Eğitim-Sen Kastamonu Şubesi, yarıyılın sona ermesiyle ilgili şu basın açıklamasını yaptı:
“2024-25 Eğitim-öğretim yılının ilk yarısı 17.01.2025 Cuma günü sona erdi ve iki haftalık yarıyıl tatili başladı. MEB’in örgün eğitim istatistiklerine göre Türkiye’de örgün eğitimde (resmi + özel) 18 milyon 710 bin öğrenci bulunmaktadır. Açık öğretimde okuyan toplam öğrenci sayısı ise 1 milyon 229 bin 802 (yüzde 6,57)’dir. Türkiye çapında devlet ve özel okullarda toplam 1 milyon 168 bin 896 öğretmen görev yapmaktadır. Devlet okullarında ek ders karşılığı çalıştırılan ve tamamı asgari ücretin altında ücret alan ücretli öğretmenlerin sayısı 100 bine yakındır.
Türkiye’de yıllardır çok ağır çalışma koşulları altında ve özveriyle görev yapan eğitim emekçilerinin yaşam koşulları giderek ağırlaşırken, boş kadro olmasına rağmen, uzunca bir süredir eğitim kurumlarına genel idari hizmetler, teknik personel ve yardımcı hizmetler sınıfında memur alımı yapılmamaktadır. Bu durum özellikle yardımcı hizmetli istihdamında ‘dışarıdan hizmet satın alma’ yöntemi ile taşeron çalıştırma uygulamalarının artmasına neden olmuştur. Okullarda yardımcı hizmetlerin büyük bölümü İŞKUR’un 9 aylık sürelerle istihdam edilen Toplum Yararına Çalışma Programı (TYP) personeli ya da yine İŞKUR bünyesinde başlatılan İşgücü Uyum Programı (İUP) gibi geçici personel istihdamı üzerinden yapılmaktadır.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın verilerine göre devlet okullarında toplam 143 bin 355 temizlik personeli görev yapmaktadır. Bu personelin 49 bin 578’i kadrolu personel, 30 bini İŞKUR TYP kapsamında, 63 bin 777’si ise İUP kapsamında istihdam edilmektedir. İUP kapsamında kısmi süreli olarak istihdam edilen personele asgari ücretin yarısından az bir “cep harçlığı” ödenmekte, söz konusu personelin çalışması üzerinden emeklilik sigorta primi ödemesi yapılmamaktadır.
2024-25 Eğitim öğretim yılının birinci yarıyılı, geçmişten günümüzde varlığını sürdüren yapısal sorunlara çözüm üretilmediği bir dönem olmuştur. Eğitimde ticarileşme ve eğitimi dinselleştirme uygulamaları artarak devam etmiştir. Siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar, okul öncesi eğitimden başlayarak eğitimin bütün kademelerinde çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen ÇEDES benzeri proje ve protokoller, başta öğrencilerimiz olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri doğrudan etkilemeyi sürdürmüştür.
2024-25 Eğitim öğretim yılının ilk yarısında yıllardır çözüm bekleyen okulların fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri giderilmemiş, kalabalık sınıflar, ikili öğretim ve taşımalı eğitimden kaynaklı sorunlara çözüm üretmek yerine alınan kararlarla yeni mağduriyetler yaratılmıştır. Özellikle deprem bölgelerinde okul binalarının yeniden inşası ve güçlendirilmesi çalışmaları yetersizdir. Kalabalık sınıflar ve eksik derslikler, öğrencilerin sağlıklı bir eğitim ortamına erişimini zorlaştırmıştır.
2024-25 Eğitim-öğretim yılı başında “tasarruf tedbirleri” kapsamında taşımalı eğitimden yararlanan bir milyonu aşkın öğrencinin yüzde 30’una denk gelen sayıda öğrenci taşımalı eğitim kapsamından çıkarılmış, bazı bölgelerde servisler tamamen kaldırılmıştır. Bu durum başta kız çocukları olmak üzere, çok sayıda öğrencinin eğitime erişim hakkının bizzat devlet eliyle engellenmesi anlamına gelmiştir.
