13 Şubat 1925’te Piran’da başlayıp, Genç (Bingöl), Elazığ, Palu, Silvan, Lice, Varto’yu işgalin ardından Diyarbakır kapılarına dayanan, geniş çaplı isyanın başında Palulu Şeyh Said vardı. İsyanın görünen yüzü din motifli olsa da, önder kadrosu, silahlı unsurları ve destekçilerine bakıldığında etnik ayrılıkçı niteliği açıktır.
Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırları kapsamında hak iddia ettiği Musul, Lozan’da çetin tartışmalara konu olmuşsa da bir sonuç elde edilememiştir. Birleşik Krallık, Lozan sonrasında Musul konusundaki taleplerini sürdüren Türkiye’den son derece rahatsızdır. Irak petrollerini elde tutan İngiltere, Şeyh Said isyanıyla, Türkiye’nin Musul’a yönelik olası girişimlerinin önünü kesecektir.
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına ve ulus bütünlüğüne yönelik şeriatçı görünümlü etnofeodal isyan, Nakşibendi/Halidi şeyhleri, ağalar, derebeyler, kimi aşiret reisleri öncülüğünde yürütülmüştür. İsyan konsorsiyumunun başını, yukarıda belirttiğimiz gibi Şeyh Said çekmektedir. İşgal edilen il, ilçe ve bucaklara, mülki idareciler atanması, isyanla birlikte ayrı bir devlet yapılanmasına gidildiğinin inkar edilemez kanıtlarıdır.
Kısa zamanda Diyarbakır surlarına dayanan isyanın gerçek amacı ve arkasındaki dinamikler Türkiye Cumhuriyeti tarafından doğru okunmuştur. Kalkışmanın boyutunu ve olası sonuçlarını tam anlamıyla kavrayamayan Fethi Bey’den görevi devralan İnönü hükümeti, gereken önlemleri acilen alacak,rejime ve ülke bütünlüğüne yönelik isyanın üzerine kararlılıkla gidilecektir.
Bölgede ilan edilen sıkıyönetim, çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu, Diyarbakır ve Ankara’da, isyancıları yargılayacak olan İstiklal Mahkemeleri, idari, askeri, hukuki, yargısal açıdan zamanında harekete geçen devlet/rejim refleksini göstermektedir. Genç Cumhuriyet, din maskeli etnofeodal kalkışmaya, rejime meydan okuyan Ortaçağ zihniyetine karşı, hukuk meşruiyeti içinde kendisini savunmuştur.
1925 Şeyh Said, 1930 Ağrı, 1937-38 Dersim gibi dinsel ve etnik ayrılıkçı isyanların arkasındaki İngiliz ve Fransız desteği, açılan arşivler ve ortaya çıkan belgelerle bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Türkiye’nin Musul’a yönelik girişimlerinin önünü kesmek isteyen Birleşik Krallığın, Hatay’a yönelik girişimlerinin önünü kesmek isteyen Fransa’nın, ayrılıkçı isyanlardaki planlayıcı ve kışkırtıcı rolleri göz ardı edilemeyecek boyutlardadır.
Tarihsel gerçekliğe ilişkin uzun girişten sonra sözü günümüz gerçekliğine getirmenin zamanıdır. Ülke bütünlüğüne kasteden isyan elebaşlarının tescilli ihanet kimliklerini, masumiyet / mağduriyet kimliğine dönüştürmeye yönelik sinsi kampanyanın 31 Mart yerel seçimleri öncesine denk getirilmesi sizce tesadüf müdür? Dünün ihanet sembollerini bugünün mağduriyet sembollerine dönüştürmenin arka planı üzerinde düşünülmelidir.
1925’te Diyarbakır surlarını aşamayan bir hainin posteri, kentin surlarına asılırken, ülkeyi yönetenlerin derin sessizliğini, gelecek kuşaklar hiç kuşkusuz,Cumhuriyetin kuruluş kodlarına yabancılaşan bir anlayışın ibretlik belgesi olarak not edeceklerdir.
Av. Hüseyin Özbek
TBB Eski Başkan Yardımcısı