeşilbiberin çok kaçtığının farkındayım, et bulmak için cabayı epey bir karıştırdığım da doğruya doğru, ben de beğenmedim açıkçası…
Yediririz sandım yenmedi, bir kişi dahi olsa açık etti cabanın kusurunu.
Caba mevzusunda halkımız “liberal” ve “muhafazakar” iki ayrı cepheye ayrılmış durumda aslında…
Liberal cabacılar karnabaharın bile cabaya gireceğini iddia ederlerken, muhafazakarlar cabaya patatesin bile tek baş gireceğini, ikincinin kavga sebebi olduğu görüşündeler.
Gelelim “Cacık” mevzusuna…
“Kastamonu cacığına domates katılır mı?”
“Kastamonu cacığı” isminde bir cacık türü var anlayacağınız…
Bakın nerden nereye, geçin kuyu kebabı, pastırma, pirinç misali ana kalemleri, cacıkta bile kendi ürünümüzü geliştirmişiz tarihsel süreç içinde.
Kastamonu cacığı tarifi verelim…
Aslı torba yoğurdundan yapılır yapılmasına da, torba yoğurdu mu kaldı, köy yoğurdundan yapılmalı şimdilerde. Yeni nesil için hadi kaymaklı yoğurda da onay verelim. Yoğurt fazla sulandırılmayacak, kıvamlı olacak, kaşığı salladın mı cacık düşmeyecek, okkalı olacak. Salatalığın çekirdeği kendini belli edecek, salatalık rendeden çekilmeyecek, bıçakla dört şak yapılacak. Mevsiminde ise domates katılacak, domatesin kabuğu soyulmaz, normal ölçüde bıçakla kesilir. Sarımsak kibar olmayacak, yerken ağza gelecek, muhabbet esnasında dişlerin arasından “ben buradayım” diyecek. Havanda dövülür. Sarımsağın aroması güçlü olmalı ki vatandaşın cacık yediği belli ola. Zeytinyağı “sızma” olacak, en kalitesinden, paraya kıyılacak. Nane varsa en üste eklenebilir. Nanenin olduğu yerde kekik ve maydanoza gerek yok.
Kastamonu cacığı talimatnamesi bu şekilde…
Domatese itiraz eden varsa işte meydan.
- ••
Not: Üzerine epey yazı yazdım…
“Kastamonu Kırsal Kalkınma Platformu”.
Kırsalla ilgili faaliyet gösteren yekun meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarının üyesi oldukları platform…
Derdi “Üretim”.
Gerçi kuruluşunda ve ilk dönem gösterdiği faaliyetleri esnasında bir vizyonu ve misyonu vardı…
Yönetim değişikliğinin ardından kepenk fiilen inmiş durumda.
Resmen de inmiş olsa gerek…
Resmiyette bir kaydı yoktu çünkü.
Milletvekillerinin katılımlarıyla şaşalı toplantılar vesaire…
Gazete sayfalarında anı olarak kaldı.
İçim niye acıyor?…
İlimizle birlikte Bartın ve Sinop’ya yürütülen IFAD projesinin Avrupalı temsilcileri Kastamonu Kırsal Kalkınma Platformu’nu gördüklerinde pek bir mutlu olmuşlar ve diğer iki ilde de kurulması için öneride bulunmuşlar.
Örnek bir platformdu ne de olsa…
Avrupalının gözünden kaçar mı?
Sinop ve Bartın’a düşünce namına ön ayak olacak platformu biz bizzat üyelerinin elleri ile kapattık…
Avrupalılara uğurlar olsun.
Kastamonu niye yarında sayıyor veya geri gidiyor?…
Tersi olsa şaşardım bu kafayla.