2024-25 Eğitim öğretim yılının ilk yarısında 20 bin sözleşmeli öğretmen ataması yapılmıştır. Ancak öğretmen atamalarında mülakat sisteminin devam etmiş ve bu durumun torpil ve liyakatsizlik iddialarına yol açmıştır. Eğitim Sen başta olmak üzere tüm sendikalar ve meslek örgütlerinin mülakatların kaldırılması ve atamaların yalnızca KPSS puanı esas alınarak yapılması için defalarca çağrıda bulunmasına rağmen mülakat uygulaması nedeniyle yazılı sınavdan yüksek puan alan binlerce öğretmen mülakat sınavı sonucunda elenmiştir. Mülakat sonuçlarının şeffaf bir şekilde açıklanmaması atamalara dair güvensizliği daha da artırmış, bu durum yeni öğretmen intiharlarını gündeme getirmiştir. Ücretli öğretmenler, asgari ücretin altında bir ücretle çalışmaya devam etmiş, Kasım ayı ücretlerini bir ay sonra kamuoyu tepkisinin etkisiyle ancak alabilmiştir. İş güvencesinden yoksun olan ücretli öğretmenler, ders saatlerine göre ücret alırken en temel sosyal haklardan mahrum bırakılmıştır.
Türkiye’de çocuk haklarıyla ilgili ciddi ihlaller yaşanmaya devam etmekte, birçok çocuk yaşama, barınma, eğitim, sağlık, fiziksel, psikolojik veya cinsel sömürüye karşı korunma gibi temel haklarından mahrum bırakılmaktadır. Bu ihlaller çocukları her türlü tehlikeye karşı savunmasız bırakmakta, çocuk yaşta işçiliğe ve evliliklere zorlanmalarına, istismara ve şiddete maruz kalmalarına yol açmaktadır. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve toplumsal krizler de çocukları daha fazla etkilemekte onların şiddet ortamı, ekonomik sıkıntılar, sosyal ve siyasi krizlerin gölgesinde büyümek zorunda kalmalarına neden olmaktadır.
Son yıllarda özellikle eğitime erişim başta olmak üzere çocukların en temel haklarından yararlanma oranlarında keskin bir düşüş gözlemlenmektedir. Bu düşüş 2023-2024 eğitim öğretim yılında da devam etmiştir. Eğitim Reformu Girişimi’nin raporuna göre, 2023-24’te eğitim dışındaki çocuk sayısı yüzde 38,4 artarak yaklaşık 612 bin 814’e yükselmiştir. Zorunlu eğitimde olması gereken 200 bine yakın çocuğun eğitim dışında olduğu araştırmaya göre okuldan ayrılmalar yüzde 74 oranıyla en çok ortaöğretim seviyesinde yaşanmıştır.
İSİG Meclisi’nin raporuna göre 2023 Eylül -2024 Ağustos döneminde en az 66 çocuk çalışırken hayatını kaybetmiştir. Tarım sektöründe 24 çocuk, sanayi sektöründe 17 çocuk, inşaat sektöründe 13 çocuk ve hizmet sektöründe 12 çocuğun çalışırken hayatını kaybettiği belirtilmiştir.
Türkiye’de, özellikle kırsal bölgelerde kız çocuklarının okullaşma oranları, erkek çocuklarına kıyasla daha düşüktür. Bu durum, geleneksel toplumsal normların, ekonomik faktörlerin ve ailelerin kız çocuklarını eğitime teşvik etme konusundaki isteksizliklerinin bir sonucudur. Bu durum, eğitimsiz kadınların yaşam boyu süren sosyo-ekonomik dezavantajlarla karşılaşmasına yol açmaktadır.
