T.C. Başbakanlık TİKA desteğinde Hacı Bektaş Velî Kültür Derneğinin Semerkant Devlet Üniversitesi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi ve Dünya Söz Akademisi iş birliğiyle Özbekistan’ın Semerkant şehrinde 13-14 Ekim 2017 tarihleri arasında düzenlediği uluslararası bir sempozyum dolayısıyla Özbekistan’ı da görmek nasip oldu. Türk Cumhuriyetleri içinde görmediğimiz, gitmediğimiz sadece Özbekistan kalmıştı. Bu ülkeye on yıla yakın çetin vize sınırlaması var. Yeşil pasaportumuzla Avrupa’da rahat dolaşıyoruz, Azerbaycan’a, Kazakistan’a, Kırgızistan’a, Türkmenistan’a girebiliyoruz ama Özbekistan’a gidemiyorduk. Semerkant Üniversitesinin davetine rağmen vizemiz hareketimizden bir gün önce saat 17:00’de çıktı. Böylece ömrümüzde 38. ülkeye gidebildik.
Özbekistan Orta Asya’nın kültür merkezi. Bütün önemli eserler bu ülkede toplanmış. Hepsi de çok güzel restore edilmiş, etrafları açılmış, ışıklandırılmış. Başta Timur’un türbesi olmak üzere Uluğ Bey Medrese ve Rasathanesi, İmam Buharî Külliyesi, Bahaeddin Nakşibendî Külliyesi, çok sayıda cami ve medrese; çok büyük, sanatkârane heykeller Taşkent, Semerkant ve Buhara’yı donatmış. Eski yapıların civarındaki yapılarda aynı tuğla ve çini süslemeler kullanılmış. Siz sanıyorsunuz ki bu mahallenin tamamı 14-15. yüzyıldan kalmış. Bilinçli, akılcı bir eski eser tanıtım ve koruma politikası uygulanıyor.
Özbekistan tarihi ve kültüründe kimler yetişmemiş ki? Bir kısmını sayalım: Farabî, İbni Sina, Birun, Hârezmiî, Timur ve oğulları, Uluğ Bey, Ali Şir Nevâyî, Hüseyin Baykara, Ahmet Yesevî (ömrünün bir bölümünde), İmam Buharî, İmam Maturudî, Tırmızî, Şeyh Bahaeddin Nakşibendî, Zamahşerî (ömrünün son yıllarında)…
Sempozyum, Uluğ Bey Medresesinin kuruluşunun 600., Semerkant Devlet Üniversitesinin de 90. kuruluş yıl dönümlerini kutlama programına alınmıştı. Ana konusu; “Ortaçağlardaki Semerkant Medrese-i Âliyelerinin İslam Uygarlığı ve Eğitim Sistemi’nin Gelişmesindeki Rolü”ydü. Medreselerin edebiyata etkisi, hizmetleri de alt başlık hâlinde yer almıştı. Biz de bu çerçevede; “Özbek Medreselerinde Yetişip Osmanlı Dönemi Türk Edebiyatını Etkileyen Şair ve Yazarlarla İlgili Bazı Tespitler” başlıklı bir bildiri sunduk. Ahmet Yesevî’nin Anadolu’da tasavvuf, Alevî-Bektaşî edebiyatının temelini attığını, Ali Şir Nevâyî’nin ise Osmanlı divan şiirini derinden etkilediğini delilleriyle açıkladık. Ayrıca uzman olarak on yıl çalıştığım TDK’nin “Türk Dünyası Destanlarının Tespiti, Türkiye Türkçesine Aktarılması ve Yayımlanması Projesi” çerçevesinde bastırılan altı cilt Özbek destanını Semerkant Üniversitesi Kütüphanesine TDK’nin armağanı olarak sundum.
Taşkent, Semerkant ve Buhara’yı 11-16 Ekim tarihleri arasında çok hızlı bir programla görmenin, gezmenin mutluluğu içindeyim. Birçok eserin içine giremedik, sadece dışından gördük. Zaman yoktu.
Buhara’da kaldığımız otel bile medrese mimarisiyle inşa edilmişti. Otelin yanındaki parkta çok güzel bir Nasreddin Hoca heykeli karşımıza çıktı. Özbekler Efandi diyorlar Nasreddin Hoca’ya. Hoca’nın muzipliği, alaycı zekâsı heykele çok güzel yansıtılmış.
Özbekistan’a gitmişken ünlü Özbek pilavını da iki defa yedik.
Sempozyuma, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mansur Harmandar, TİKA Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Süreyya Er, AKDTYK Başkan Yardımcısı Şaban Abak da katıldı. 31 bildiri sunuldu. Hemşehrimiz Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Naciye Yıldız, üç gün kala, annesinin bir ev kazası geçirip hastaneye kaldırılması üzerine Sempozyum’a katılamadı.
Özbekistan, arazisinin birçok yerinde yılda üç defa ürün alan bir tarım ve hayvancılık ülkesi. Pamuk en büyük gelir kaynağı. Meyve ve sebzelerinin lezzeti anlatılamaz. Gidip görmek gerek…