Yerel yönetim seçimleri 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak. Türkiye’de siyaset değirmeni, yerel yönetimlerden pompalanan suyla döner. Herkesin bildiği, yasaya aykırı olmanın ötesinde suç olan bu gerçekliği siyaset pratiğimiz legalleştirmiştir!
Siyasetin yerel yönetimlerden (metropoller) devşirilen imar ihale rantıyla finansmanının toplumsal yapıdaki tahribatı görülen ve tahmin edilenin çok ötesindedir. Bu durum, iktidarıyla, muhalefetiyle siyasi partilerden başlayarak, toplumu çürütmekte, insanları ahlaksızlaştırmakta, devletin temellerini tahrip etmektedir.
İktidarın ve muhalefetin, imar ihaleye mevzuatı konusundaki derin sessizliği üzerinde düşünülmelidir. Yönetimi elinde tutanın her türlü keyfiliğine olanak veren imar ihale mevzuatından çift taraflı memnuniyet, gelecek kuşaklar tarafından hiç kuşkusuz gerektiği şekilde not edilecektir.
Son yıllarda, yerel/yerinden yönetimlerin demokrasi, merkezi yönetimlerin otokrasi olarak tanımlanıp, yerel olan her şeyin iyi, merkezi olan her şeyin kötü gösterilmesi, inceden incede hesaplanmış bir tasfiye stratejisinin en etkili propaganda silahıdır. Bizim batı güdümlü liberallerin, turuncu solcularımızın dillerinden düşürmedikleri bu düşüncenin kökleri çöküş dönemi Osmanlısına kadar gider. Prens Sabahattin’in Teşebbüs-ü Şahsi ve Ahrar Fırkası’nı bir başka yazıya bırakıp bizim güncel gerçekliğimize dönelim.
Merkeziyetçilik anlamında kullanılan Ankara kaynaklı her düşünce ve uygulamanın kötü, yerel odaklı her düşünce ve uygulamanın iyi olduğuna ilişkin iddiayı, eksiksiz demokrasinin önkoşulu olarak öne sürenlere biraz daha yakından bakmanın zamanıdır. Etnik bölücülük, bu söylemle, liberallerin, turuncu solun, Cumhuriyet ile rövanş peşinde olan siyasal dinciliğin desteğini alarak cepheyi genişletme düşüncesindedir. Halkla, emekle bağlarını koparmış dünün solu, bugünün liberallerinin, etnik bölücülük ve siyasal dincilik nezdindeki kredilerinin, oy potansiyelleri ile hiçbir ilgisinin olmadığının altını bir kez daha çizelim.
Fonlu solu yanına alan etnik bölücülük, batıdaki metropollerde seçmen geneli ile daha rahat diyalog kurabilmenin peşindedir. Siyasal dincilik ise, açılım ve akiller dönemindeki türden bir ittifakın, seçmen genelinde kendilerine sağlayacağı meşruiyet vizesinin peşindedir.
Siyasal iktidarın, Gazze konusunu, olağanın ve kabul edilebilir sınırların çok ötesine geçen, reel politikle de açıklanamayacak ölçüde gündemde tutmasının yerel yönetim seçimleriyle ilgisi gizlenemeyecek boyutlardadır. Kamuoyundaki Gazze duyarlılığını sıcak tutmak ve 31 Mart 2024’e kadar bu konudaki tansiyonu düşürmemek, muhalefete de Gazze üzerinden yüklenmek hesaplı planlı bir seçim stratejisi olarak okunmalıdır.
31 Mart 2024, ana muhalefet partisinde, “değişim” sloganıyla başlayan, genel başkanın değiştirilmesiyle oluşan yeni statünün onaylanıp onaylanmadığının test edilmesi açısından da merak konusudur. 31 Mart, Atatürk’ün partisinin, Müdafaayı Hukuk kökleri ve geleneğinden adım adım uzaklaştırıldığı 13 yıllık helalleşme sürecinde, önceki genel başkanın en yakınında yetki ve sorumluluk üstlenmişlerin, değişim sonrasında gerçekten değişip değişmediklerinin ya da nelerin değişip değişmediğinin ortaya çıkacağı, ak koyunla kara koyunun belli olacağı bir seçim olması açısından da önem taşıyor.
Av. Hüseyin Özbek
TBB Eski Başkan Yardımcısı