Taşköprülü rahmetli ilkokul öğretmeni, müdürü Tevfik Yıldız’ın (1907-1968) çocuklarından Hacettepe Ü. Tıp Fakültesi İç Hastalıklar Öğretim Üyesi Prof. Dr. Akın Yıldız, 2016 yılında peş peşe iki kitap yayımladı:
-
Türk’üz Türkü Çığırırız/Türkülerin Dili, Ankara 2016, 112 s., Tulpars Yayınları.
-
Tıp Doktorunun Gördükleri/Mizahi Tanılar, Ankara 2016, 199 s., Tulpars Yayınları.
Eğitimci Tevfik Yıldız ve çocukları Prof. Dr. Attila Yıldız, Genel Müdür-Gazeteci Aytekin Yıldız, Prof. Dr. Akın Yıldız ve İktisatçı İşletmeci Aynur Yıldız İmamoğlu hakkında ağabeyim Özdemir Tan’la birlikte hazırladığımız Gurur Kaynağımız Kastamonulular adlı biyografi ansiklopedimizin birinci cildinde (Ankara 2004, s. 88-94) geniş bilgi vermiştik.
Prof. Dr. Akın Yıldız (d. 1948), doktorluğunun yanı sıra sanatla da ilgilenen, çok yönlü bir bilim adamı. Türk Sanat Müziği dalında TRT TSM Repertuvarı’na girmiş besteleri var. Türküleri de çok seviyor. Meslek hayatında gördüğü, işittiği garip olayları, mizahi üslupla yazmayı önce 1998 yılında denemiş. Efkârlı Doktor/Günlükten Kısa Kısa Öyküler’i yayımlamış. Tıp Doktorunun Gördükleri/Mizahi Tanılar bu kitabın devamı konumunda. Babasının görev yeri Erzurum’la ilgili anıları da kitabın içeriğini zenginleştirmekte. Bu yazıda, birinci kitap üzerinde duracak, ikinci kitabı ayrı bir köşe yazımızda değerlendireceğiz.
Türkiye’de doktorlar arasından pek çok şair, romancı, oyun yazarı, ressam, bestekâr yetişmiştir. Hatta bu yüzden halk arasında şöyle bir espri yayılmıştır: “Tıbbiyeden her meslekten, sanat dalından insan yetişir, sadece doktor yetişmez.” Akın Yıldız’ın, Âşık Veysel’in ‘Türk’üz türkü çığırırız” mısralarından adını koyduğu, türkü sözlerinden yola çıkarak yorumlar yaptığı, tıbbi anılarını dile getirdiği kitabı zevkle okunuyor. Akıcı bir üslupla yazılmış. Ön Söz’ündeki şu cümleler kitabın yazılış nedenini açıklamaya yetiyor sanıyorum:
“Bu kitabın kapağına baktığınızda ilk önce; ‘Yahu bir Tıp Doktorunun türkülerle ne işi var?..’ diye içinizden geçirebilirsiniz. Ne var ki, derlediğimiz türkülerimize derinlemesine baktığımızda, yanıldığınızı görecek ve bana hak vereceksiniz. Çünkü, Ortaasya’dan Anadolu’ya kadar ve günümüzde olan yaşamında türkülerimiz bizim büyük bir kültür hazinemiz olmuştur. Sevincimizi, nefretimizi, özlemimizi, hıncımızı, hayranlığımızı, yergimizi, methiyemizi çoğu kez türkülerle, deyişlerle ifade etmişizdir.
Anlayacağınız biz Türkler, türkülerimizi medeniyetimizin, kültürümüzün, yaşamımızın önemli, vazgeçilmez bir hissesi olarak kabul etmişizdir. Bundan istesek de istemesek de vazgeçecek, uzak duracak değiliz. Türkülerimizi okuduğumuzda, bir hekim olarak benim tahlil ve tanılarıma baktığınızda her hâlde bana hak vereceğinizi ümit ederim.”
Kitapta 70 türkü üzerine yorumlar, değerlendirmeler yapılmaktadır. İçlerinden birini, Taşköprülü eğitimci Tevfik Yıldız’la ilgisi olması dolayısıyla okuyucuyla, hemşehrilerimizle paylaşmak istiyoruz (s. 86-87):
“Ağam ben nasıl edim?
Saz getir fasıl edim.
Çok da güzel değilsen
Gönüldür nasıl edim?
Seyfettin Sığmaz/Erzurum
Babam ilkokul öğretmeniydi. Bir tatil günü dolaşırken üç öğrencisini bir bahçede görür. Bahçenin sahibi zengin adamın oğlu, elindeki bıçakla ağaç yontmaktadır. Seyfettin Sığmaz adındaki öğrencisi kaval çalmakta, Rıfkı Salim Burçak kitap okumaktadır. Okul açıldığında üçünü de yanına çağırır.
Ağaç yontana; ‘Evladım sen ancak babandan kalacak paraları yersin, başka bir işe yaramazsın.’ Seyfettin Sığmaz’a; ‘Senden olsa olsa zurnacı olur.’ Rıfkı Salim Burçak’a da ‘Sen adam olursun.’ der.
Ağaç yontan İhsan Bey ömrünü hiç çalışmadan, babasının servetini yiyerek geçirmiştir. Seyfettin Sığmaz, zurnacı değil, çok yetenekli bir klarnet üstadı olarak Ankara Radyosuna girmiş, Türk Halk Müziğini Muzaffer Sarısözen’le birlikte ayağa kaldıracak kadar başarılı bir müzisyen olmuştur. Rıfkı Salim Burçak ise Cumhuriyet döneminin Erzurum kökenli en önemli bilim adamlarından biri olup Millî Eğitim Bakanlığı/Maarif Vekilliği yapmıştır.
Seyfettin Sığmaz, Erzurum yöresi başta olmak üzere birçok halk türküsünü topluma kazandırmış, folklorun gücüne inanmış, son derece alçakgönüllü bir sanatçıdır… Benden yaşça büyük olmasına rağmen, rastladığımız da ‘hocamın oğlu’ diyerek ayağa kalkıp beni mahcup ederdi. Bu insanlar, türkülerden para kazanmadılar, gönül kazandılar…”
Prof. Akın Yıldız’ın kitabından, bir halk bilimci olarak öğrendiğimiz değerli bilgilere, anılara zaman zaman değineceğiz… Değerli hemşehrimizi türküler kadar güzel kitabı dolayısıyla kutluyoruz…
Muzaffer Sarısözen’in dediği gibi “Türk’ü seven türkü söyler.”