İlimizin sembollerinden biri olan Kastamonu Kalesi 12.yüzyılda Bizans döneminde Kommenoslar tarafından yapılmıştır.
İç kale Bizans yapısı olmakla beraber kule ve burçlar Candaroğulları ve Osmanlı döneminde yapılmıştır.
Osmanlı döneminde onarılan kale 1943 depreminde büyük hasar görmüş 2005 yılında onarımı yapılmıştır.
112 metreye varan yüksekliği ile tarihi eski Kastamonu evlerini, tarihi konaklarını, Saat kulesini, Karaçomak deresini, hanları ve hamamları etraflıca kaleden görmek mümkündür.
Kale 1990 yılında Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından Koruma amaçlı imar planında 1. derece arkeolojik sit alanı ilan edilmiştir.
Tarihi yerler hele hele binlerce yıllık bir geçmişten günümüze kadar geliyorsa orada yaşayan toplumların geçmişini anlatan en önemli eserlerdir.
Kalenin tarihçesi ile açıklamalar kale girişine konulan tabelada da mevcut.
Kalenin turizme daha çok hizmet vermesi de hedefleniyor ancak kalenin tekrardan onarılması ve yeme-içme, dinlenme mekanları ile de hizmet vermesi gerekiyor.
Belli bir yere kadar aracınız ile çıkılsa dahi çıktıktan sonra hizmet alabileceğiniz oturup çayınızı kahvenizi yudumlayarak sohbetlerinizi ederken şehrin tüm güzelliklerini görebileceğiniz bir oturma mekanı yok.
Ayrıca böyle bir mekanın olması da çevre temizliğinin devamlı yapılması açısından görselliği ile daha da güzel olabilir.
Birçok yerde bu tür tarihi mekanlarda örnekleri mevcut Alanya Kalesi, Amasya Kalesi gibi, anıtlar kurulu böyle oluşuma izin vermiyorsa buralar nasıl yapabilmiş pek anlamak da mümkün değil.
Kalenin turizm boyutu ile beraber bir de tehlike arzeden tarafları var, son zamanlarda özellikle Hisarardı Mahallesinin belirli bir bölümünü etkileyecek ve sakinlerini korkutacak şekilde kaleden kaya parçaları düşmektedir.
Seneler önce çelik ağ sistemi ile önlem alınabileceği söylenmiş ise de bu güne kadar hayata geçirilememiştir.
Çocukluğumuzda bu taşların düştüğü yerlerdeki küçük oyuklara taş atmamız ve taş o oyuklardan birinde durursa ne dilersek o olacağı söylenirdi.
Şimdi o taşların atıldığı yerlerden bu atılan küçük taşlar kaya olarak geri gelmektedir.
Ne ekersen onu biçersin diye boşuna söylememişler.
Önlem alınmasa da olur biz kadere inan bir milletiz ve bir şekilde ölümlü bir kaza olsa bile takdir-i ilahi deriz.
Evet, herşey takdir-i İlahi ancak tedbir almakta dinimizin bir emridir.
Hz. Mevlana “Kaderimi ben seçmedim, Rabbim ikram etti. İyiyim desem yalan olur, kötüyüm desem inancıma dokunur, en iyisi şükre vurayım dilimi, belki o zaman kalbim kurtulur. Dua’m belli duyan belli, gerisi Takdir-i İlahi” demiştir.
Şükredelim şimdiye kadar bir şey olmadı. Yazdığımız gerçekler belli, okuyup bir önlem alınmayacaksa almayanlar da belli.
Zaten oralardan geçmemek oraları gezmemekte lazım zira her an daş düşebülü.