Okul terki, genellikle öğrencilerin ortaöğretimi tamamlamadan eğitimden ayrılmaları anlamına gelmekte ve eğitim sistemlerinin etkinliğini gösteren önemli bir göstergedir. OECD Bir Bakışta Eğitim 2024 Raporu verilerine göre Türkiye’de öğrencilerin dörtte biri ortaöğretimi tamamlamadan okulu terk etmektedir.OECD ülkelerinde bu oran ortalama yüzde 10 civarındadır.Türkiye, okul terki oranı açısından uzun yıllardır OECD ortalamasının oldukça üzerindedir. Bu durum, özellikle sosyo-ekonomik durumu dezavantajlı öğrencilerin eğitim hakkından eşit koşularda yararlanmasının sağlanmasında ciddi zorluklar olduğunu ve eğitim sisteminde ciddi düzenlemelere ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Okul terkinin azaltılması için, öğrencilerin okulda kalmasını teşvik edecek daha fazla destek ve sosyal programların hayata geçirilmesi gerekmektedir.
2024-25 Eğitim-öğretim yılının ilk yarıyılında eğitimde dinselleşme pratikleri hız kazanmış ve çeşitli uygulamalarla eğitim sisteminin laik, bilimsel ve kamusal niteliği ciddi şekilde zedelenmiştir. Okullarda çeşitli dini vakıf ve derneklerin etkinlikleri artırılarak, öğrenciler söz konusu etkinliklere yönlendirildiği görülmüştür. ÇEDES projesi kapsamında okullarda yürütülen faaliyetlerin çocukların gelişimine ve laik eğitime karşı uygulamalar olarak hayata geçirilmesi veliler başta olmak üzere, kamuoyunun yoğun tepkisi ile karşılaşmıştır.
2024-25 Eğitim-öğretim yılının ilk yarısında öğrenciler ve veliler, artan okul ve kırtasiye masraflarıyla karşı karşıya kalmıştır. Özellikle son yıllarda yaşanan ekonomik zorluklar, yüksek enflasyon ve derinleşen ekonomik kriz, eğitim giderlerini de ciddi anlamda katlamıştır. Yüksek kayıt ücretleri ve zorunlu bağış uygulaması, kırtasiye ürünlerinin fiyatlarında yaşanan artışlar, okul kıyafetleri, servis ücretleri vb. gibi temel okul ihtiyaçlarına gelen fahiş zamlar, öğrenci ailelerin bütçelerinde büyük gedikler açmaya başlamıştır. Bu durum, özellikle dar ve orta gelirli ailelerin eğitim masraflarını karşılamalarını zorlaştırmıştır.
2024-25 Eğitim-öğretim yılı itibarıyla “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı altında yeni müfredat 1., 5. ve 9. sınıflarda ilk kez kademeli olarak uygulanmaya başlanmıştır. Müfredatta yapılan değişiklikler incelendiğinde, özellikle bilimsel gerçeklerden uzak, ideolojik eğilimlerle şekillenmiş ve öğrencilerin öğrenme süreçlerini olumsuz etkileyen bazı yanlış ve yanıltıcı bilgiler karşımıza çıkmaktadır. Yeni müfredatın içeriğinde, bilimsel ve laik eğitim anlayışından uzaklaşıldığı görülmektedir. Yeni müfredat kapsamında öğretim programlarında bilimsel eğitim ile ilgili olan pek çok nokta özenle ‘sadeleştirme’ ya da ‘ayıklamaya’ tabi tutulurken, tek adam rejiminin bütün hedeflerini açık ve gizli (örtük) amaç ve değerler üzerinden ders kitaplarına yerleştirerek kendi hedeflerine uygun müfredat oluşturulmuştur.
Elektrik şirketlerinin karını arttırmak amacıyla hayata geçirilen kalıcı yaz saati uygulaması 8 yıldır sürmektedir. Kalıcı yaz saati uygulaması nedeniyle ülkenin batısında yaşayan öğrenciler gün doğmadan, zifiri karanlıkta uyanıp evden çıkmak zorunda kalmaktadır. Benzer şekilde akşam geç saatlerde eve dönmektedir. Özellikle ikili öğretim yapan okullarda öğrencilerimiz ve kadın eğitim emekçileri kısa kış günlerinde, henüz gün doğmadan, karanlık sokaklarda, ciddi anlamda can güvenliği endişesiyle yola çıkmak zorunda bırakılmıştır.
Çocukların ucuz işgücü olarak kullanılarak kamu kaynaklarının sermayedarlara aktarılmasının bir yolu şeklinde tasarlanan MESEM’ler uygulamanın başladığı günden bu yana çocukları çarklarında acımasızca öğüten bir sistem haline gelmiştir.
2024-25 Eğitim öğretim yılının ilk yarısında öğretmenlerin, eğitim emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarına ilişkin sorunları MEB’in yine gündeminde olmamıştır. Eğitim ve bilim emekçilerinin ekonomik, sosyal ve özlük hakları ve geleceğine yönelik talepler görmezden gelinirken, insanca yaşam ve insan onuruna yakışır ücret talepleri yok sayılmıştır. ÖMK’nin en tehlikeli düzenlemelerinden birisi olan Öğretmen Akademisi ile öğretmenlerin iktidarın siyasal çizgisinde yetiştirilmesi ve ideolojik olarak şekillendirilmesi hedeflenmiştir. Üniversiteden öğretmen diploması alarak mezun olan öğretmenlerin MEB tarafından ikinci kez eğitime alınması ve sonrasında aldığı puana göre atamasının yapılması planlanmaktadır.
2024-25 Eğitim öğretim yılının ilk yarısında Millî Eğitim Bakanlığı’nın, tasarruf tedbirleri kapsamında, taşımalı eğitimi sınırlandırmaya yönelik kararları sonrasında öğrenci sayısı 30’un altında olan sınıfları birleştirme kararı sonrasında çok sayıda öğretmen norm fazlası durumuna düşürülmüştür. Benzer şekilde eğitim yöneticilerinin seçmeli derslerin seçiminde açık açık yönlendirme yapması nedeniyle çok sayıda öğretmen ihtiyaç ve norm fazlası haline gelmiştir.
Eğitim Sen olarak, bu sorunların yalnızca günübirlik tedbirlerle değil, köklü ve kamusal eğitim politikalarının benimsenmesiyle çözülebileceğini savunuyoruz. Kamusal eğitim politikalarının odağında, bilimin ışığında, eşitlik ve laiklik temelinde bir eğitim sistemi inşa etmek yer almalıdır. Kamusal eğitim, siyasal iktidarın ve bir bütün olarak devletin ekonomik ve demokratik talepleri karşılaması için zorlandığı, eğitim hizmetinin herkes için eşit, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir olmasını ifade eden bir kavramdır. Bir ülkede herkesin eşit koşullarda yararlanabileceği bir eğitim hakkından bahsedebilmek için eğitimin fiziksel ve ekonomik yönden de erişilebilir olması gerekir. Eğitime erişim hakkını düzenleyen her türlü ulusal/uluslararası yasa/sözleşme, devletlere bu hakkın ayrım yapılmaksızın sağlanması yükümlülüğünü getirmektedir.
Türkiye’deki bütün eğitim kurumları, iktidarın ırkçı, mezhepçi, ayrımcı ve otoriter uygulamaları nedeniyle gerçek işlevlerinden hızla uzaklaştırılmıştır. Herkesin eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanabilmesi için eğitim herkesi kapsamalı, yeterli sürede verilmeli, yaşam boyu ulaşılabilmeli, kamusal bir anlayışla parasız olmalı, içeriği çağdaş, bilimsel ve laik olmalıdır. Okullarda verilen eğitimin içerik bakımından dini esaslara göre değil, bilimsel esaslara dayalı olması, eğitimin gerçek anlamda laik ve demokratik bir yapıda örgütlenmesi yönündeki mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimiz bilinmelidir.
KASTAMONU EĞİTİM SEN YÜRÜTME KURULU”